Kafası karışık olanlar hep çocuklar olmuyor, anne babaların içinde de bir şeyleri sorgulayanlar var.

Kapanma hikayem buradaki anlatılanlardan çok farklı değil. Kapanma hikayeleri zaten çok bilindiktir, sıra dışı kapanma örnekleri çok azdır. Ben ailemden dolayı bir gün kapanacağı belli olan çocuklardandım ve şaşırtıcı da olmadı, zamanı geldiğinde bana da çocuk yaşta kadın muamelesi yapıldı.

Ailemin de kafasının biraz karışık olması sanıyorum, benim açılma kararımın çok zor olmamasını sağladı. Beni kapanmaya zorlayan anne-babam üniversitede açılmaya karar verdiğimde gizli bir mutluluk bile yaşamış olabilirler. Kafası karışık olanlar hep çocuklar olmuyor, anne babaların içinde de bir şeyleri sorgulayanlar var tabii ki.

Ben size kapalı olmanın travmatik durumunu paylaşmak istiyorum biraz. Ben kapalılığı seven ve dayatan bir iktidarda gençliğimi yaşadım. Kapalı kalınca belki de ödüllendirilecektim, devam etseydim. Ancak yapabilmem mümkün değildi artık. Kapalı olmak bir travmadır; bu bazen çok adaletsiz bir hal alır. Kalabalık olmak kapalıları hakim güç yapmaz ilginç bir şekilde.

Ben İmam Hatip’te okudum. 4 tane açık kız vardı, kalanların hepsi kapalıydı. Ama özgür olan açık kızlardı o sınıfın içinde bile. Biz onlara kendimizi kabul ettirmeye çalışırdık, onlar bize açık olmayı izah etmezlerdi. Bu sokakta daha da barizdir. Ne yaparsanız yapın, sokak hep açık insanlarındır. Siz orada özel durumsunuzdur; izahı gereken, savunması olan kişisinizdir.

Ben çok iyi biliyorum, sokakta tek bir açık bile olsa sokak onundur, bizim değil. En dindar iş yerinde çalışsanız da başı açık özgürdür, kapalı olanlar değil. Başı açık olan hiçbir yerde bir şeyleri izah etmek ihtiyacı duymadan yaşar. Ben bunun hep farkında oldum ve bazen öfkelendim, bazen üzüldüm, isyan ettim.

Kapalı kızların annelerinin durumu nedir? Kapalı iseniz açılmak istediğinizde veya açılma ihtimalinizde en çok endişe duyan baba, abi, çevre değil “anne”dir hep. En büyük direnişi ondan görürsünüz; en içten isyanı, endişeyi, tehdidi de ondan görürsünüz. Babanın itirazı gelenekseldir ve kırılabilir ama annenin itirazı o kadar inandırıcı olur ki, onu aşamayacağınızı fark edersiniz. Nedir bu durum, ben bunu biliyorum. Anne aslında belki de içinde bizimle aynı fırtınaları ve isyanları yaşayan kişidir, ama destek olmasını beklemeniz gerekirken bilakis açılan kızından çok korkar. Bunun sebebi çok basittir ve biraz bencilcedir. Annenin meselesi büyük oranda dinsel değildir. O, kızı ile yollarının ve paylaştıkları hayatın ayrılmasından ve çatallaşmasından korkar. Kızını, torununu kaybetmekten korkar. Bu haksız bir endişe değildir aslında. Düşününüz, açıldı iseniz evleneceğiniz kişi de bu çizgide olacaktır ve birleşen iki ailedeki tek kapalı kadın anneniz olacaktır. Ve bu hep böyle devam edecektir kalan yaşamda. Yani yalnız yürüyen tek kadın anneniz olacak.

(Görsel: Montserrat Gudiol)

“Kafası karışık olanlar hep çocuklar olmuyor, anne babaların içinde de bir şeyleri sorgulayanlar var.” için 6 yanıt

  1. Selamlar, bu siteyi keşfettigimden beri yazılanları okuyorum. Aynı şeyleri hissettiğim için değil aksine hayatta en değer verdiğim şeylerden biri inancım..merak ediyorum sadece. Hepinizin kararına saygı duyuyorum kadının başörtülü olması dinin yüzde yüzü değildir ve insan ilk önce bu inancı yüreğinde hissetmesi gerekir kimsenin dayatmasıyla değil kendi iradesiyle bu dini temsil etmelidir diye düşünüyorum.. ama burda okuduğum bir kaç yazıda (sadece bu yazı için konuşmuyorum) herkesin başörtülü kadınları ikinci planda gördüğünü okuyorum. Siz başörtülüyken böyle hissedebilirsiniz buna bir şey diyemem ama başörtülü kadınları geri plana atmanız üzücü. Bu nasıl sizin kendiniz için verdiğiniz bir mücadele ise başörtülü kadınlar da oldukları inandıkları gibi davranmak için mücadele veriyor.Sonuç olarak söylemek istediğim kendiniz olma mucadelenizi lütfen diğer kesimi ya da değerlerini küçümsemeden yazın.. Sonuçta bunun amacı da ister başörtülü olsun ister olmasın kadinin kendisi gibi özgürce var olması değil mi? Kalbiniz hep huzurlu olsun dilerim…

    • başörtülü kadınların ikinci sınıf görülmesi diye birşeyi kabul etmiyorum. başörtülü kadın kısıtlanan kadındır. ayıplanan kadındır. her istediğini yapamayan kadındır. bu da dinin baskılaması ile oluşur. insanlar ile ilgisi yoktur. bir ideoloji sorunudur

  2. Başörtülü kadınların günümüzde kesinlikle pozitif bir ayrımcılığa sahip olduğunu düşünüyorum. O yüzden yorumunuza zerre kadar katılmadığımı belirtmek zorundayım.

  3. Baştaki yorumu yazan arkadaşla aynı konumda okudum hikayeleri ve ona katılıyorum. Ve de ona cevaben başörtülü kadın “kısıtlanan, ayıplanan, istediğini yapamayan” demiş bir başka arkadaş, ki sözüm size. Bence tam olarak da arkadaşın dedigini anlamamışsınız. İslam, Hristiyanlık, budizm, taoizm, deizm hatta ateizm hepsi birer inanç sistemidir. Ve hepsinin kuralları vardır. Bazı inançlar daha mistik bazısı daha mantıksal yönlüdür. Deist tanrının var olup aleme mudehale etmediğine İNANIR, ateist tanrının yokluğuna İNANIR, müslüman tek tanrı Allaha İNANIR, hristiyan İsa mesihe İNANIR… bunların hepsi sadece inançla ilgili. Ve siz agnostik arkadaş aslında kapalı kadına ideolojik sorun olarak yaklaşırken inanma eylemine ideolojik sorun olarak yaklaşıyorsunuz. Kendiniz de dinin baskısı diye belirtmişsiniz zaten. O halde müslüman için dediğiniz bu şey hristiyanın, hindunun, deistin vs kendisini bir inanc sistemine adamış herkesin baskı altında oldugu sonucuna varır. Çünkü inanç budur. Aklın almadığı şeyler söyler. Ünlü hristiyan düşünür Tertullian’ın sözü vardır “inanıyorum çünkü saçma” diye. Dinler tarihi okumuş biri olarak diyorum inanın bir çok yaygın inanç sisteminde aklın almadığı şey islamdakinden fazladır. Ya da inanmayın, araştırın göreceksiniz. Siz de bir agnostik olarak bilinemezliğe inanıyorsunuz. Ama “ben zaten bişeye inanmıyorum” çıkışınız olabilir çünkü ideolojinizin temeli duyularla kanıtlanamayacak bir şeye inanmamaktan geliyor. Fakat şuna değinelim, Tanrı zaten 5 duyu ile algılanan bir varlık değil. Kişisel paranormal, metafizik deneyimlerin yokluğunu KANITlayabilir misiniz? Hayır, en fazla metafizik dünyaya İNANMAZSINIZ. Peki kanıtlanamıyorsa, birileri bunları yaşayıp tanrının varlığına şahit olmuşsa, bizim duyularımızla deneyimleyemediğimiz bir gerçeklik boyutunu deneyimleyip (aynel yakin) tanrının varlığını BİLİYORSA… işte bu senaryonun yokluğunu kanıtlayamazsınız. Öyleyse siz de bir agnostik olarak bilinemezlige İNANIYORSUNUZ. çok uzattım belki daha felsefik bir boyuta çekmek istedim sizi. Çünkü agnostisizme inanç sistemi olarak bakmasanız da aslında bu izahla görmelisiniz ki o da fiziki dünyanın kurallarını (duyular) kullanarak metafizik dünyanın ögelerini (tanrı, peygamber) reddeden bi inanç. Öyleyse başta değindiğim noktaya dönersek siz kapalı kadın üzerinden inanç sistemlerine giden bir yorum yapıyorsunuz ve bunun sebebi bu insanların sizin inanç sisteminizde olmaması. Bilmem empatide eksiklik yaşadığınız noktayı gösterebildim mi?
    Ve ben de herkese kendi inancıyla mutluluklar diliyorum…

    • Değerli Serra,

      Eğitiminize ve felsefi arka planınıza saygı duymamak elde değil.

      Bunun yanında, aslında çok kolay bir iki cümle ile “İslam’a inanan kadınlar baskı altında değildir, kadınlıklarından, içgüdülerinden utanmaya zorlanmazlar. Hayatı istedikleri gibi yaşayabilirler” gibi bir şeyler yazabilirdiniz. Ama yazamıyorsunuz çünkü böyle olmadığını siz de biliyorsunuz. Bu kadar basit bir cevap veremediğiniz için de felsefeye dalarak kendinize bir çıkış arıyorsunuz gibi bir izlenim edindim yazdıklarınızdan.

      İslam’a ya da herhangi bir İbrahimi dine inanan kadın ya da erkek fark etmez her kişi, kendi doğasını, cinsel kimliğini, güdülerini kabul edemez, günah korkusuyla baskılamaya çalışır. Bu baskılama zamanla kendinden utanmaya, kendinden şüphe etmeye dönüşür. Kendinden şüphe eden birey de hayatını istediği gibi yaşayamaz. Bu, Kur’an temelli ahlak anlayışının doğal sonucudur.

      Hümanizm temelli, bireyin özgürlüğünü öne çıkaran daha gelişmiş ahlak anlayışına göre yaşayan bir insan kendinden utanma ihtiyacı hissetmez çünkü başkalarına zarar vermediğini bildiği sürece hayatını istediği gibi yaşar.

      Yazar’ın “sokaklar açıkların” “başı açık özgürdür” deyişi ile çok ince görerek ifade ettiği gerçeğin altında bu yatmaktadır. Kendinden utanan insanla kendini yaşayan insanın sokakta 500 metre öteden fark edeceğiniz farklılığı.

  4. Değerli Serra,

    Eğitiminize ve felsefi arka planınıza saygı duymamak elde değil.

    Bunun yanında, aslında çok kolay bir iki cümle ile “İslam’a inanan kadınlar baskı altında değildir, kadınlıklarından, içgüdülerinden utanmaya zorlanmazlar. Hayatı istedikleri gibi yaşayabilirler” gibi bir şeyler yazabilirdiniz. Ama yazamıyorsunuz çünkü böyle olmadığını siz de biliyorsunuz. Bu kadar basit bir cevap veremediğiniz için de felsefeye dalarak kendinize bir çıkış arıyorsunuz gibi bir izlenim edindim yazdıklarınızdan.

    İslam’a ya da herhangi bir İbrahimi dine inanan kadın ya da erkek fark etmez her kişi, kendi doğasını, cinsel kimliğini, güdülerini kabul edemez, günah korkusuyla baskılamaya çalışır. Bu baskılama zamanla kendinden utanmaya, kendinden şüphe etmeye dönüşür. Kendinden şüphe eden birey de hayatını istediği gibi yaşayamaz. Bu, Kur’an temelli ahlak anlayışının doğal sonucudur.

    Hümanizm temelli, bireyin özgürlüğünü öne çıkaran daha gelişmiş ahlak anlayışına göre yaşayan bir insan kendinden utanma ihtiyacı hissetmez çünkü başkalarına zarar vermediğini bildiği sürece hayatını istediği gibi yaşar.

    Yazar’ın “sokaklar açıkların” “başı açık özgürdür” deyişi ile çok ince görerek ifade ettiği gerçeğin altında bu yatmaktadır. Kendinden utanan insanla kendini yaşayan insanın sokakta 500 metre öteden fark edeceğiniz farklılığı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir