Merhaba hepinize. Bu sayfayı takip etmeye başlayalı çok olmadı ama çoğu mektubu okudum. Benden ne çok varmış… Ben buraya acıklı şeyler yazmayacağım, başaracağım şeyleri yazacağım. Uzatmadan hikayemi anlatayım.
Ben 5. sınıftayken kapandım ya da kapatıldım. Örtüyü kafama zorla geçirmediler ama bana başka bir şans da vermediler. Babama çok düşkün, sessiz bir çocuktum. Babam “Kafanı kapatmazsan seni yanıma almam” diyordu. O zaman bunu çok sorgulamadım çünkü küçüktüm, o kadar bilmiyordum ki örtünün ne olduğunu… Üstümdeki kıyafetleri az biraz hatırlıyorum. Küçük bir kız çocuğu düşünün, kıyafetleri 10-11 yaş için ama kafasında anlamını asla bilmediği bir örtü. Geçmişimdeki küçük kıza bakınca ona acıyorum. Resmen ona küçük bir kadın gibi davranmışlar. Kafamdaki örtü beni 7. sınıfa kadar rahatsız etmedi; sonuçta dindar bir ailede büyümüştüm, herkes böyleydi ve anormal olan bir şey (!) yoktu.
8. sınıfa gelince içten içe sıkılmaya başlamıştım ama aile baskısı içime öyle bir yerleşmişti ki bırakın aileme itiraf etmeyi, bunu kendime bile itiraf edemiyordum. Liseye geçince bu düşünceler iyice kafamı kurcalamaya başladı. Bazen uyuyamıyor, geceleri bunları düşünüyordum ama sanki sabah uyanınca bu düşünceler hiç olmamış gibi kendimi kandırmaya çalışıyordum. Tabii ki bu kendimi kandırma işi zorlamayla çok gitmedi. Lise 2. sınıfa geçince artık kafamdakini gerçekten istemediğimi kabul etmiştim, kendime yalan söylemeyi bırakmıştım. Bundan sonra kafamdakinden iyice tiksinmeye başladım, aynaya baktığım kişi ben değildim ki… Sonra aynalara takıntım başladı. Hani herkes kendini beğenmeyip aynaya bakmayı keser, ben tam tersini yaptım. Aynanın karşısına geçip kendimi incelemeye başladım. Kendi kendimi sevebilmek için uğraştım, belime uzanan saçlarımı omzuma kadar kestim, boyadım, kakül kestim, tekrar boyadım. Neyse.
İstediğim şeyden emin olunca ilk önce abime söyledim. Canım abim… O olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Abime söylediğim zaman bana hiçbir olumsuz tepki vermedi, beni haklı bulduğunu söyledi. Abime söyledikten sonra biraz daha rahatladım ve aileme söylemeye gittim. Onlarla önemli bir şey konuşacağımı söyleyip onları karşıma aldım. Açılmak istediğimi söyleyince babam şok oldu, “Nasıl böyle bir şey dersin? Bu konuyu ne sen söyledin ne ben duydum” dedi. Kızının açılmasından o kadar çok korkuyor ve utanıyor ki bu konunun kesinlikle açılmamasını istiyordu. Tabii ben burada sakin sakin yazdım ama bu konuşmayı babasıyla yapmış olan çoğu kişi nasıl bir bağırış çağırış yaşandığını tahmin ediyordur. Bu konuşma, ben istediğimi yapamayacağımı anlayınca ve konunun evirilip çevrilip saçma sapan yerlere çekildiğini görünce ağlamamla son buldu.
Yine de tabii ki burada bitmedi. Başörtü mevzusu her açıldığında onlara başörtüden nefret ettiğimi ve açılacağımı söylüyorum. Bunu da laf olsun diye söylemiyorum. Cesaretimi tekrar toplayıp daha güçlü, kendimden emin bir şekilde konuşacağım ve bu kez “Açılmak istiyorum” değil, “Ben bir daha kafama bu örtüyü takıp dışarı çıkmayacağım” diyeceğim. Kendime inanıyorum, başaracağım. Ben de saçlarımda rüzgârı hissedeceğim. Kendimizden emin olduğumuz sürece yapamayacağımız şey yok. İster 2 gün, ister 2 hafta, ister 2 yıl sonra… Bir gün başaracağız ve asla kendimizden vazgeçmeyeceğiz. Asla istemediğimiz şeylere boyun eğmeyeceğiz. Asla kendimiz olmaktan vazgeçmeyeceğiz ve asla yalnız yürümeyeceğiz. Ben, başarmak isteyen ve özgürlüğü için savaşan her kadına inanıyorum, başaracağına inanıyorum. Hepinizin kalplerinden öpüyorum, kendinize iyi bakın.
(Görsel: Joan Miró)