Ergenliğe girdiğimde her ne kadar ağlasam ve istemediğimi söylesem de ailem, “Allah’ın emri bu, cehennemde yanarsın” söylemleriyle zorla başımı kapattırdı. O günden sonra her zaman mutsuz ve etrafa nefret saçan birine dönüştüm. Ailem bu dönüşümümü yaptıkları baskıya bağlamadı hiçbir zaman, hep beni suçladılar. Kötü biri olduğumu söylediler. 18’den küçük olduğum için başımı örtmezsem benim günahlarımın onlara da yazılacağını söylediler. Artık dışarı çıkmak istediğimde izin alamamaya başladım. Başörtüsüz çıkmak istediğimde “O… mu olacaksın” dedi annem. Bir gün akrabalarda otururken bu konu açıldı, annem kapanmak istemediğimi söyledi; sonra bir kınama da akrabalardan geldi. Çünkü benim ailemde başörtüsüz bir kadın yoktu. İçimden ‘Sabret, kurtulacaksın bir gün’ dedim hep ama o gün bir türlü gelmiyordu. Artık kıyafetime de karışılıyordu. Yok dar giyme yok bu kısa… Katlanamaz hale geldim. İntihar etmeyi bile düşündüm defalarca. Yine de hayallerim vardı. Okuyup iyi işler yapacaktım, o zaman özgür olacaktım. Şimdilik sabretmem gerekiyordu.
Lisede İmam Hatip’e verdiler. Sürekli hocaların azarlaması, kıyafetimizden başörtümüzün rengine kadar karışılması… Artık iyice tepem atmıştı. Sorunun bende olup olmadığını anlamak için Kur’an okumaya başladım. Okuduklarım tutarsız ve ataerkil şeylerdi. İyice soğudum. Hep erteledim çünkü yaşım küçüktü. Kaçsam iş bulamazdım. Dışarısı güvenli değildi ama bu evde yaşadığım psikolojik baskı da dayanılacak gibi değildi.
Şu an üniversitedeyim, hala o aynı hayalime sıkı sıkıya tutunuyorum. Maddi bağımsızlığımı kazandığımda manevi bağımsızlığımı da kazanmış olacağım.
(Görsel: Francis Picabia)