Merhaba. Bu sayfayı bir süredir, daha doğrusu ailemin üzerimdeki baskısı artmaya başladığından beridir takip ediyorum ve çoğu kızın yaşadıklarıyla benim yaşadıklarımın benzer olduğunu gördüm. Bu yüzden cesaretimi topladım ve yazmaya karar verdim.
Dindar bir ailede doğdum. Dindar kişiler genellikle her şeyi dine bağlayıp hem kendi hayatlarını hem de çocuklarının hayatını kısıtladıkları için hayata diğerlerinden 1 adım geride başladım. Daha küçücük yaşımda cinselleştiriliyordum ama “Açık giyinmek günahtır, ayıptır” dedikleri için öyle giyinmemeye alışmıştım. Anne ve babamdan genetik olarak geçen bir psikolojik rahatsızlığım var: sosyal anksiyete. Maalesef böyle bir sorunum olduğunu anlamadıkları için herhangi bir önlem almadılar ve acısını şimdi çekiyorum, orası ayrı. Anaokuluna sadece 3 hafta gittikten sonra 1. sınıfa başladım. Sosyal anksiyetem orada da kendini gösterdi ve hem benim bu sorunum hem de sınıf öğretmenimin sorunlu biri oluşundan dolayı fazlasıyla zor geçen bir yıl oldu. Sonraki sene başka bir okula geçtim ve hem annem hem de ben epey rahatladık. Maalesef daha 7 yaşındayken psikolojim bozulmuştu çünkü o öğretmen üzerimde bolca olumsuz etki bırakmıştı ve ben her şeyi içime atıp aileme hiçbir şey anlatmıyordum, stresten her sabah okula giderken kusardım.
İlkokul yıllarını bir şekilde atlattıktan sonra ortaokula geçtim ve asıl zorluk orada başladı. Ailem, ablamı 8. sınıfta kapanmaya zorladı. Ablam, arkadaşlarından ve öğretmenlerinden gördüğü ayrımcılığa rağmen ailemden korktuğu için açılamadı. Onu da okula göndermediler, yatılı Kur’an kursunda okuyor ve bu yıl son senesi, artık çektiği bütün acı bitiyor. Bende de aynı algıyı oluşturdular: “Lise okumayacaksın, Kur’an kursuna gideceksin ve kapanacaksın”. Bu düşünceyi benimsemiştim hatta bunu istiyordum. Fakat 8. sınıfa geçince işler çok değişti. Dönem başlarında ailemle gittiğimiz bir yerde taciz edildim, tecavüze uğramaktan kıl payı kurtuldum. Kurtardım kendimi. Bu olaydan sonra epey ağır bir depresyon süreci yaşadım ve psikolojiyle ilgili şeylere merak saldım. Araştırma yaparken yıllardır yaşadığım şeyin adının sosyal anksiyete olduğunu öğrendim. Birkaç ay sonrasında artık çok kötü bir durumdaydım, yaşadığım şeylerin ağırlığını kaldıramıyordum ve bir gün tüm cesaretimi toplayıp annemle konuştum, her şeyi anlattım. Sosyal anksiyetemin ve anlattığım başka psikolojik rahatsızlıklarımın olduğuna inanmadı. Buraya kadar her şey tamam, abarttığımı düşünebilir ama beni en çok yaralayan şey tacize uğradığıma inanmaması oldu. “Sen yanlış anlamışsındır, kötü bir niyeti yoktur” gibisinden şeyler söyledi ve ben o günden sonra annemle arama epey bir mesafe koydum.
Normalde şen şakrak bir çocuktum; sürekli espri yapar, güler, ailemle vakit geçirirdim ama yaşadıklarım beni çok yıprattı ve ailemden uzaklaştım. Artık lafı ağzımdan kerpetenle zar zor alıyorlar diyebilirim. 8. sınıf olmanın baskısı beni epey yoruyordu çünkü bir yandan öğretmenlerim günde kaç saat çalıştığımızı, hangi kaynakları kullandığımızı soruyordu ve ben her seferinde yalan söylüyordum, bir yandan da ailem “Boş ver dersleri, zaten okula gitmeyeceksin” diyordu. Ama sorgulamaya başlamıştım çünkü aklım başıma gelmişti. Ailemin neden bu kadar katı olduğunu, neden din konusunda zorladıklarını, neden bana böyle bir hayat yaşattıklarını sorguluyordum. Düşünün; daha 14 yaşında bir çocuğum, arkadaşlarımla eğlenmem, ailemle güzel vakit geçirmem, LGS için ders çalışmam gerekirken ben yaşadığım şeylerin ağırlığını kaldırmaya çalışıyordum.
LGS’ye girdim, çıktım, biraz düşük bir puan aldım ama sorun etmedim, nasılsa okul diye bir şey yok artık benim hayatımda. Tercih dönemi yaklaşırken babamın yanına gittim ve güzel sanatlar okumak istediğimi söyledim. Beraber okullara baktık, sınavla ilgili şeyleri araştırdık ama hiç beklemediğim bir anda “Boş ver kızım, bırak bu işleri, sen artık Kur’an kursuna gideceksin, ilim öğreneceksin, güzel sanatlar okuyup ne yapacaksın? Çıplak kadınlar çizdiriyorlar, onları mı çizeceksin?” dedi ve o an dünyam başıma yıkıldı. O akşam kavga ettik ve ben her zamanki gibi odama ağlayarak gittim. Birkaç gün ağzımı pek açmadım, her gece ağlıyordum. Yaklaşık 3 ay kadar böyle geçti. Akşamları ailemle -daha çok babamla- kavga ediyor, odama gidip ağlıyor, gece uyumadan önce de ağlamaya devam ediyor, sonra yorgunluktan uyuyakalıyordum.
Bir sabah babam beni uyandırıp salona çağırdı. “Seni kursa vermeyeceğiz ama okula da gitmeyeceksin, açıktan okuyacaksın” dedi. Size nasıl anlatabilirim, bilmiyorum; o an dünyalar benim oldu. Gerçekten büyük bir yük kalktı üzerimden. Çünkü ben her gece bunun stresini yaşayarak uyuyordum. Üniversiteyi başka şehirde kazanıp ailemden uzakta yaşama gibi bir imkânım da yok maalesef, babam üniversiteyi de açıktan okutacak. En azından okumama izin verdiğine şükrediyorum.
Yaz tatili boyunca biraz da olsa rahattım. Ama okullar açılınca birkaç ay önceki ruh halim tekrar başladı. Arkadaşlarım okula giderken ben evde oturuyordum. Takip ettiğim hesaplar hep okulla ilgili gönderiler paylaşırken ben sadece onlara bakıp imreniyordum. Artık açık liseye kaydolmam gerekiyordu ve bunun için fotoğraf çektirmeliydim çünkü ilk ve son fotoğrafımı 1. sınıfa başladığımda çektirmiştim. O gün annem gelip ablamın eskiden taktığı şalları çıkardı, “Bunlardan birini seç ve hazırlan, fotoğraf çektirmeye gideceğiz” dedi. O gün ne kadar çok ağladığımı hatırlamıyorum. Annemin sözleri de beni fazlasıyla sinirlendirip üzmüştü: “Bizim kurallarımıza göre yaşamak zorundasın, biz ne dersek onu yapacaksın, artık yaşın geldi, günah” … Tüm bunlara rağmen ben o gün o şalı takmak zorunda kaldım. Annem yolda yine bir sürü boş laf etti, hiçbiri beni kapanmak için tatmin etmiyordu çünkü ben artık kararımı vermiştim. İçimde gram kapanma isteği yoktu. Zaten bugüne kadar istediğim hiçbir kıyafeti giyememiştim. Kapanmasaydım da aynı şekilde devam edecekti.
Bir gün arkadaşlarımla alışverişe çıktım. Eğlendim, güzel vakit geçirdim ve eve geldim. Bu aralar çok moda olan şu bol paça pantolonlardan almıştım çünkü dışarı çıkarken iki saat ne giysem diye düşünüyordum. Evde aldıklarımı babama gösteriyordum çünkü annem kapanmak istemediğim için benimle konuşmuyordu. Pantolonu da giyip üzerimde gösterdim. Beğendi, güzel olduğunu söyledi ama şu cümleleri de eklemeyi unutmadı: “Sen kapanacaksın, neden pantolon aldın? Nerede giyeceksin?”. O an “Pantolon giymeyip de ne giyeceğim!” diye haykırmamak için zor tuttum kendimi, keşke tutmasaydım. Babam annemin yanına gittikten biraz sonra annem, benimle günlerdir konuşmayan annem odama geldi ve “İçeri gel, konuşacağız” dedi. Günlerdir beklediğim o kavganın bugün yapılacağını anlamıştım, bu yüzden dolan gözlerimi silip hızlıca içeri gittim. Tahmin ettiğim gibi de oldu, babam bağırdı, ben ağladım, annem babama hak verdi, ben daha çok ağladım, hıçkıra hıçkıra ağladım. Babam yine her zamanki gibi Kur’an kursuna vermekle tehdit etti. Fakat bu sefer sadece 2 seçeneğim vardı: Ya onların istediğini yapıp hayatımı cehenneme çevirecektim ya da mecburen kapanıp evde kalmaya devam edecektim. Kapanmayı seçtim çünkü başka çarem yoktu. Bu olayın üstünden biraz zaman geçti ama hıçkıra hıçkıra ağlarken “Hayır, istemiyorum, kursa göndermeyin” diye yakarışlarım hâlâ kulaklarımda. Gerçekten o kadar çok ağlamıştım ve kendimi kaybetmiştim ki muhtemelen bir kriz geçirmiştim.
Bir süredir dışarı çıkarken kapalı çıkmak zorunda kalıyorum. Kendimden o kadar nefret etmeye başladım ki başımda şal varken aynaya bakamıyorum, çok çirkin göründüğümü düşünüyorum. En çok destek beklediğim kişi olan ablam bile beni kapalı olmaya teşvik ediyor. “Dışarı çıkalım, alışverişe gidelim, sana güzel kıyafetler, uzun hırkalar alalım” diyor. Sert bir şekilde reddediyorum, benim ne yaşadığımı ve ne kadar acı çektiğimi gayet iyi anlıyor ama hiçbir şey yapmıyor. Kapanalı daha birkaç hafta oldu ama ben yıllardır kapalıymış gibi hissediyorum. Beni doğduğumdan beri tesettürlüymüşüm gibi büyüttüler. Ailem bana bir çocukluk ve gençlik borçlu ama maalesef giden yıllar geri gelmiyor. Hem hayallerimi hem de hayatımı elimden aldılar. Yaşamak için kendimi avuttuğum tek cümle: “Bir gün açılıp özgürlüğüne kavuşacaksın, istediğin hayatı yaşayacaksın. Sadece birazcık daha dayanman gerekiyor”.
Kız kardeşlerim, yalnız değilsiniz. Eminim ki bu hikayeleri okuduğunuz zaman hepsinde kendinizden birer parça buluyorsunuz. Size söyleyebileceğim tek şey sabretmeniz gerektiği. Çünkü güzel şeyler zaman alır. Hepinize güveniyorum, başaracağız, kocaman öpüldünüz.
(Görsel: Magí Puig)