Merhaba ben Zehra, 39 yaşındayım. Lise yıllarımda daha rahat hareket edebilme niyetiyle ve kendi isteğimle başörtüsü takmaya başladım. Tam da şu Erbakan zamanına denk geldim. Babam “Yapma” dedi fakat ben çok dindar bir insandım ve kapandım. Lise girişlerinde kapının yanında başörtümü çıkarmam için bir kabin vardı, epey eziyetliydi.
İnsanlar sürekli “Neden, ne gerek var?” diyordu fakat bana göre insan düşündüğü gibi yaşamalıydı! Sonrasında devlet dairesinde çalışmaya başladım. İçkili mekanlarda yapılan toplantılara bekar ve tesettürlü halimle katılamadım. Hep dışarıda kalıyordum. Yıllarca çalıştım, içimde hep Allah sevgisi vardı, büyüdükçe büyüdü.
Umreye gitmek kısmet oldu. İnsanları, doğayı, hayvanları çok seviyordum ve her fırsatta iyilik yapıyordum. Kendimi geliştiriyor, dışarıdakilere kulak asmıyordum; hem insanlar da eskisi gibi bakmıyordu kapalılara! Gizli namaz kılan o toplumdan, toplu olarak namaz kılan açık kapalı demeden ‘dindar’ bir toplum olmuştu. Bu sefer de açıklar kapanmalıydı. Bu malum darbe döneminde suçlu ben ilan edildim, suçum neydi? Ben de bilmiyorum inanın ki!
Dindarlar bana öyle büyük bir kötülük yaptılar ki suçsuz yere attıkları iftira ile işimden, arkadaşlarımdan, dünyadan, dinden, insanlıktan uzaklaştırdılar. Şimdi suçsuzluğum belgelendi. Devletimiz çok büyük gerçekten, her şey uzun sürse de beni kahretse de sonuca ulaştı.
Şimdi, ben kendime bu kadar eziyeti neden etmiştim? İnsanlar üzerimden prim yaptı, benim hayatım perişan oldu. Ben şimdi bu oyunlara gelmem, siz de gelmeyin sevgili gençler! Başınızı açsanız da kapatsanız da önemli olan sizsiniz, kendinizi sevin. Ben artık başörtü kullanmayacağım. Zaten ne dostum ne akrabam kaldı, aslında belki de hiçbiri zaten yoktu. Sevgilerimle.
(Görsel: Florine Stettheimer)