Merhabalar. Öncelikle sahte hesap arkasına sığınan biri değilim; bu hesabımı artık kullanmıyorum, sadece beğendiğim sayfaları takip etmek için açık bıraktım. Bir süredir sizi takip ediyorum ve yazmaya karar verdim.
Şunu söylemeliyim ki duygusal bir şekilde yazmıyorum bu satırları çünkü duygularımı körelteli ve kendimi öldüreli yıllar oluyor. Bu yüzden çok süslemeyeceğim kelimelerimi. Benim nefretim 13 yaşıma 2-3 ay kala başladı. Yeni okul döneminin başlarında regl döngüsüne katıldı vücudum. Annem o zamanlar hiç anlayışlı birisi değildi. Akşam babama çıtlatmış konuyu, yemekteyken bir anda bir cümle duydum: “Hasta olmuşsun, artık kapanacaksın. Yarın ablanın şalı eşarbı neyi varsa onlardan birini takıp okula git. Yenisini alırsın hafta sonu”. Bu cümlelerin 1 kelimesini dahi unutmam. Beni öldürmeyen, süründüren cümle buydu.
O yaşıma kadar yaşıtlarımın çoğunun bilmediği birçok kuran suresini ezbere bilirdim, herkes hayrandı hafızama. Ben de marifet gibi söylerdim herkese. Duyanlar “İnanmam Yasin’in son sayfasını oku o zaman” tarzında sürekli beni denerlerdi. Babam imam derdim, o söylüyor bana ezberlememi… Her neyse…
O akşam karşı çıktım babama ilk defa, “Ben kendi isteğimle yapmak istiyorum, hemen istemiyorum” dedim. Sen misin bunu diyen… Yüzüme bakmadı o hafta. 12 yaşındaki bir çocuk bir anda babasız hissetti. Mecbur kaldım çocuk aklımla, ertesi sabah başıma bir şal geçirdim, çıktım evden. Dayanamadım yolda, nefesim daraldı üzüntüden, bir hışımla çıkarttım bez parçasını. Benim için hiçbir anlamı yoktu, ne işe yaradığını anlayamamıştım. Bir bez parçası beni kimden veya neyden koruyacaktı? Babamla arama giren şey gerçekten bu muydu? Bez parçasına karşılık beni mi değişmişti? Hiçbir yere konduramadım. Babam hala açık olduğumu duyunca peşime tanımadığım adamları taktı. Okula kadar çıkartıyor muyum? Öğretmenlerime beni sordu sürekli. Okulda nasılım? Açık gezip edepsizlik mi ediyorum? Bir el beni boğuyordu sürekli, ensemde hep babamın öfke ile alıp verdiği nefesi vardı.
Dayanamıyordum. Ergenliğim fiziksel anlamda çok hasarlıydı. Saçımın 2-3 teli şalımdan görünüyor diye, okul eteğim diz kapağımda diye, dar pantolon giydim diye, bileğim göründü diye, sıradan erkek arkadaşım(sevgili değil, özellikle belirtiyorum durumun vahim halini) oldu diye dayak yedim. Ev hapsinde kaldım. “Kızını dövmeyen dizini döver” dedi, bir daha dövdü. Yüzümün morluğunu kapatmak istersen profesyonel makyaj yapmayı öğrendim. Her dövüldüğümde tokat sayısı saydım. Ne kadar tokat attıysa bileğime işledim ilmek ilmek, kanlar içinde kaldım ve sesimi çıkartamadım. Lisede devam etti, 1-2 kişi hariç kimseye anlatamadım, anlattıklarım beni sırtımdan vurdu. Arkadaşım olmadı hiç, hiç sevilmedim, hiç saygıyı hissetmedim, bir birey olduğumu hiç anlayamadım.
Sürekli Kuran okudum, dua ettim beni Allah kurtarsın diye. Kuran okurken anlamını da okudum ve içimde inanç kalmadı. Benim bir birey olarak değil, köle olarak yaşamamı isteyen şeye inandığımı gördüm. Saç telimin erkeklerde şehvet uyandırabileceğini söyleyen dini öğrendim. Babamın beni benden uzaklaştıran şeyi nasıl da sıkı sıkı içime işlediğini anladım. Tek tek kırmaya çalıştım zincirlerimi, olmadı. Sıkıştım kaldım. Lise bitti, dayanamaz haldeydim. 12.sınıfta hastane stajımda (normalde yasaktır), boş bulduğum anda ders kitaplarına sarıldım. Sürekli soru çözdüm. Sağlık meslek lisesini bilenler bilir; 11 ve 12’de sınav derslerini almayız, bu yüzden 2 yıllık tutturabildim. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’ni kazandım. Kaçış yolumu bulmuştum. Puanım yüksek olduğu için göndermem diye karşı çıkamadı babam.
Ağlayarak gittim, herkes buradan ayrılıyorum diye sandı, ben mutluluktan ölmek üzereydim. O kadar güzeldi ki o 2 yıl… Babam hep “Onlar gibi olma sakın orada” derdi, keşke herkes onlar gibi olabilseydi. Hayatımda görmediğim saygıyı, sevgiyi, arkadaşlığı gördüm. Elim ayağım birbirine dolaştı sürekli, ilk defa tadıyordum böyle şeyleri.
Orada kalmak istediğim için ailemi silmeyi göze aldım, izin vermemişti babam. İzmir’de işe girdim, paramı biriktirip her ay kirayı hafifletmek için… Son ayımda dolandırıldım, param bitince dönmek zorunda kaldım. Şimdi ise KPSS sonucumu bekliyorum kurtulmak için. Az kaldı, tekrar ışığı göreceğim ve kendi iplerimi elime alacağım. Tekrar huzura kavuşacağım. Umarım sizinle güzel günde buluşabilirim. Dediğim gibi duygularım yok, sadece umut besliyorum, yorumlarınızı okuyorum, sürekli pozitif enerji yüklüsünüz ve bu güzel bir şey. Yazabilirsin vs. diyerek sürekli destek olmaya çalışıyorsunuz, sizi kutlarım ama artık anlatıp çözüm bulmaya inancım yok, olmayacak da. Sadece iyi dilek bekliyorum, birilerini yanımda hissedeyim az da olsa diye. Ben vazgeçtim ama sakın siz ipi bırakmayın. Kalbimizin ışığı yolumuzu aydınlatsın.
Ekonomik olarak çok zorluklar çekecek olsam da DGS ile öğretmenliğe de geçme gibi bir hedefim de var. Çareler biz istemediğimiz zaman sonuçsuz kalır. Umarım herkes gönlünce yaşar. İyi akşamlar dilerim.
(Görsel: Susa Monteiro)