Bu konuda kendimi açabileceğim bir platform bulduğum için nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Kısa tutmaya çalışacağım ama başarabilir miyim bilmiyorum.
Özgürlüğümüzün kalesi olması gereken bedenlerimize hapsedilmemiz ne kadar da can yakıyor…
Ben de çok küçükken kapatılan ve yıllarca kendinden utanan, dışarı çıktığında kafasını gökyüzüne kaldıramadan yürüyen bir çocuktum. Annem psikolojik sorunlarını ben daha çocukken dahil olduğu saçma sapan bir tarikatın sohbetleriyle çözmüştü ve duyduğu her şeyin radikal uygulayıcısı olan bir kadın olmuştu. Tabii ki bu sohbetlerde de dinin en büyük gereği olarak namaz kılmak ve kadınların başını örtmesi gerektiği, yoksa her bir saç telinin öteki uyduruk dünyalarında yılana dönüşeceği hikayeleri anlatılıyordu. Annem de gelip bu öğrendiklerini evdeki herkese dayatıyordu.
Ben de yavaş yavaş koşup oynamamı engelleyecek kıyafetler giymeye başlamıştım bu süreçte. Ardından bazı zamanlar ben de o sohbetlere götürüldüm zorla. Her duyduğum ayet ile bana doğduğumdan beri dayatılan dini inançlardan bir adım daha uzaklaşıyordum. Kadın gerekirse dövülürmüş, kadının şahitliği kabul değilmiş, kadın Adem’i kandırmış, kadın fitneymiş ve her ay beş on gün de kirliymiş… Bazen de cariyeymiş, köleymiş, bir erkeğe üç beş taneymiş… Kadın ölsünmüş!
Bir yandan annem tarafından kapatılırken bir yandan ilkokulda feminist lakabımla anılmaya başlamıştım. Ama bu bedende bu fikirlere ters olan bir şeyler vardı…
Günler aylar geçti ve ben de fikri sorulmadan başını örten, “Amaaaan zaten büyüdükçe alışır bir daha örtüsünü çıkaramaz.” anlayışına kurban giden ve bu yasaya karşı gelirse alacağı cezalardan ya da öfkeli yetişkin sesleri duymaktan korkarak sesini çıkarmayan ve sadece odasına kapanan bir çocuk oldum.
Lise zamanı geldi çattı. Ben okul birincisiydim ve çok istediğim liseyi kazanmıştım ama gel gör ki İmam Hatip’e gitmezsem belki de orospu olurdum… Zorunlu olarak bir İmam Hatip lisesine başladım böylece.
İşte o gün ailemi zihnen silmiştim. Yalnızca 18’imi bekleyip hepsinden kurtulacaktım ama bu sırada onların isteklerine tamamen boyun eğemezdim. Evden çıktığımda saçımı başımı açıp, minilerimi giyip farklı farklı insanlarla vakit geçiriyordum. Hatta 15 yaşındayken “Ben artık bu bacak arasına bağlanan namusu daha fazla taşımak istemiyorum.” dedim ve ilk hoşlandığım kişiyle birlikte oldum. Dinin emrettiği her şeyin isyancısıydım.
Okul bitti ve ben İstanbul’a üniversite okumaya geldim. Artık tamamen başımı açmıştım ve istediğim hayatı yaşamaya adım adım yaklaşıyordum. (Tabii ki çeşitli anksiyete bozuklukları ve yılların getirdiği özgüvensizlikle.) Ancak aile ziyaretlerinde ben de birçoğunuzun yaptığı gibi başımı örtmek zorundaydım…
İki yıl aradan sonra abimin telefonunda yanlışlıkla açık unuttuğum Facebook hesabım ile ailemi tüm hayatımla yüzleştirdim. Dinsiz, Allahsız, dövmeli, sevgilileriyle özgürce sevişen (bazen kadın, bazen erkekler ile) bir kadınla karşılaştılar o hesap ile birlikte. Tabii ki hemen İstanbul’da evimi basıp beni geri götürdüler. Oramı buramı kapatamazlarsa beni eve kapatırlardı çünkü benim iyiliğim söz konusuydu… Ben o iyiliğim için eve kapatıldığım bir sene boyunca birçok iyi antidepresan kullanıp birçok iyi intiharlar denedim. Post-travmatik stres bozukluğu yaşıyordum.
Hiçbir arkadaşımla görüşemiyordum, telefon kullanamıyordum, bilgisayarı elime aldığımda gözetleniyordum.
Beni ayırdıkları kadın sevgilimle evden kaçtım bir gün… Ancak tüm çevremi tehdit edip beni buldular ve o zaman bu aileyi kesip atamayacağımı da anlamış oldum.
Ancak her şey bu kadar acıklı değil. Ben o günlerde tesadüfen izlediğim harika bir video sonrası vegan olmaya karar verdim ve bu tüm dünyamı değiştiren bir karşılaşmaydı. Birçok feminist yazarın kitaplarını okudum, her gün biraz daha ufkum açılıyordu. Bir yandan da üniversite sınavına çalışıyordum. Bu evden kaçamıyorsam onların huyuna gidecek ve uslandığımı gösterecektim. Zaten biz kadınlar olarak bu feodal ailelerde yalandan çok neyi öğreniyoruz…
Uslandığımı kanıtlamamın ardından Psikoloji bölümünü kazanarak tekrar İstanbul’a geldim. Tabii ki çok kıyametler koptu, ‘Tekrar nasıl göndereceğiz bu kızı” diye, ancak bir akrabanın yurdunda kalacağım için kontrollü bir şekilde beni gönderdiler. En güzel yanı da artık başımı örttüğüme dair yalan söylemek zorunda değildim! Böyle farklı bir benle karşılaştıktan sonra başımı açmam onlar için hafif bile gelmişti. (Evet, annem hala benden dini beklentiler içinde tabii ki.) Ama artık üstüme gelirse her şeyi daha da berbat edeceğini biliyor.
Yani ‘iyi ki’ o berbat seneyi yaşamışım. Asla söylemeye cesaret edemeyeceğim birçok şeyi yanlışlıkla da olsa yüzlerine çarptım ve evet çok zor günler geçirdim ama sonunda güneşi gördüm.
Evet, belki berbat günler geçireceksiniz ancak onlara sizi kaybedecekleri korkusunu yaşatın. Bunu yaşadıklarında görünürde ne kadar öfkeli olsalar da içten içe size yansıtmadıkları kaybetme korkusu içinde olacaklar.
Bu canavarların öfkesiyle tek başınıza mücadele etmek zorunda değilsiniz. Ben hep yalnız savaştım ancak başkalarının yalnız hissetmemesi için elimden gelen her şeyi yaparım.
Bana mail atabilirsiniz; [email protected]
(Görsel: Plinio Nomellini)
“Özgürlüğümüzün kalesi olması gereken bedenlerimize hapsedilmemiz can yakıyor.” için bir yanıt
Harika bir kadınsın hayran oldum