Öncelikle herkese merhaba. Ben de kesinlikle yazmalı, hikâyemle yanınızda olmalıydım. Bu yüzden hemen başlamak istiyorum.
27 yaşında üniversite mezunu bir kadınım. Başörtüsü takmaya, ailemce oldukça geç sayılan bir yaşta, ortaokulu bitirdikten sonra, tamamen onların arzusuyla başladım.
Geleneksel muhafazakâr bir ailem vardı. Geleneksel diyorum çünkü bu ritüeller ve bu zihniyet tamamen kopyala yapıştır şeklinde aktarılmış olmalıydı. Örneğin çok çocuklu bir ailenin ferdi olan annemin ve kız kardeşlerinin 10 yaşından sonra değil sokağa çıkmak, pencereden burunlarını çıkarmaları bile şiddet sebebi iken aynı ailenin erkek fertleri istedikleri gibi yaşayabiliyor, özel okullarda eğitim görebiliyorlardı. Dayılarımın istedikleri sayıda sevgililerinin olması, diledikleri gibi hür yaşamaları dedem ve anneannem için övünç kaynağı olurken kızlarını henüz adet olmamışken evlendiriyor ve onlar eşlerini ilk kez gerdek gecesi görebiliyorlardı.
Hakeza babam da böyle bir ailenin ferdiydi. Ama burada hikayeme daha fazla tesir edecek şey babamın ailesinin feodal yaşayış tarzıydı. Yine çok çocuklu bir ailenin en büyük erkek ferdi olan babam kendi çekirdek ailesini manevi olarak ihmal etmeli ve adeta bir terminatör gibi sülalesinin maddi manevi dertlerine, isteklerine kendini adamalıydı. Bu sebeptendir ki henüz 6-7 yaşındayken bile gıkı çıkmayan bir çocuk olduğum halde babam geniş ailesinin dertlerine dertlenip bana, kardeşlerime ve anneme durduk yere şiddet göstermiştir. Bu yaşımda dahi babamla haftada iki cümleden fazla konuşamam. İki cümle iletişim becerilerini kullanabilmiş halidir babamın. Çocukluğumu, ergenliğimi varın siz düşünün. Her neyse.
Nasıl oluyordu da benim ses tonumu bile doğru dürüst bilmeyen, hangi rengi sevdiğimi bilmeyen bir başka insan tamamen bana ait olan bir beden üzerinde yaptırım sahibi olabiliyordu?
Otoritesini tamamen öfke, şiddet ve travmatik cezalandırma yöntemleri üzerine kurmuş, dahası ‘iletişim’i kullanmayan birine, babama, karşı gelemezdim. Nihayetinde başımı, yaşayacağım hayatı net kalın bir hatla belirleyecek olan bu saç tellerini örttüm. Ama sadece saçları örtmekle de kalmıyor. Pantolon, tişört, eşofman yasak. Açık ayakkabılar dahi yasak. Renkli canlı desenler de yasak. Hiç unutmam yavruağzı rengi bir montumu çöpe atmıştım. Ve o dönemler şal bugünkü kadar yaygın değildi. Teri emmeyen, kafanızın nefes almasına asla olanak vermeyen, fondöteninizi gaz yağı değmişcesine leke gibi gösteren, haşur huşur eden kare eşarplar revaçtaydı. Bunu beceremediğim ve beni sanki biraz daha yaşım gibi göstereceği için şal takmıştım. Babam beğenmemişti. ‘Sen neden herkes gibi eşarp takmıyorsun’ demişti. Kapandığımı görüp gururlanan da, tiksinerek bakan da vardı. Oysa bu benim seçimim değildi ki.
Liseyi bitirene kadar okul kapısında açılıp çıkışta tekrar okul kapısında örtüyordum başımı. Abim okul kapısında değil illa tuvalette örtünmem için baskı yapıyordu. Ama okulun lokasyonu itibariyle okuldaki örtülü kız sayısı bir elin parmakları kadardı. Ben o azınlık grupta yer alacak, başörtümü tereddütsüz taşıyacak kadar istekli ve bilinçli değildim.
Annemin ailesi ile bulunduğumuz ortamlarda dayılarımın okuma yazması dahi olmayan açık eşleri sadece başları açık diye modern eğitimli sayılıyor, övülüyor hatta gıpta ile bakılıyordu. Oysa okulda dereceleri olan, günde en az üç gazete okuyan, ayda 2-3 kitap bitiren beni, başındaki örtü cahil kılıyordu. Bu ikili tavır onlara öfke beslememe sebep oldu.
Lise bittikten sonra üniversiteye başladım ve artık okula tamamen örtüsüz gitmek istedim. Okulun ilk günü öğrenci işlerine gelerek ismimi söyleyip öğrenci kimliğimi alacaktım. Kayıtta başörtülü fotograf verdiğim için kimliğe de aynısı basılmıştı. Görevli kimliği getirirken defalarca bir bana bir elindekine baktı, adeta bir uzaylı görmüş gibiydi. Bu durum gücümü kırmıştı. Ama pes etmedim ve ilk derse başörtüsüz girdim. Kim nerden bilecekti ki, hiç bahsetmezdim ve istediğim ben olabilirdim. Dersin ortasında yoklama kağıdı döndü ve kağıtta öğrenciler resimliydi ve herkes kayıtta alınan resmi ile basılıydı listeye. Ben ise başörtülü resmimle. Pes ettim çünkü zamanla herkes tanıyıp sorgulayacaktı ve okula örtülü devam ettim.
Bu o kadar bana ait olmayan ve bağ kuramadığım bir şey ki taktığım günden şu satırları yazdığım güne kadar bir yere gideceksem sokakta orada burada açılıyor, eve geleceğim zaman aynı şekilde çantamdan çekip başıma örtüyorum. Ha giyim konusunda biraz sekülerleştim. Artık pantolon giyiyorum hatta hiç eteğim yok, hepsini çöpe attım.
Bu benim hayatım değil, sırf başımda örtü var diye otobüste hiç tanımadığım yanımda oturan biri ‘Ezan okunuyor abla kulaklığını çıkar’ dememeli. Nerede ne zaman ne yapmam gerektiğini başkaları belirleyemez. Ve buna izin veren tek şey bir nesne, bir örtü olmamalı.
Her neyse, sadece başörtülü etekli halimi bilen kimi akrabalarıma sokakta denk gelerek onlara hayatlarının şoklarını yaşatmıştım. Bu hayat memat meselesi olduğundandır ki eh sağolsunlar aileme söylemediler. Acaba söyleyecekler ve ailem bana neler edecek diye günlerce uyuyamamak, korkmak, onlarla yüzyüze bakamamak bir yana.
Neyse kısa bir süre önce annem, babam ve tüm ailem benim yıllarca açık olduğumu, sarı saçlı kırmızı saçlı, mini etekli şortlu hallerimi, herkesten sır gibi sakladığım kendim olabildiğim tek mecra olan sosyal medya hesabımı ve yüzlerce sayıdaki sosyal medya hesabı stalklayarak öğrenmiş bulundular. Sonuç mu? Annem karşımda hüngür hüngür ağlıyordu. İşten çıkmamı istediler.
‘Evlendikten sonra istediğini yap. Ama şimdi ailendeki herkesin haysiyetinden mesulsün, 2 aylık bebek olan yeğeninkinden bile’ dediler.
Ve 1.5 senedir aynı sofrada bile oturmuyoruz. Sevgiler.
(Görsel: Francis Bacon)
“Ses tonumu bile bilmeyen bir insan, tamamen bana ait olan bir beden üzerinde nasıl yaptırım sahibi olabiliyordu?” için 7 yanıt
Şaka yapiyosun dimi başörtüsu için mi sana bu yaşattıkları yazık çok yazık keşke anlatabilsek ama anlamıyorlar başörtüsu nedir ya bir örtü için değer mi böyle yaparak insanları soğutuyorlar dinden kapan kapan kapan nefret ediyorum bu laftan çevremden acılan çok oldu bende çok istiyorum açılmak bende eş baskısıyla kapandım ve basimdakinden nefret ediyorum umarım bigun hepimiz istediğimiz gibi yasariz
İnanamiyorum gerçekten yaşadıklarına .. aynı yaştayız seninle ve ben aile değil ama eş ve onun sülalesinin baskı yüzünden zorla kapatıldım umarım gerçek özgürlüğün tadına varırız bir gün ve tüm bu yaşananları unutturacak kadar güzel yaşamımız olur ..
Bende seninle aynıyım inşallah hayallerimiz gerçek olur
Anne baba baskısını ve buna karşı çıkmanın zor olmasını anlayabiliyorum ama eş baskısı konusunda kafam cidden karışık. Tamamen önyargısız, sizi asla yargılamadan bir şey sormak istiyorum. Sizin kendi bedeniniz üzerinde söz hakkınız olmadığına inanan, sizin hayatınız hakkında kısıtlamalar getirmeye hakkı olduğunu düşünen bir adamla neden evlendiniz? Kişinin bedeni üzerinde söz sahibi olması konusunda hiçbir fikri olmayan bir eşle evlenmek gelecekte olacak muhtemel çocuklarınız için de oldukça sıkıntılı bir gelecek inşa etmek anlamına gelmez mi? Bir ilişki sevgi temeliyle kurulsa da en büyük destekleyicisi karşılıklı kişisel sınırlara saygılı olmak değil midir? Anne babayla kurulan ilişki doğuştan geldiği ve çok daha karmaşık olduğu için yazılanları anlıyorum ama hayatımıza sonradan giren birine ve onun dış kapının dış mandalı akrabalarının sınırlamalarına boyun eğmek zorunda hissetmeyi anlamlandıramıyorum. Tekrar ediyorum, yorumum kesinlikle size, seçimlerinize bir eleştiri değil. Sadece anlama çabası. Benim dünyamda karşılığı olmayan bir durumu anlamaya çalışıyorum sadece. Her bireyin ve yaşam şartlarının özel, biricik ve farklı olduğunun bilinciyle soruyorum bu soruları. Kalbinizi kırdıysam, incittiysem şimdiden özür diliyorum. (Ve inanın yaşadığınız baskıyı biliyorum. Az kalsın evleneceğim kişi başörtümü nasıl bağlayacağım konusunda bile benden daha fazla fikir sahibi olmaya başladığında evlenmeme ramak kalmışken, herkesin lafına kulaklarımı tıkayıp hayatımdan çıkardım o adamı. Hem de deli gibi sevmeme rağmen. Hiçbir sevginin kendime olan sevgim ve saygımdan daha büyük olmaması gerektiğini düşünüyorum. Daha sonra hayatıma giren ve 10 yıldır hala birlikte olduğum kişiye ise tek bir saniye müsaade etmedim kişisel haklarıma saldırmasına. Hatta başımı bile isteye açmama rağmen, bir gün tekrar başımı örtmek istersem buna nasıl yaklaşacağını bile sordum iyice. Çünkü son kertede vücut benim vücudum. İster çarşaflara sararım, ister açarım. Beğenmeyen baskıyla iş yapmak yerine hayatımdan çıkıp gitsin diye düşünüyorum. )
Şu anki durumunuz nedir? Yaşadığınız yerde açık mısınız? Umarım bir gün insanlar çift kişilikle yaşamak zorunda kalmaz. Yazık ki ne yazık!
Merhaba içten yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Evet dediğiniz benim halaeti ruhiyeme cuk diye oturan bir tabir. Resmen çift kişilikliyim. Ailemle halen konuşmuyoruz. Ben hala bi açık bi kapalıyım. Ve bizler sayesinde güçlü ve mutluyum 🙂
10 yaşından beri başı kapalı, imam hatip ortaokulu ve lisesini bitirmiş, her türlü dini kaynakları okumuş, Türkiye nin bilinen birçok cemaatine girmiş çıkmış, aile ve akrabaları son derece muhafazakar olan ben 36 yaşımda eşarp kullanmak istemediğimi farkettim. 10 yaşından bu yana namazını orucunu aksatmamış, dini vecibelerine çok da dikkat etmiş olmama rağmen. Ortaokul ve lise yıllarında çok istekli değildim ama severek eşarp kullandım. Üniversite ve iş hayatımda yine severek kullandım. Ne olduysa 31 yaşından sonra başladı. Birşeyler yaşadım ve kıyafet tarzımı fazlaca sorgulamaya başladım. Neden başımı kapatmak zorundayım, bu kadar din bu kadar çeşit insan yaratılmışsa Yaratıcı beni pekala başı açık da sevebilir kabul edebilirdi?? Neden pahalı tesettür ve örtü sektörünü desteklemek zorundaydık. Dahası 2000 jenerasyonu örtülü kızlardan hiç hazmetmiyorum. Edep ahlak haya sıfır. Her türlü halleri sosyal medyada. Bize öğretilen “eşarplı kadın” figüründen de çok çok uzaklar. Sanki açılmak istiyorlar ama yapamıyor gibi halleri var. Sosyal medyada kendini teşhir eden örtülüleri gördükçe örtünmekten daha çok nefret eder hale geldim. Şu an ara ara açık dolaşıyorum. Ama etrafıma nasıl anlatırım hiç bilemiyorum. Etrafımda hiç açık kadın yok diyebilirim