Bu siteyi buldum bulalı sürekli girip yazıları okuyorum. Benim durumumda olan pek çok ablam var. Benimki onlara kıyasla daha iyi. Ama okuyup, “ah, işte ben! ” dediğim bir yazı yok. Aylardır da aklımdaydı. Yazmak istedim o yüzden.
Ailem çoğu kişininki gibi muhafazakâr. İstediğim gibi giyinmeme, erkeklerle konuşmama, sosyal medya kullanmama hep kızdılar. Küçükken tayt ya da kısa giysiler giyebiliyordum ama yıllar geçtikçe durum değişti. (Ekleme: Hatta bu gençliğini yaşayamama, yaşıtlarına bakıp bakıp boğazında kalma durumu öyle bir yere geldi ki şu anda notlar bölümümde içimde kalanlar listesi mevcut. Her ne kadar bu durumları rafa kaldırsam da 7 ve 8. sınıfta hayatımın merkezine almıştım, olağanca gücüyle yıprattı beni.) 6. sınıfa geldiğimde kendi isteğimle kapandım. O sıralar da Kur’an kursuna gitmiştim. Kafama o şekilde girdi. Fakat ben çok küçüktüm. Ve tam da ergenliğimin uç noktalarıydı. Kendimi o kadar eziklenmiş hissettim ki, açıldım. Karakter olarak da zaten enerjik ve asiyim. Sürekli başının dikine giden tiplerdenim yani.
Her neyse, ergenliğimin zirve olduğu bu dönemlerde ustalıkla(!) pek çok dolap çevirdim. Ailem hepsini tek tek bulup defalarca kez kızdı. Güvenleri sarsıldı, sevgileri azaldı (babamın özellikle). Bir yandan da dinden soğuma sürecine girmiştim. Fark etmesem de…
Yedinci sınıfın 2. döneminde anneme feminizmi savunurken bana bir kitap getirdi. Kitabın adı “Kadının Onuru” idi. En başta bu ne ya ben bunu okuyup yobaz olmam dedim demesine ama merakıma yenik düşüp okudum. O kadar etkileyici gelmişti ki, ruhumun dinlendiğini hissediyordum adeta. Kapanmamak için hiç bir sebep kalmamıştı. Tekrar kapandım.
[Hikayeye kısa bir ara: Bu süreçte şunu fark ettim ki, özellikle kapandığım dönemlerde çevremdeki insanlara sürekli baskı halindeydim. Ve şunu öğrendim ki bir insan bir konuda baskı gördüğü zaman onu çevresine kabullendirmeye çalışırmış.(Aslında çevresine değil, o yolla kendine kabullendirmeye çalışıyor.) İki sefer de kendi isteğimle kapandım ancak ya bunun altında çok görünmez bir baskı varsa?]
Biliyorsunuz ki liselere geçiş sınavı var. Sene boyunca gereksiz problemler ile boğuşmaktan sınava odaklanamadım, bahaneleri kaldırırsak, çalışmadım. Sınavdan kötü bir sonuç almadım aslında. Ortalama idi. Ama o puanla gidilebilecek lise yoktu. Babam o kadar kızdı ki 3 ayımı bana zehir zindan etti. Dövdü, telefonumu bilgisayarımı her şeyimi aldı, zaten taşınma süreciydi, sürekli sürekli sürekli çalıştırdı, canım çok sıkılıyordu. Sürekli ağlıyordum annemler beni yanında istemiyordu hatta. Sürekli kafalarını şişirmemden olsa gerek… (O üç ay içinde unutamayacağım kadar güzel günler oldu. Onları es geçerek devam edemem.) Her şeyi düşündüm. Her şeyi. Dinimi, cinsiyetimi, cinsel yönelimimi, geleceğimi… Çevremdeki etkilerin yardımı ile de düşünce yapım oluşmaya başladı ve İslam dininden 2 adım daha uzaklaştım.
O kadar ağrılı bir süreç sonucunda (sanırım travmam oldu) İmam Hatip lisesine kaydoldum. Başta tonla arkasından laf ederken şimdi çok mutluyum iyi ki oraya gitmişim. (Ekleme yapayım: İmam Hatip lisesine gitmek istemediğimi söylemiştim. Güzel Sanatlar Lisesine gitmek istediğimi de dayım söylemişti. O kadar büyük tepki almıştım ki… O kadar kötü davranmasının sebeplerinden biri buydu. Ortamı idare etme sanatını kullanarak mecburen kabul ettim hemen de nasıl yumuşadı bir görseniz… Bir cümlesini de hiç unutmam “Oraya gittiğinde cinsellikten de arınmış olur hem.” Buyurun yorum hakkı sizde, ben bu cümlenin üstüne bir şey söylemek istemiyorum.) Gerçi… Oradaki insanları kendi seviyemin çok altında görüyorum ama eğitim öğretimi çok iyi. Neyse taşındık, yeni bir hayat, yeni bir başlangıç. Kendimi daha çok geliştirip düşünce yapımı daha çok yontmaya başladım.
Her şey sil süpür olunca tabii bana bir cesaret geldi. Aileme gidip söyledim. Annem üzüldü neden istemediğimi sordu. Babam da en başta kabullendi gibiydi. Sonradan eğer başımı kapatmazsam dışarı çıkamayacağımı söyledi. Salya sümük ağlayarak odama gittim ve kendi kendime dedim ki “Ben deistim”. Hatta bu olaylardan sonra öyle bir raddeye gelmiştim ki, aylardır keşke erkek doğsaydım diye ağlıyordum. Sürekli kendi kadın olmaya başlamış bedenimden tiksiniyordum. Tüm bu olanlar arasında üç şey değişmemişti: Babama olan kırgınlığım, İslam’a olan soğukluğum ve kız olarak doğmamın verdiği o “şey”…
Önceden burada bir yazı okumuştum. Her şeyi unutan bir insan olarak şu cümle bilinçaltıma girdi:
“Bizi küçüklüğümüzden itibaren bir kadın bedenine sahip olduğumuz bilinciyle yetiştiriyorlar.” (Cümle doğru olmayabilir, yazan kişiyi de hatırlamıyorum. Çok özür dilerim.) Gerçekten de öyle değil mi? Sen kızsın o mesleği olamazsın, sen kızsın şunu giyemezsin, bunu yapamazsın… Hemen hemen hepimiz baskı gördük aslında.
Çok uzun süredir deisttim aslında. Ama bunu kendime kabullendiremiyordum. Dinleri, inanış biçimlerini araştırırken bu ne ya çok saçma demiştim. Bilinçaltımda yer edinmiş demek ki…
Ertesi gün dışarı çıkarken örtümü taktım. Çıkıyorum diye seslenince babam yanına çağırdı. Gittim. Beni örtümle görünce defalarca kez övdü, takdir etti. Yüzüne boş boş baktım ve ben bunu bizim için takıyorum, aramız bozulmasın diye. Allah için değil dedim. Cevabını hatırlamıyorum ama bunu söylediğim için çok rahatlamıştım. Bunu içime o sıralar dert edinmiştim. Ama hayat devam ediyor ve ben örtüme zaten alıştım. Onunla arkadaş gibiyiz. En azından kötü bir şey değil, kısa zamanlı hayallerimi gözle görülür şekilde etkilemiyor. İslam’ın kapalı giyim tarzına katılıyorum. Herkes belirli bir ölçüde kapalı giyinmeliydi bana göre. Yine de dini bir sembol olduğu için onu taşımam doğru değildi. İstemiyordum da zaten. Ara ara saçlarımı açıp savururum. Boneyi takıp şalı şekillendirmek kısacık saçlarım sayesinde zor olmaz.
Deist olduğumdan beri huzursuzum. Ara sıra gelen ikinci dünya dürtüleri ve kabir sorgusu korkusu acaba sinirimden mi bu yola yöneldim gerçekten inanmıyor muyum sorularının kafamda dönmesine sebep oldu. Düşündüm, düşündüm… İnanış biçimlerinin bana uygun olmadığını uzun zamandır biliyordum ama kendime uygun bir din bulamadığım için de deist kalıyordum. Sonunda Müslüman olmanın son çare olduğunu düşünerek Müslüman oldum, yine de rahat değilim. Deizm verdiği düşünceler ile savaşıyorum bu sefer de. Saçma sapan bir döngüye girdi. Ben de hayat beni yönlendirir ya da bir süre sonra İslamiyet’e eskisi gibi alışırım, sıcak bakarım diye olayları akışına bıraktım.
Toparlamak gerekirse hayat devam ediyor. Bazı yazılarda kendini kahreden, her aynaya baktığımda gözlerim doluyor, kendimden iğreniyorum diyen ablalarım var. Akıl hocası kesilmek istemiyorum, durumlarını da küçümsemiyorum kesinlikle. Yine de kendinizi sevmeye çalışın. Öz bakımınıza özen gösterin. Çok okuyun, çok araştırın. Hedefleriniz olsun. Güzel giyinin, bir tarzınız olsun. Hayallerinizi asla bir örtü için yıkmayın. O örtüyü, İslâm’ı suçlamayıp, kötü gözle bakmayın lütfen suç onlarda, dinlerde değil. İnsanlarda…
“Toplum tedavisi olmayan bir hastalıktır.”
Sartre.
(Görsel: Luchita Hurtado)