Ben ömrünün yarısından fazlasını başörtülü olarak geçirmiş, bununla ilgili daima bir çelişkiyle yaşamış ve 31. yaşında gerçek kendiliğine kavuşmuş bir kadınım. Aslında aşırı dindar olmayan ama mahalle baskısı ile her daim tetikte yaşayan bir ailenin büyük kızıyım. Tatile gittiğinde mayo giyebilen ama kendi mahallesinde pantolon bile giyemeyen küçük bir kızdım. 8 yaşında tatilde giymek için aldığım taytı sokakta giydiğim için arkadaşının yanında babasından tokat yemiş küçük bir kızdım. Yani açık saçlarımla dolaşabilecek bir yetişkin olma seçeneğimin olmadığı çocukluğumda da benim için aşikardı.
17 Ağustos depremi olduğunda 12 yaşındaydım ve ailem kapanmam için baskı yapmadığını zannetse ve ben bile kendi irademle kapandığıma inansam da psikolojik bir baskı altındaydım: “Artık vakti geldi, ölüm var!”. Bir gün düğüne gidecekken başörtüsünün bir elbiseyle yakışıp yakışmadığını denemek istedim. Aynada çok güzel bir yetişkin, anne babası tarafından bu sefer kesinlikle onaylanacak bir kız gördüm. Neyi bekleyecektim ki? Elbisemi ve başörtümü çıkarmadım, düğüne öyle gittim.
Bunu takip eden 18 yıl boyunca “O gün ayna karşısında bu kararı vermeseydim, o yaşta kapanmasaydım asla kapanmazdım” cümlesini hem içimden hem de sesli olarak çok kez tekrar ettim. Ama başıma ağır gelen, beni ikiyüzlü hissettiren örtümü çıkarmanın benim için bir alternatif olduğunu hiç düşünemedim. Bu isteğimi 10 yıldır beraber olduğum eşimle bile paylaşmaya cesaret edemedim. Ta ki bir gün laf arasında şaka yollu söyleyene dek. “Bu senin kişisel meselen, nasıl iyi hissediyorsan öyle yaşa”. Bunu eşimden duymak beni çok şaşırtmıştı ve ben o gün bunun artık hayal olmaktan çıkabileceğine karar verdim. Elbette bunu hayata geçirebilmek hiç kolay olmadı. Anneme açılacağımı söyledim; “Delirme” dedi, ciddiye almadı. Babama söyledim, “Bu yaşa gelmişsin; artık ben sana açılma desem ne olur, senin tercihin” dedi. Sonra annem, “Başın açık olduğu müddetçe hayatında asla yokum, sen beni kaybettin” diye bir mesaj attı. Bütün dünyam altüst oldu.
Hayatımda bir kez kavga bile etmediğim en kıymetlimle uzun bir süre küstük. Artık annemle yüzleşme vaktiydi. “Başımı açmak benim tercihim, beni evlatlıktan reddetmek de senin tercihin; ya bana saygı duymayı öğrenip kabul edeceksin ya da tercihini uygulayacaksın” dedim. Bu kararlılığım annemi saygı duyması gerektiğine ikna etti. Başörtüsüz şekilde evin kapısından sokağa ilk çıkışım yaklaşık yarım saatimi aldı ama oldu. ‘El alem ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün’ diyebilmek de biraz zaman aldı ama gördüm ki önce hareket, ardından yavaş yavaş özgüven geliyordu.
Şimdi 9 ay oldu, bu yazıyı size deniz kenarında kumsalda ve huzur içinde yazıyorum. İnsanların sizi inciten yorumlarına üzülmeden önce ne denli doğru yaşadıklarına bakın. Konuşmak ve yaşamak arasında sıkışmışlara aldırmayın.
(Görsel: Winifred Knights)
“El Alem Hapishanesi Kaçkını” için 2 yanıt
Özgürlük Emek İster (Bulutsuzluk Özlemi)
…
Aç güzelim saçını
Savursun rüzgar
Aç güzelim saçını
Güneş parıldatsın
Aç güzelim saçını
Yağmur ıslatsın
Dökülsün damlalar
Tellerinden
Biliyorum seni saran o çemberi
Biliyorum özgürlük emek ister…
Annelerin bu şiddetli direncinin altında dinden başka bir mesele var. Başı açılan kızın büyük ihtimal ile kaynanasıda açık olacaktır. Başı açık kız başı açık kaynana başı kapalı anne. Karşı tarafa yakın bir kız evlat. İki ailedeki tek kapalı kadın. Torunun gözünde farklı görülen tek kişi.