Merhaba,
25 yaşına yeni girmiş biri olarak yazmak istedim, aslında hep böyle platformlar aramıştım. Benim annem ve babam küçük yaşta evlenmiş ve bu şehre geldiklerinde kiralık bir ev tutmuşlar kendilerine. Evin sahibi Mahmut Efendi Cemiyeti’nden. Annem 16 yaşında bir çocuk olduğu için onun zihnini kolayca yıkayıp çarşaf giydirmişler ve kendi düşüncelerini empoze etmişler. Tabi benim hayatım da bu düşüncelerin içinde geçti. Daha 5-6 yaşlarında bir çocukken kafama küçük bandanalar takılarak örtü örtmeye alıştırıldım. Sözde. Pantolonu sadece erkekler giyerdi ve ben 16 yaşına kadar hiç pantolon giymedim. İlk kez pantolon giydiğimde anneme ve babama lanetli insanlar olarak davranıp bana da trans muamelesi yapmışlardı.
Uzun etekler, uzun elbiseler, renk renk başörtüleri.. Bir yandan da okula gitmemem için araştırılan dini kurslar. Biraz daha büyüdükten sonra bir şeyleri sorgulamaya ve anlamaya başladım. Liseye başlayacaktım. “Okula gidersen televizyondaki kötü kadınlar gibi olursun. Bak kızınızı okula gönderirseniz kucağında bebekle döner.” sözleri sonunda babam beni okula başımı kapatmam şartıyla gönderdi. Ben örtüden nefret ederek büyüdüm. Evden her çıkışımda açtım saçlarımı savurdum, çok kez yakalandım sopalarla dövüldüm ama pes etmedim. Hep bir umut, koştum hayalimin peşinden, onlar gibi olmayacaktım. Annem her “Kafamı açacağım, dayanamıyorum.” dediğimde kriz geçirdi. Babam ve ailenin diğer üyeleri de ‘Annenin katili mi olmak istiyorsun’ diyerek korkuttular beni.
Ve ben bu korkuyla 10 senedir yaşıyorum. Hala evden çıkarken kafamda bir bez parçası. Tüm komşu ve akrabalar beni kapalı olarak biliyor. Gizli saklı bir sokak köşesinde, bir ağacın altında ya da bina girişinde örtümü zorla çantama sokup asıl kendim gibi yaşıyorum. İş arkadaşlarım, okul arkadaşlarım, hatta hayatımdaki insan bile beni açık biliyor. Ama eve dönerken yine o ızdırapla kafama örtüyü takıp giriyorum. Nefret ediyorum. O kadar yorucu ki, o kadar yoruldum ki..
(Görsel: Heikala)