Koyu İslamcı bir ailede büyümedim; orta seviyeli, namazını kılan ama eğlenebilen, bazen ‘Solcu galiba’ dediğim bir babanın ve naif, giyimine kuşamına düşkün bir annenin evladıyım. Liseyi başım açık bitirdim, hiç de düşünmedim kapanmayı. Ama sınava hazırlandığım yıl yanımdaki kapalı arkadaşlarıma özenip sonrasında çok pişman olacağım şeyi yaptım, kapandım.
Üniversiteyi İstanbul’da okudum ve ilk yıllarım cemaatte geçti. Onların aldığı kaliteli tesettür kıyafetlerinden ben alamıyordum ama bana şükrü öğretmeye, israfı öğretmeye çok hevesliydiler. Bu işte bir yanlışlık var, dedim; zaten çok da dayanamadım ve çıktım. Kalacak uygun bir yer bulamayınca paşa paşa geri döndüm ama değiştim bir kere. Önce onların dini anlamadığını düşündüm, çok fazla tutarsızlık vardı. Sonra araştırdım araştırdım ve dinin kendisinin komple tutarsız olduğunu gördüm. Örtünmemek için günlerce evden çıkmadım. Sonra karar verdim; artık bu yolun yolcusu değilim, saçlarımı özgürlüğe savurdum. Saçımla dışarı ilk çıktığımda hissettiğim hafifliğin tarifi yok. Tabii cemaattekiler benim bu tavrım karşısında hayatımı cehenneme çevirmeye başladılar. Her gün birileri benimle konuşuyor, vazgeçirmeye çalışıyordu. Akrabalarım arıyor, ‘Allah ıslah etsin’ diyordu. Kararım kesindi, ‘Artık örtünmeyeceğim’ dedim herkese.
Başımı açmaktan mutluydum ama bir şeyler eksikti, ne olduğunu hiç bilemedim. İki yıl antidepresanlarla geçirdim. Memlekete gelince evden çıkmadım, yaşadığım ilçe yobaz kesimle dolu; hiç yapmadığım şeylerle itham edildim. Kırıldım, ruhum incindi her defasında ama vazgeçmedim. Bu durumun şu anki gibi çok emsali yoktu o zamanlar… Tek başımaydım. Yıprandım, çok yıprandım. İçimdeki burukluğun sebebi, eksikliğini hissettiğim o şey küçücük bir destekti… 4 yıl bu şekilde geçti, 4 yıl kendimi anlatarak geçti. Keşke insanları önemsemeyen bir ruhum olsaydı. Keşke bu kadar kırılgan bir ruhum olmasaydı.
Bu yıl babamın bana ‘Bu durum ne kadar sürecek?’ deyişiyle bitti benim hikâyem. Pes etmedim ama babamın bana yalvarmasına dayanamadım. Biliyordum; babamın din ile ilgili değil, yanına gelip benim hakkımda konuşanlarla ilgili sıkıntıları vardı. Onun da dediği gibi hayatı bir ilçeden ibaret ve o da dayanamıyordu. Ben bıkmıştım zaten. Eğer annem ve babamı kaybettiğimde aklıma saçlarım gelseydi, onları bu kederle uğurlamış olsaydım kahrolurdum diye düşündüm. O her şeye sebep saçlarımı tekrar hapsettim. Şimdi onların gözünde benden iyisi yok. Ben ruhumu, tüm ömrümü güçsüzlüğüme feda ettim. Bazen balkona çıkarken hissediyorum rüzgârı ve hayatın beni bu ikiyüzlülüğe sürüklemiş olmasından utanıyorum. Her iki taraftanım ama aslında hiçbir taraftan hissetmeyeli çok oldu…
(Görsel: Dee Nickerson)
“İçimdeki burukluğun sebebi, eksikliğini hissettiğim o şey küçücük bir destekti.” için bir yanıt
babanız size destek olup, bunu da çevresindekilere de göstereceği yerde aksi şekilde davranmış.
yazık, ben bir baba olarak her zaman çocuklarımın mutluluğu için gerekirse tüm toplumla çatışmaya kararlıyım.