Şu an 22 yaşındayım ve kendimi bildim bileli bir kapatılma çabasının içerisindeyim. 4-5 yaşındayken dahi tam olarak neyin üstünü örtmeye çalıştıklarını anlayamadığım şekilde evde başörtü takılan bir ‘çocuk’tum. Sokağa başörtüsüyle çıkardım, oyun oynarken belime bağlayıp cebime koyar ve babamın geldiğini görünce başıma alırdım. Özgürce tişört, etek giyebilen arkadaşlarıma özenirdim hep. Ben hiç giyemedim çünkü günahmış. Yine de o zaman için durumu kabullenmek şu anki kadar zor gelmiyordu.
Büyüdükçe okula gidip gelirken takmamaya başladım, evde ya da ailemle bir yerlere giderken takıyordum. Lisedeyken annem söyleniyor, baskı yapıyordu. Ablam tiksiniyordu benden, iki yüzlüymüşüm. Allah’a, peygambere küfreden babam da beni başörtüsüzken dışarıda gördüğünde dövüyordu. Vura vura beynime bir şeyler sokmaya çalışıyorlardı da öyle girmeyeceğini bir türlü anlayamıyorlardı. Kapalı olmak istemediğim için onların gözünde bir türlü işe yarar biri olamadım.
Şu an üniversitedeyim. Annem ve ablam bana hala saygı duymuyorlar, biliyorum ama değişmeyeceğimi de anladılar. Babam açık olduğumu bilmez, eve biri gelirse veya beraber bir yere gideceksek başımı kapatırım. Bir yerlere gideceksem onun evde olmadığı saatlerde gider gelirim. Taktığım zamanlarda yaşadığım şeyse tam anlamıyla boğulmak. Tanımadıkları, tanımak istemedikleri birinden ‘kızım’ diye bahsetmek hiç garip gelmiyor onlara. Bazen o kadar çaresiz hissediyorum ki birini anlamak, saygı duymak nasıl bu kadar zor olabilir; anlam veremiyorum. Yarınlar, herkesin içinde ve dışında istediğini özgürce yaşayabildiği günlere gebedir umarım.
(Görsel: Armando Barrios)