“Sen zaten okumayacaksın, şeyhin hizmetçisi olup cennete gideceksin.”

Muhafazakar olmayan fakat bir cemaatle tanıştıktan sonra inanılmaz derecede değişen bir ailede büyüdüm. Cemaatle tanışmamız en büyük ablam nedeniyle oldu. Kendisi kuaförken bir cemaatle tanıştı, sonra her şeyi bırakıp çarşafa büründü. Tabii onun yaşadığı bu değişimin bedelini en ağır şekilde ödeyen ben oldum . Beyni yıkanan ailem, annem henüz 11 yaşında bir ilkokul öğrencisiyken bana “Sen zaten okumayacaksın, şeyhin hizmetçisi olacaksın, cennete gideceksin” gibi sözler söylemeye başladılar. Çocuk kalbim, masumiyetim ve savunmasızlığımla dünya başıma yıkılıyordu. Liseye hazırlanırken hep bu cümleler kulağımda çınlıyordu. Korkuyordum çünkü hayallerim vardı. İyi bir insan olup okumak, ailemi gururlandırmak istiyordum.

13 yaşına geldiğimde kabuslarım gerçek oldu. Abimin desteğiyle liseye giriş sınavına girdim, başarılı oldum fakat bu durumdan çok çekinen ablam ve annem; abim şehir dışına çıkar çıkmaz beni apar topar Suriye’ye cemaatin yerine gönderdiler. Hiç bilmediğim yerler, tanımadığım insanlar, fikirler… Konuşamıyordum bile onlarla. İçimde hep bir korku ve kaygı vardı, ne yapacağımı bilmiyordum; savunmasızdım. Bir süre Suriye’de kaldıktan sonra bir şekilde Türkiye’ye dönmeyi başardım. Tabii dönerken benim için her şey artık çok geçti. Artık çarşaf giyiyordum. Baskılar, sürekli cehenneme gideceğimin vurgulanması… Kötü bir insan mıydım ben? Hep kendi kendime “Allah’ım, ben sana inanıyorum, sen beni görmüyor musun? Neden beni kurtarmıyorsun?” diyordum. O kadar korkuyordum ki… Çünkü annem ve ablamın inanılmaz derecede büyük olan baskısı üzerimdeydi. Henüz ergenlik çağındaydım, yeni regl olmuştum.

Daha sonra Türkiye’deki cehennem yıllarım başladı. Annem beni zorla cemaatin kurslarına gönderdi. Kuzenlerim, arkadaşlarım liseye giderken ben onlara sadece pencereden bakabiliyordum. Her gün kursa gidiyor ve bir de oradaki baskılara maruz kalıyordum. Tek bildikleri şeyhti, geri kalan her şey ve herkes kötüydü. Küçük yüreğimle mücadele edemedim, durumu kabullendim ve mutlu olabilmek için onlar gibi davranmaya başladım. İçimdeki dağ büyüyordu. Yıllar boyunca o çarşafı üzerine alıp sokağa çıkmak nasıl bir duygu, tarif edemem… Daha sonra cemaatin yatılı kurslarında kalmaya başladım. Cemaatte çok sevilen biriydim ama artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Yorgundum, hem de çok. İçimde kocaman bir dağ büyüyordu. “Ben okumak istiyorum” diye haykırıyordu yüreğim ve kalbim. Herkesten gizli açık liseye yazıldım. Anneme sohbete gittiğim söyleyip gizlice kütüphanede çalışıyordum. Aradan bir yıl geçti, annem bir şekilde açık liseye yazıldığımı öğrendi; evde kıyametler koptu. Herkes o kadar üstüme geliyordu ki artık dayanamıyordum, ölmek istiyordum. Ama güçlü olmak zorundaydım, hayallerim için mücadele etmek zorundaydım. Ve ailemi bir şekilde açık lisede kalmaya ikna ettim. “Hastayım, nefes alamıyorum” diye yalan söyleyerek onlara bir şekilde çarşaf giymememi de kabul ettirdim. Tam 7 yıl çarşaf giymiştim. Çarşafı çıkarınca yüzüme güneşin değmesi o kadar güzeldi ki… Sokağa çıkınca “Özgürlük!” diye haykırmak istiyordum. Kalbimin heyecanı tarif edilemezdi, koşarkenki adımlarımı şimdi bile duyabiliyorum… Tabii o sırada siyah pardösü giyiyor ve siyah eşarp takıyorum burnuma kadar.

Ailemi ve liseyi bir şekilde beraber idare etmek zorundaydım. Sohbete gidiyor, sohbet dönüşünde gecelerce gizli gizli ders çalışıyordum; böylece 2.5 yılda açık liseyi bitirdim. Cemaatte bu değişimi fark etmeye başlayanlar bana karşı cephe aldılar. Artık beni ‘münkir’ diye nitelendiriyorlardı ama annem için katlanmak zorundaydım. Tüm yaşadıklarına rağmen ailesini incitmekten korkan biriydim ve hala öyleyim… Artık hedefime yaklaşıyorum ve bunları yazarken kalbimde oluşan hüzünle karışık mutluluğu, akan gözyaşlarımın verdiği sıcaklığı tarif edemem.

Üniversite sınavına hazırlanmaya karar verdim ve bir şekilde ailemi ikna ettim. Bunu duyan cemaat üyeleri, kuzenlerim, arkadaşlarım benimle dalga geçiyordu. “Millet yıllarca çalışıp kazanamıyor, sen mi kazanacaksın?” diye… Herkese ve her şeye rağmen vazgeçmedim. Çünkü bu ben değildim, ben ben olmalıydım. Ait olduğum kişilik olmalıydım… Üniversite sınavına 1 yıl boyunca çalıştım ama öyle çalıştım ki gecem gündüzüm yoktu. Artık hayattan kopmuştum, kurtulmak için çılgınlar gibi çalışıyordum. Ve o gün gelmişti, üniversite sınavına gireceğim an tam kapıdan girecekken sanki ölüm anı gibi yaşadığım her şey gözümün önüne geldi. Öyle bir ağlamaya başladım ki kendimi tuvalete zor attım, aynaya bakarak “Yapmak zorundasın, kendin için bu mücadeleyi kazanmak zorundasın” dedim. Sınava girdim, çıktım; hem karamsar hem ümitliydim.

1 ay sonra sonuçlar açıklandı. Sınav sonucumu gören herkes şaşkınlığını gizleyemedi çünkü ilk 9 bindeydim. Ailem artık karşımda durmak yerine yanımda olmaya karar verdiler ama kendi kurallarıyla… Her şeyin bir şartı vardı, üniversiteye gitmemin bile… Onların kurallarına saygı duyup cemaatte öğrendiğim her şeyi devam ettirecektim… Her şeye kabul dedim ve tercih yapıp İzmir’de okumaya başladım. Babamla İzmir’e geldik; ben yerleştim, babam döndü. O andan itibaren başımdaki örtüyü çıkardım, tek başıma İzmir sokaklarında yürümeye başladım. O an ki hislerimi anlatmaya kelimeler yetmez. Artık kısmen de olsa özgürdüm. Özgürlük dünyadaki en değerli şey…

Şu an 24 yaşındayım, üniversite 2. sınıf öğrencisiyim. Ailemden uzakken gerçek ben’im ama onların yanındayken onlardanmış gibi davranıyorum. Yaşadığım bu kabus, bu cehennem hala bitmedi ama bitecek… Okula giderken sırf aileme ihtiyaç duymamak için hafta sonları çalışıyorum, onlara asla muhtaç olmamaya çalışıyorum. Bu gece kendi kendime düşünürken şöyle dedim; mücadelemi birileri bilmeli, benim gibi olan insanlara bu hikaye ulaşmalı… Aradan yarım saat geçti, bu platformla karşılaştım.

Son olarak benim gibi olan kızlara söylemek istediğim bir şey var; ümidiniz hiç bitmesin çünkü asıl güç kalbinizde. İçinizdeki gücü keşfederek kanatlanın, imkansız diye bir şey yok… Fikirlerimizi satın almak isteyenlere boyun eğmeyeceğiz. Elbet bir gün güneş doğacak, elbet bizi ve saçlarımızı bir gün sevecekler…

(Görsel: Newsha Tavakolian)

““Sen zaten okumayacaksın, şeyhin hizmetçisi olup cennete gideceksin.”” için 3 yanıt

  1. Çok güzel yazmışsın gerçekten ? En kısa zamanda başta ben olmak üzere tüm kadınların özgür olması dileğiyle ?

  2. O kadar mutlu oldum ki…Hele şimdi bir de üniversite sınavına hazırlanırken okumak sevindirdi,yalnız olmadığımı hatırlattı.Amacım senin başardığını başarabilmek.Çok çalıstım ben de.4 5 saatlik uykuyla ayakta duruyorum ama vazgeçmiyorum.Yoruluyorum ama elbet sonucuna değecek.bana hırs veren şey ise özgür olma düşüncesi ve umarım 1 ay sonraki o sınav istediğim şekilde sonuçlanır.Güç verdigin için teşekkürleer?♥️

  3. Senin adına o kadar çok sevindim ki anlatamam. Tam bir şeylerden vazgeçecekken bana umut oldun teşekkür ederim. Yaşadıkların ve üzerindeki baskı çok ağır. İzmir sokaklarında başın açık yürüdüğün kısmı okurken gülümsemeden edemedim. Ve dediğin gibi “Fikirlerimizi satın almak isteyenlere boyun eğmeyeceğiz. Elbet bir gün güneş doğacak, elbet bizi ve saçlarımızı bir gün sevecekler…”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir