Merhaba,
Öncelikle, böyle bir sayfaya denk geldiğim için çok mutluyum. Bu zorluklara katlanan tek kişi olmadığımı bilmek, ruhumda çiçekler açtırdı.
Benim hikayem, küçük yaşta babamı kaybettiğimde başladı. O aramızdan ayrılınca abilerim baba rolünü üstlenmeye çalıştı sanırım; ama beni baskılarıyla öldürmekten başka bir şey yapamadılar.
Babamdan sonra ailecek farklı bir şehire taşındık. 6.sınıfa gidiyordum o zamanlar. Kayıt olduğum okul, gerek öğrencileri gerekse velileri bakımından çok rahattı. Annesi başörtülü olan, okulda eteği diz altında olan tek kişi bendim. Bunlardan dolayıdır ki hiç arkadaşım yoktu. Okuldan eve her gelişimde evdekiler: “Bugün okul nasıldı?” yerine “Öğle namazını kıldın okulda, değil mi?” gibi sorular soruyorlardı. Evet, henüz o yaşımda, okulda boş bulduğum bir sınıfta namaz kılıyordum, çantamda etek ve örtü olurdu hep. İnanarak değil, ailem istiyor diye kılardım, zaten namaz o zamanlar henüz bana farz bile değildi. O zamandan sonra da zorla beş vakit namaz kılmaya başladım. Her neyse… Okul gezilerine hiç gitmedim, diğer kızlar gibi giyinemedigim için her şeyden mahrum kaldım; hatta okuldan eve her dönüşümde vitrindeki elbiselere bakıp ağlardım, neden bunları giyemiyorum, diye. Böyle yıllar geçti ve ben çok iyi bir puanla güzel bir liseye yerleştim. O zamanlar başörtüsü yasağı vardı ve ben bunun için çok mutluydum, ta ki 2. dönemin sonuna kadar… Yasak kaldırılmıştı. Çok dua etmiştik ailem bu haberi öğrenmesin diye. Ama öğrendiler. Dönemin sonu geldiği için 10. sınıfta kapanmam gerektiğini söylediler. O yaz tatilinde, isteyip istemediğimi bile sormadan, saçlarımı hayatım boyunca nefret ettiğim o örtünün içine tıkadılar. Çünkü böyle olması gerekliydi. 10. sınıfın ilk günü büyük bir utançla okula başladım. Bir abim de okulun civarında çalışıyordu. Onun göreceğinden korktuğum için okulda bile hareketlerime hep dikkat ederdim. İlk günün akşamı, eve gelir gelmez kendimi abimin tokadıyla yerde buldum. Başımda; “Artık okula gitmeyeceksin, evden dışarı çıkmak yok!” diye bağırıyordu. Neden, diye soramadan odama kilitlendim. Annemden öğrendim sebebini. Okulun ilk günü altıma giydiğim pantolon biraz dar olduğu için, abimin şeref yoksunu, benden yaş yaş büyük olan arkadaşı beni gözleriyle süzmüş, sırf bu yüzden geleceğimden olmuştum. Pantolon da yasaklanmıştı bana. Günlerim odamda aglayarak geçiyordu. Haftalar sonra annemle okuldan kaydımı aldırmaya gittik. Rehber öğretmenim beni vazgeçirmek için çok uğraştı ama, abim okumamı istemiyor, diyemezdim ya, ağlayarak, ben istemiyorum, demiştim. Arkadaşlarımla vedalaştıktan sonra, binbir hayalle başladığım okuldan tam bir hayal kırıklığı olarak ayrıldım. Bir süre sonra abim beni Açık Öğretim İmam Hatip’e yazdırdı. Hayatımı ben hariç herkes yönetiyordu. Okulda tanıştığım bir grup kız beni zamanla bi cemaate alıştırdı; o zamanlar dinle çok içli dışlı olmuştum, sürü psikolojisinden ötürü ben de onlar gibi olmuştum zamanla. Sonradan hafızlık kursuna başladım, ailem sevinçten havaya uçuyordu. Kuranı ezberliyordum evet ama içimde bir şeyler hep eksikti. Kuran öğretmenimize kafamdaki soruları sorunca ateist damgası yedim, kınayan bakışlar, küçümseyen sözler işittim. Kötü hiçbir şey yapmamıştım, sadece kafamın içindeki cevapsız soruları sormuştum, hoş cevap da alamamıştım. Her neyse, böyle böyle kurstan ayrıldım.
Bir kimlik arayışına girdim. Aynada gördüğüm ben ile olmak istediğim ben aynı değildim. Çevremdekiler beni yarı hafiz, tesettürlü, edepli, namazında niyazında bir İslam kızı olarak tanırken ben geceleri odasında bira içen, evden çıkınca sokakta örtüsünü çıkarıp bandana ile gezen bir kız olmaya başlamıştım. Yaptıklarım bana zerre kötü gelmiyordu; kendimi gizli saklı da olsa iyi ve özgür hissediyordum. Fakat eve her geç gelişimde abimden dayak yiyordum, uzun süre evden çıkma yasaklarına çarptırılıyordum, hatta 1 yıl telefonsuz yaşamak zorunda kaldım. Ailem benim dışardaki halimi bilmiyordu tabii, hiç cesaret edemezdim söylemeye… Artık namaz kılmıyorum diye beni döven bir annem vardı, nasıl olur da, açılmak istiyorum, derdim. Sosyal medyada açık fotoğraf paylaşmaya başladım. Bu bana kendimi iyi hissettiriyordu çünkü sosyal medyada aslında olmak istediğimiz kişiyi yaratabiliyorduk. Zamanla oradan biriyle tanıştım ve buluştum. Buluşma günü saçımı tamamen açmıştım. 5 yıl sonra ilk defa saçım rüzgarla savrulmuştu. Rüzgarı saç diplerimde hissettiğimde yaşadığım huzurdan daha fazlasını o güne kadar tatmış mıydım, hatırlamıyorum.
Şimdilerde ise 19 yaşında hâlâ herkesten gizli sokakta açılan, ailesinden şiddet gören, çift kimlikli biriyim. Ailem ise beni uygun gördüğü kişi ile evlendirme planları yapıyor. Ben tüm bu psikolojik ve fiziksel şiddete rağmen bütün umudumla üniversite sınavına hazırlanıyorum. Abim çalışmamı istemediği için kaynak kitaplarımı yakmıştı, elime para da geçmiyor kitap alabilmek için. Sosyal medyadan birkaç kişi kitap yardımında bulunmuştu, onlar sayesinde çalışıyorum. Ailem göndermeyecek biliyorum ama bu sefer onlara boyun eğmeyeceğim, tüm bunların sonunda ailesiz kalacak olsam da o üniversiteyi kazanıp, evden ayrılıp, saçlarımı rüzgara teslim edeceğim.
Bana ya özgürlük verecekler ya da ölüm. Karar onların.
(Görsel: Tsukuda Kisho)
“Bu zorluklara katlanan tek kişi olmadığımı bilmek ruhumda çiçekler açtırdı.” için bir yanıt
Ailenin zihniyetine diyecek hiçbir şey yok… Ve düzelmezler onlar o yüzden kacmalisin. Ben de sınava hazırlanıyorum ve çokça kitabım var sana yardım etmek isterim kaynak konusunda