Ben, bana farz olduğu gün isteyerek kapandım. Yaşım 13, yıl 2004’tü. 28 Şubat’ın etkileriyle başörtüsü takmak ve ilim öğrenmek arasında kalırken bir mücahide olup çıkıyorsun. Çok radikal bir halde, kırık bir kalple sürekli ağlayıp incinerek başımı açtığım günlerden sonra kurtarıcılar türban yasağını bir şekilde halletti.
Baskı sürecini ben hep devlet mekanizmasından yedim.
O radikal İslamcılık, insanlığa bakışımı Sinekli Bakkal’daki dedenin ruh haline çevirmişti ama ben dini, parayla hiç işleme sokmamıştım; işte orada ayrılıyorduk. Fatma Aliye’nin kadın kahramanlarıyla kendimi yeniden okuma, ılımlı feminist hak arayışı sürecine soktum. Şu an dalga dalga feminizmin sularında hissediyorum. Bu süreçte beni yıkan ve yıldıran nokta türban meselesinin gerçekten bu konjonktürde bir imaj meselesi ve ideoloji aracı oluşuydu.
Ben, gençliğimi için için ikircikliliklerle yıpratmışken, benim yaşadığım mücadeleler onların ayak oyunuymuş.
Bu değerlerin itibarsızlaştırılmasında ben neye kızacağımı bilmiyorum. Hem sonra başımdaki bir bez mi yoksa iman meselesi mi, bilmiyorum. Bunları sorgulamaktan yorulup yeni ikircilikliğimi yaşıyorum.
**Yazıyla beraber paylaştığımız görselin kime ait olduğunu bulamadık. Biliyorsanız kaynağıyla beraber yorum bırakabilirsiniz.