Anlamamız gereken tek şey insanların nasıl yaşamak istediğinin bizi ilgilendirmediği.

10 yaşıma kadar babam, babaannem, annem ve ablamla beraber yaşıyorduk. Baba tarafım Müslüman olduğunu söyleyen insanlardı ama bu namaz kılmak ya da başörtüsü örmekten ileri gitmezdi. Bunun yanında babamın Müslümanlıkla uzaktan yakından alakası yoktu. Anne tarafım ise dinine düşkün ve bizim de öyle olmamızı isteyen taraftı. Yaşadığım mahallede erkeklerle iç içe, yakın arkadaşlar halinde büyüyorduk ama hep bir gariplik olduğunun farkındaydık. Aileler arkadaş olmamıza laf etmezler ama arada bir imalarda bulunurlardı ve belli bir noktaya kadar samimiyetimize izin verirlerdi. Babaannem öyle tonton babaannelerden değildi. Günde 4 paketten fazla sigara içer, ağzından küfür eksik olmazdı ama bunların yanında erkek işi denilen her şeyi tek başına yapardı. Namazlarını asla kaçırmaz, ablam namaz kılmadığında sürekli bağırır ve onu namaz kılmaya zorlardı. Beni de kendisiyle beraber ufaktan namaz kılmaya alıştırıyordu. Bu durumdan annem de memnundu, Kur’an okurken başımı kapatıp dinlememi isterdi. Ablam lisenin ilk yılındaydı ve henüz kapanmamıştı. Babamınsa varlığını hiç hissetmez ve günde en fazla 2 saat görürdük, o yüzden ondan yana bir sıkıntı olmuyordu. Anaokulum annemin yoğun isteği üzerine sübyan anaokuluydu. Klasik şeylerdi işte. Cüz okuyup hocalardan duyduğum şeyleri annemlere anlatırdım ve çok hoşlarına giderdi. Anaokulu bittikten sonra mahalleden arkadaşlarımla beraber Kur’an kurslarına gitmek zorunda kalıyordum. Anneme gitmek istemediğimi söylediğimde kızıyordu. Okula başladığımda artık beni göndermez diye seviniyordum ama yine de gönderiyordu. Derken 5. sınıfın ortalarında annem ve babam ayrıldı ve biz anneannemle dedemin yanına taşındık. Bu sırada ablam da kapanmış, yatılı Kur’an kurslarında kalmıştı. Taşındıktan sonra annem ve ablam çalışmaya başlamıştı, dedem ve anneannemle çok fazla zaman geçiriyordum. Din konusunda beni teşvik ettiklerini düşünerek sürekli baskılıyorlardı ve 12 yaşında onların isteğiyle kapandım ama üzülmemeleri için kendi isteğimle kapandığımı söyledim. Başta dinsel boyutunu hiç anlamamıştım ve beni zorlayan tek şey yaz sıcağıydı. Dedemle beraber az buz olan bilgilerimle Kur’an okurdum. O yaşta oyun oynamam gerekirken eve kapanmıştım. Aradan geçen bir yılın sonunda hiç birine bir şey söylemeden açıldım. Bana kapalıyken ne kadar güzel olduğumu söyleyip duruyorlardı ama yaşım küçük olduğu için hiç baskı yapmadılar ve ortaokulu bu şekilde bitirdim. Lisenin ilk 2 yılını İmam Hatip’te okudum. Tüm aile fertlerim kapanmamı bekliyordu. Az çok olan İslam bilgim lisenin ilk yılında okulda gördüklerimle beraber kafamda soru işaretleri oluşturmaya başlamıştı. Yine de dile getirmeye çekiniyordum. Lisenin 2. yılında ise soru işaretlerim giderek artıyordu ve okulumdaki öğretmenler yeterli cevaplar vermedikçe daha fazla soru işareti oluşuyordu. 2. yılımın sonuna doğru İslam dininin bana göre olmadığını, mantığıma oturmadığını anladım ama derince araştırana kadar bunu birkaç yakın arkadaşım hariç kimseyle paylaşmadım. Lisenin 2. yılının yaz tatilinde uzun zamandır annemi ikna etmeye çalıştığım şeyi bir gün pat diye yaptım, piercing yaptırdım. Eve geldiğimde ilk işim anneme göstermek oldu. Bu fikre uzun zamandır alıştırmaya çalıştığım için çok büyük bir tepkiyle karşılaşmadım ama yine de çıkartmamı istiyordu. Bana hep ‘Bir gün kapanacaksın değil mi?’ diye soruyordu. Hiçbir zaman net cevaplar vermedim ve ‘Allah bilir’ deyip geçiştirdim. Akrabalarımın tepkileri annemi çok iğneliyordu fakat bu konuda tavrım netti ve tüm müdahaleleri engelliyordum. Lisenin 3. yılında üniversite sınavını bahane ederek temel liseye geçtim. Uzun uzun araştırdıktan sonra deistliğin benim için uygun olduğuna karar verdim. Bunu ilk ablamla paylaştım. Başlarda ne tepki vereceğini bilemese de sonraları bana daha iyi araştırmamı ve doğru yolu bulmamı söylüyordu. Anneme bunu ne zaman anlatmaya çalışsam sonunda hep kavga ederiz. Bana hala “Kapan” der. Bunun yanında “Tırnakların çok uzun, o ojenin rengi çok koyu, makyajını biraz sil, onun omzu açık, o kısa, o çok dikkat çekici yapma, sessiz ol, sesli kahkaha atma” gibi şeyler söylüyor. Hatta temel liseye geçtiğim ilk aylarda üzerimde hâkimiyet kurmaya çalışıp “Erkeklerle samimi olma, okul dışında erkeklerle konuşma, teyzeler görüp laf eder” diyordu hep. Zamanla onu yaşam tarzıma alıştırıyor olsam da hala üzerimde açıklık konusunda baskı kuruyor. Lisemin son yılında sınav stresinin yanında bir de bu baskılara maruz kalmak beni odamdan çıkmamaya ve içime kapanmaya itiyor. Yine de bu baskılarla savaşmaya devam ediyor olacağım. Nasıl istiyorsam öyle yaşamaya, insanların hayatıma karışmamasını sağlamaya ve bunun için kendi annemle bile mücadele etmeye devam edeceğim. Ama bunun yanında ablam ve annem için tesettür önyargısıyla da mücadele ediyor olacağım. Anlamamız gereken tek şey insanların nasıl yaşamak istediğinin bizi ilgilendirmediği ve bu konuda onlara mobbing uygulamaya hakkımız olmadığı. Bunu kabullenip faaliyete geçirdiğimizde herkes çok daha mutlu olacak, eminim.

(Görsel: David O)

“Anlamamız gereken tek şey insanların nasıl yaşamak istediğinin bizi ilgilendirmediği.” için 3 yanıt

  1. Sizi gönülden kutluyorum. Gerçekten iyi bir şeyler yapmışsınız kendiniz için. Aklınız en iyi rehberinizdir ve siz bunu, bence, doğru yolda kullanmışsınız. Mücadelenizde başarılar göstermişsiniz, devamını diliyorum.

  2. Yaşadığınız baskı toplumumuzun ve bir çok toplumun kronik sorunu. İnsanlar yaratıcıya karşı sorumluluktansa elalem ne der’e karşı daha fazla sorumluluk hissediyor çoğu zaman. Bazı anlayışlar çocuğa anne babanın malıymış gibi bir anlam yüklüyor aileler de kendi imajlarını korumak ve güya sevap kazanmak için çocuklarını zorluyor. Dünya var oldukça sürecek çevre baskısından ancak birey oldukça ve insanlara saygı duydukça kurtulabiliriz. İnanmak da inanmamak da kendi başına bir erdem ve gurur duyulacak bir şey değildir, asıl erdem kendin olmaktır, kararlarının arkasında durmaktır ve başkalarını ayrıştırmadan onlara saygı duymak ve onları kabul etmektir. Kadınlar olarak, en önemlisi baskı mağduru kadınlar olarak bizim en büyük görevimiz yetiştireceğimiz nesillere saygılı ve iyi insanlar olmayı aşılayabilmektir, başkalarına karışmadan, üstünlük taslamadan daha iyi bir dünyada yaşamak dileğiyle, kendiniz olun, güçlü olun ve bol bol gülümseyin

  3. Aynen oyle.Elbette yanlis dusunuyor olabilirim.Bilmiyorum ama ne olursa olsun basortusu mevzusu cok buyutuluyor.Artik aile içi zorbaliğa donuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir