Ulaşır mı bilmiyorum ama ben de yazayım hikayemi. Yazılanlardan pek bir farkı yok ama birilerine cesaret verecekse neden olmasın?
5. sınıfta kapandım. Babam bana o yaşta bile “İstediğin her kıyafeti alacağım, yeter ki sen kapan.” diyerek baskı uygulamaya başladı. Annem, babaannem, anneannem hepsi dindardır ve onların da baskısını çok fazlasıyla hissettim küçücük yaşta. Sonra kapandım ve ilk başlarda beni mutlu eden başörtü, sonradan beni boğmaya başlamıştı. “Müslümanım evet, ama istemiyorsam neden o eşarbın vebaline gireyim?” diyordum kendime. 7. sınıfta açıldım ve o kadar ağır yorumlar aldım ki, kendimden utanır hale geldim. “Kulakların çok kötü.”, “Kapalı halin daha güzel, böyle çok çirkinsin.” gibi bir sürü yorum vardı. Üstelik alakası olmayan herkes diyordu yani.
Aldığım ağır yorumlar sonucu hem kendime olan özgüvenimi yitirmiştim, hem de annemden ve babamdan, daha ağır baskılar yemeye başlamıştım. Gel zaman git zaman liseye geçtim ve hala kapanmak istemiyordum. Çoğu zaman, her kapalıya yapıldığı gibi yobaz damgası yiyordum. Halbuki kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, ön yargısız bir insandım. Birisi etek giydi diye ayıplayan ailemi gördükçe ya da bunun gibi benzeri şeyleri, utanırdım. Çünkü etek giymek kötü bir şey değildi ve ben giysem bana neler yaparlardı kim bilir, diye düşünüyordum hep. Annem bile hemcinsi olan bir insana öyle yorumlar yapıyorsa, ben giyersem vay halime, diyordum.
11. sınıfa geçtim, artık cesaretimi topladım ve anneme söyledim. Böyle böyle, taşıyamıyorum, bana ağır geliyor, vebali çok ağır, diyordum. İlk başta aşırı derecede karşı çıktı, dövecek diye korktum ama sadece tepki vermekle kaldı. Bir süre sonra tekrar dile getirdim ve annemle çok büyük kavga ettim. O günden sonra bana “Ne yaparsan yap arkandayım, kızmıyorum hiçbir şeyine.” dedi. Değişen neydi inanın bilmiyorum. Sonra 12. sınıfa geçtim ve babama da izah etmem gerekiyor, diye düşündüm ama babam cidden yobaz bir insandı. Dinine çok uzaktı ama bana başörtüsünün günah-sevap kritiğini (!) yapabiliyordu. “İstemiyorum, bunaltıyor beni.” dedikçe bana “Bu bizim geleneğimizde yoktur, millet ne der? Olmaz.” diyordu. Kızım mutlu olsun, demiyordu da, millet ne der diye düşünüyordu kısacası… Sonra iki hafta önce tekrar dile getirdim ve yine kaos, kavga… Bir şekilde annem sayesinde ikna oldu ve şu an açığım, özgürüm ve hiç de utanmıyorum. Öyle de güzeldim böyle de, kimsenin lafını takmadığım için artık kimse hakaret de edemiyor, ağızlarının payını veriyorum çünkü. Utanmayın, sıkılmayın ve içinizden geleni yapın.
Bu başörtünün getirmiş olduğu bir başka baskı da ev işleri. Ne alaka diyenler olur elbette ama öyle. Daha doğrusu kadın olmanın getirdiği baskı diyeyim. Üniversite sınavım olmasına rağmen her gün evi temizlerdim, yemek yapardım. Sırf ufacık lekeyi silmedim diye “evde kalmış” ilan edildim. Kardeşim ve babam evin içine ederdi, annem ve ben affedersiniz eşek gibi temizlerdik. “Kardeşim de yapsın o zaman.” dediğimde babamdan ağır hakaret duyardım. Ama iyi ki yaşamışım bunları, iyi ki–. Çünkü ileride bir evladım olursa, asla yapmayacağım şeyler bunlar. Teşekkür ederim anne ve baba, cidden böyle bir insanı var ettiğiniz için. Love myself.
(Görsel: Otto Dix)