Dindar olmayan ama bağnaz fikirleriyle gençliğimi esir alan bir ailenin ilk kızıyım. 3 kız kardeşim daha var. Küçükken, benim çocuk masalları yazarı ya da tiyatrocu olmak gibi bir hayalim vardı, aileminse daha farklı planları. Sınıfın en başarılı öğrencisiydim. Başarının yanında da o kadar hassas ve düşünceli bir çocuktum ki! Beni dışarıdan gören biri, çocukluğum boyunca ailemden ölümüne yediğim dayakları anlayamazdı. Aileme acıma hissim hala son bulmuş değil ama önemli olan bu değil. Ailem ortaokulu bile okumamı istemiyordu ama polisten korktukları için 8. sınıfa kadar okuyup sonra kapanacağımı ve tekstilde bir işe gireceğimi her Allah’ın günü hatırlatıyorlardı. Ben zaten okul sonralarında başörtüsü takıyordum bazen. Çünkü dini kitaplar da okuyordum ve aklımın bir şeyleri sorgulamaya cüret bile edemeyeceği zamanlardı. Çünkü Allah’tan korkmalıydık. Neyse… 8. sınıf bitti ve ben okulun son günü eve en yavaş adımlarımla ağlayarak geldim. Annem “Baban akşam seni başörtülü görecek!” dedi ve ben itiraz etmeden o örtüyü taktım. Okulumun kapanmasından 2 gün sonra tekstilde işe girdim çünkü ailem benim için çoktan fabrikayla görüşmüş ve sanki beni satar gibi maaş anlaşmamı yapmıştı. Aylık 280 TL uğruna hayatım satılmış gibi hissediyordum ve her gün gizlice ağlayarak Allah’a beni anlayacak bir arkadaş göndermesi için yalvarıyordum. Hala dindardım ama örtüyü takmayı hiç istemiyordum çünkü baskı ve zorunluluk yüzünden iyice soğumuştum. Bu ben değildim. Kafamı yerden bile kaldıramıyordum. İşyerinde gizlice kıyafet değiştirip eteğimi ve tişörtümü giyiyordum ama örtüyü çıkaramıyordum çünkü ailem bu kadarını öğrenebilirdi. İnsanlar benimle alay ediyor ve arkadaşlık kurmak istemiyordu. Ben buna aldırmadım ama bir arkadaşa sahip olmak için hep dua ettim. Okula gidememek beni öyle yaralamıştı ki bir gün yanıma giymek istediğim kıyafetlerimi alıp gece yarısı evden kaçtım. Evden kaçtığım son güne kadar da hep dayak yedim. Çünkü ben ne yaptıysam aileme kendimi sevdiremedim. İzmirli bir erkek arkadaşım vardı, benim için İstanbul’a geldi ve İzmir’e onunla birlikte kaçtım. Yaşım 15’ti. Ailemin polisle peşime düşmesi gecikmedi ve babam amcamla beraber İzmir’e geldi, “Orospu” çığlıklarıyla beni alıp geri götürdüler. Ben erkek arkadaşımın ceza almaması için tüm sorumluluğu üstlendim ve erkek arkadaşıma yaşımın 18 olduğu yalanını söyledim. Tek istediğim evden kurtulmaktı.
Bunları yazarken 28 yaşındayım. Ve şu an ne mi yapıyorum? Kore’de dünya turundayım. Bu yaşıma kadar liseyi açıktan bitirdim. Kimya ve gazetecilik bölümleri olmak üzere 2 üniversitede 2 bölüm terk ettim. Şimdi açık öğretim üzerinde felsefe bölümü için kaydım var ama artık üniversite okumak bile istemiyorum. Üniversite ortamında gördüğüm şey bağnazlık, yeni şeyler öğrenmeye kapalılık, ego, acımasız bir kitle ve anlayıştan yoktan diğer insanlar. Bunda AKP iktidarının da etkisi var, Türkiye’de çok az üniversite iyi eğitim veriyor ve ben bu çok iyi üniversitelerden birinde değildim. Sosyal bir kişiliğim yok. İnsanlığa nefretim sonsuz ama hala ruhuyla kendimi hissedeceğim bir arkadaş arıyorum. Kendi iletişimsizliğimi ve sonsuz inziva dolu hayatımı göz önünde bulundurunca aslında çok fazla sevgilim oldu. İyi insanlarla karşılaştım. Ama benim artık iyileşmeyecek bir yaram var. Ne yapsam geçmişi unutamıyorum. Ailem ve bana yaptıkları, hayatımın gidişini asıl istediğim şeylerden bambaşka bir rotaya çevirdi ve ben nasıl savaşacağımı hiç bilemedim. Kendimi sevemedim. Sevdiğim zamanlarda da hakkını veremedim. O kadar sevgisiz büyüdüm ki birinin beni gerçekten sevebileceğine asla inanmadım. Allah inancım yok, Müslümanlıktan uzaklaşalı 6 yıl oldu. Ateistim diyebilirim ama Hristiyanlığın insanlar için daha toplumcu ve başarılı bir din olduğunu düşünüyorum. Ama nihayetinde kendi yarattığım insancıl inançlarla yaşayan biriyim. Hayvanlardan ve masumiyetini gözlerinde görebildiğim insanlardan başka kaygım yok şu dünyada. İngilizceyi kendi kendime internetten öğrendim ve öğrenmek istediğim başka diller de var. Çocukken hayalini kurduğum dünya turundayım ve intihar da daima aklımın bir köşesinde. Okuduğunuz için teşekkürler…
(Görsel: Petra Eriksson)
“Ailem, 8. sınıfa kadar okuyup sonra kapanacağımı ve tekstilde bir işe gireceğimi her gün hatırlatıyordu.” için 4 yanıt
Aynı duyguları paylaşıyoruz. O kadar çok aynıyız ki. Fakat sen özgürlüğünü almışsın Buda yaşaman için muhteşem bir sebep. Ben günlerdir kendimi hırpalamaktan hasta oldum ve hastalanınca anladım ki ilk önce sağlık gelmeli hayatında. Çok zorluklar yaşadım yaşıyoruz her birimiz bu ülkede kim ferahta ki? Fakat her şeye rağmen hayat yaşanmalı. Doruklarına kadar. Benimle sohbet etmek istersen rahatlamak istersen instagramdan yazabilirsin. ; semnr057 sevgilerle…
İmkanınız varsa lütfen bi terapiste gidin. Yoksa ‘az seçilen yol’ dr scott peck gibi kitaplar size iyi gelebilir. İç huzurunuzu bulmanız umuduyla .
seninle konuşmayı çok çok isterim. neruda2165(instagram)
Benle iletişime geç 05456391403