Çocukluğumda özgürlük düşleri kurardım, dindar olduğum zamanlarda özgürlük düşleri kurardım, şimdi de özgürlük düşleri kuruyorum fakat artık gözlerimi açıyorum. Kafesimin demirlerini ve kafesimin önünde beni bekleyen yılanı görebiliyorum. Bir gün bu kafesten kurtulacağımı biliyorum fakat aynı zamanda koruyucumu kaybedeceğimi de biliyorum çünkü ben o kafesten çıktığımda o yılan da beni avlamış olacak yani o soğuk bedeninden çıkan zehir ya beni öldürecek ya da öldürmeyecek.
Bilmiyorum, sadece kalın demirleri olan kafesime, sıska bedenime ve zehri ağzından fışkıran yılana bakıyorum. Ben muhafazakâr bir ailede ve çevrede yetiştim. Annem çarşafa sokularak, çeşitli baskılarla gelinlik sürecini yaşamıştı. Ablam da 15 yaşında zorla kapandı. Aile mirasını ben devam ettirdim ve 12 yaşında kendi isteğimle -baskı ve dayatmalar neticesinde oluşan istek ile- kapandım. Daha sonrasında çok dindar bir kimliğe büründüm. Bu halimle insanlar beni çok sevmişti ama şimdi dinden çıktım ve insanlarla konuşamıyorum çünkü ailem ve çevremdekilerden sürekli benim gibi insanların bedbaht ve ölmesi gereken insanlar olduğunu duyuyorum. Babam çok aşırı tepki verip benim artık onun evladı olmadığımı söyleyip belki kalp krizi bile geçirebilir. Beni evden kovabilir, biraz bencilce ama bunu düşünüyorum. Daha doğrusu artık rüyalarımda görüyorum. Böyle de yaşayamıyorum.
19 yaşında bir kadın şen şakrak nasıl olur, ben her gün anksiyete krizi geçiren yalnız bir mahkûm gibiyim. Üç kuruşluk aklımı yitirmek üzereyim. Fikirlerinizi biliyorum.
(Görsel: Alice Neel)