Annesi babası ayrı bir çocuk olarak büyüdüm. Ailem dindar bir aile, hikâyelerini anlatan diğer bazı arkadaşlarım gibi. Annem de babam da beni yanlarına almadılar ve babaannemlerle yaşamaya başladım. Ortaokula başladım ve abimden “Artık ne zaman kapanıyorsun?” adı altında baskılar almaya başladım. Liseye geçerken kapanacağım dedim ve öyle de yaptım. Hiç mi hiç istemiyordum. Çünkü İslam’ın ne olduğunu Allah’ın bizden neden bunu istediğinin farkında değildim. 14 yaşındaki bir çocuğun bunları düşünecek kadar geniş bir algıya sahip olacağını düşünmüyorum.
Ve liseyi o şekilde okuyarak bitirdim. Üniversite sınavına girdim ve kazanamadım. Mezun yılımda bu konuları araştıracak bir hayli zamanım olmuştu. Araştırdım, okudum, izledim. Ve artık kapalılığın, türbanın ya da nasıl tabir ediyorsanız bunun bana uygun olmadığına daha da emin oldum. Çevremdeki herkes kapalı ve açılacağımı onlara nasıl söyleyeceğimi düşünmeye başladım. Tepkileri büyük olacaktı. Hem bana çok yakıştığı için hem de el âlemin kötü gözle bakıp onlara laf getireceğim için. İlk abime açıkladım ve beklemediğim bir şekilde hoşgörüyle karşıladı. Sonra aile büyüklerine açıkladım ve kıyamet işte o zaman koptu. “Açılırsan işin rast gitmez, cehennemde yanacaksın, seninle hiçbir yere gitmeyiz.” gibi cümleler kullanıldı. Zaten küçücük yaşta yalnız bırakıldığım için bu hayata alışmıştım ve “Olmayın.” dedim. Yaşadığım yer küçük bir yer, beni böyle gördüklerinde büyük bir tepki verecekler ama ben onların lafıyla hareket edemem.
Bu gönül işi dostlarım. Belki aylarca evden çıkamayacağım, çıkartmayacaklar fakat bir gün her şey güzel olacak. Siyasî bir amaçla söylemiyorum bunu. Hayallerim yapmak istediğim her şeyi bir bir yapacağım. Buradan benim durumumda olan kız kardeşlerime sesleniyorum, kalbinizi dinleyin! İçinizden gelmiyorsa örtmeyin başınızı! Bunu yazmak benim hayalimdi, şimdi bu hayalimi de gerçekleştirdim.
(Görsel: Kawanabe Kyōsai)