Annem, kendi mutluluğu için benim mutsuzluğumu dini bir temellendirmeyle kafasında halletmişti.

“Farklı öten her kuşu susturun, farklı açan her çiçeği koparın, farklı olan her rengi karalayın; sonra bu dünyadan rengârenk hayatlar isteyin.”

Öncelikle merhaba. Ben 21 yaşında üniversite okuyan, başörtülü bir kadınım. Çocukluğuma dair anımsadığım şeylerin hep yüz burkan -yazları erken saatte kalkıp denize gitmek ve akşamları annemle salonun ortasına legolarla kurduğumuz tren istasyonunun yaşattığı mutluluk hariç- bir yanı var. 20’lerimde dahi aynı şartlarda büyüdüğüm tüm çocuklardan hep daha farklı ve eksik kaldığım hissinin tutsaklığından kaçamıyorum. Ben büyüdükçe benimle büyüyen, benimle yemek yiyen, benimle okuyan bir gerçeğim oldu. Melis sadece arkadaşım değildi, Buse keşke beni bir kere öpseydi ve evet, Burcu öğretmenin saçları ne kadar da güzeldi…

8. sınıfın başlarında halihazırda bende olanı artık gerçekten fark etmiş ve kabullenme sancılarını çekmeye başlamıştım. Liseyi orta halli bir İmam Hatip’te okudum, 1 sene sınıf tekrar ettim ve o sene hayatımda aldığım en radikal kararları aldım. Açıkçası İmam Hatip sürecini sağlıklı atlatabilen hiçbir kadının var olduğuna inanmıyorum. Ancak itiraf etmeliyim; ben aldığım eğitimden, bana kattığı her şeyden sonuna kadar razıyım ve pişman değilim. Tüm o baskıya rağmen lise yıllarım bende hâlâ güzel hisleri canlandırır.

10. sınıfta kendi isteğim ile kapandım, diyeceğim ancak o dönem okula gelen genç hocalarımızın tatlı dilliliği, güzel kalpliliği de beni etkilemedi değil. Herkes işini yapıyordu. Kızmıyorum. Annemin doğum gününde onu da mutlu etmek için aldığım bu kararı artık pratiğe dökerek kendime ve duygularıma da bir örtü taktım. Müslüman bir kadındım ve yalnızca imtihan sahibiydim. Sabretmeli ve direnmeliydim. O dönem gizliden kimi dinlediysem böyle diyordu. Yine de keşke saat 12’den sonra bir başka ben uyansa, ben olsa, Allah da bunlara şahit olmasa diyen hayallerim benimleydi… Ben büyüdüm, geliştim, serpildim, adım duyuldu, önemsendim. Dediler ki senden bir şeyler olacak, dediler ki sen şuurlu bir gençsin, alem-i İslam sizin gibilerle var olacak… Sabahları ümmeti kurtarma planlarıyla dünyayı levm edip her gece yatağa girip kurtaramadığım bir kadını düşlerimde görmekle geçiyordu zaman, bilmiyorlardı ve bilmelerine gerek duymuyordum. Okşanan bir egom vardı, bir de tüm bunlara kılıç sallayan bir başka ben…

Lise bitti. İmam Hatip, dışarıdan bizi öldürmeyecek kadar havanın içeri girmesine izin veren delikler açılmış bir kutuydu ama ben nispeten o kutudan başımı çıkartabiliyordum. Dış dünya beni çok şaşırtmadı. Üniversiteyi kazandım. İlk sene hazırlık okuyacaktım. Her şey böyle başladı. Dönemin ortasında yıllardır sakındığım o suskunluğum içimde tepiniyor, çığlıklar atıyor, ağzımı ellerimle kapatsam dahi duyulacak kadar güçlü ve bir o kadar tiz sesler çıkartıyordu. Yıllardır sakındığım o suskunluğum, üstümü başımı yırtmak için var gücüyle savaşıyordu. Onca yıl var olmak istemediğim için, bu şekilde var olmaktan yorulduğum için yutkunamadığımı sanan ben; meğer tam anlamıyla var olamadığım için yutkunamıyormuşum. Açıkçası lisede kafamda neler kuruyordum, hatırlamıyorum ama tek bir amacım vardı; ben bedenimi erkeklerden saklamak için değil, kendimi saklamak için örtünmüştüm ve şimdi aynı ben, kendim olabilmek için yanıp tutuşuyordum.

Aylarca tek başıma delirircesine düşündüm. Kimseye bir şey söylemedim. Daha sonra bir gün aniden anneme “Ben açılmayı düşünüyorum galiba, bu yüzden kendimi çok kötü hissediyorum” dedim. Babamı aldım karşıma, “Ben yapamıyorum” dedim. Yıllardır babamı taş duvar bilmiştim; meğer benim annem aşılamayan çelikten bir dağmış. Burada okuduklarımın çoğunun aksine ben fiziksel şiddete maruz kalmadım. Annem benimle tam 1,5 yıl konuşmadı. Odamda kaldım, yemek yemedim, su bile içmediğim zamanlarım oldu, kimselerle konuşmadım. Açılmıyordum ama başımı örtüp bir bakkala bile gitmiyordum. Hayatımdan insanlar çıkıyordu. Yaşam durmuştu. Annem yok olmuştu. Kendi mutluluğu için benim mutsuzluğumu dini bir temellendirmeyle kafasında halletmişti. O kendince doğru olanı yapıyordu. Ona ne öğretildiyse beni de orada tutmaya çalışıyordu.

Çok sancılı geçen 1,5 senenin ardından yine aniden başımı örtüp tek başıma yürüyüşe çıkarak bu konuyu askıya alma kararı aldım. Annem bana tam 1,5 sene sonra ilk defa gülümsedi. Ben bir şey söyleyemedim.

Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyoruz. Annem son zamanlarda mutsuz olduğumdan yakınıyor. Sanırım o da yaklaşan rüzgârları görüyor. Gelgelelim ben hâlâ başörtülüyüm ancak bu zamana kadar yaşanmamış birçok şeyi de yaşadım. Bir ilişkim oldu, bitti, dokundum, öptüm, ellerim titredi. En önemlisi, bu kadın beni o askıya aldığım sorunun eşiğine bıraktı. Sorsanız, ne pahasına olursa olsun kendi mutluluğumu yaratmaya hazırım. Aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyorum. Göğsümü sıkan ve kalbimi karartan tüm lanetli düşünceleri geride bırakmak istiyorum ama korkuyorum. Tekrar aynı şeyleri yaşamaktan, eğitim hakkımın elimden alınma ihtimalinden, annemi yitirmekten, kendimi bitirmekten…

Umarım yakın zamanda saçıma değen rüzgârın hissini buraya yazabilirim. Umarım.

(Görsel: Pablo Picasso)

“Annem, kendi mutluluğu için benim mutsuzluğumu dini bir temellendirmeyle kafasında halletmişti.” için 2 yanıt

  1. Hayatın gerçekten durduğunu hissettiğim 3 yılda belki onu da aşkın, durmayan taraflar var belki ama herkes akıp giderken kendi hayatında kendi kararlarını yaşayıp aileleriyle mutlu bir hayat sürerken ( herkesin tabi ki kendine göre sorunları vardır) benim bunlara izleyici bile olmamış olmam, çok acı. Her şeyi boşverip çıktığım yolda ilerlesem belki daha güzel olacak sonuçta insanoğlu alışır iyiye de kötüye de.. bilmiyorum ama mutlu olmak istiyorum kendim olmak istiyorum, bunun için savaştım bunun için yalnız kaldım ve artık bunun nihayete ulaşmasını istiyorum..seni de gerçekten o kadar iyi anlayabiliyorum ki umarım bir şekilde seni mutlu ve huzurlu edecek o yola erişirsin..bu dünya artık açık hava hapishanesi olmaktan çıkar bizim için

  2. Nihan Kaya okuyun. En azından instagramdan takip edin @nihanka7 Anneniz zaten sizş terk etmiş. Annelik böyle bir şey değil. Anneniz sizi terk edince ölecek gibi olmuşsunuz sadece bebeklikten kalan bir hayatta kalma içgüdüsü. Artık göbek bağınızı kesebilirsiniz. Annenizin ömür boyu yüzüne bakmasanız hak ediyor ama siz o içgüdü yüzünden kendinden mahrum edince öleceğinizi zannediyorsunuz, bu bilgi hayat kurtarıcı oldu benim için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir