Merhaba, ben A.;
Buraya bu yazıyı yazmaktaki amacım hayallerinizi gerçekleştirmek için hiçbir zaman geç olmadığını, sizi rahatsız eden şeyleri hayatınızdan çıkarmanın aslında ne kadar önemli olduğunu ve aslında asıl önemli olanın kendi derinizin altında ve kafanızın içinde rahat, özgür hissedebilmek olduğunu anlatmak içindir.
Başörtüsü kullanmaya başladığımda 12 yaşındaydım sanırım. Tahmin edileceği üzere muhafazakar bir aileden geliyorum ve adet olduğum zamandan itibaren namaza, oruca, başörtüsüne zorlanmaya başladım. Bir çocuk buna yok diyemez ve kendisi için neyin iyi olacağına karar veremez tabii. Benim için de böyle oldu ve başörtü kullanmaya başladım. Dersaneye gidiyordum, ama arkadaşlarımdan çok utanıyordum. Bu yüzden de dersane kapısında saçımı açıyordum. Bu böyle 8. sınıfa kadar devam etti ve daha sonra tam zamanlı olarak kullanmaya başladım.
Liseyi kazandığımda da ailem imam hatipe gitmemi istedi, fakat benim puanım yüksekti ve ben de İstanbul’un iyi bir Anadolu lisesini kazandım. Okula giderken de belli bir yere kadar başörtümü takıyor ve okul kapısında çıkarıyordum. İyi bir okula gidince de insanlarla iletişim farklı oluyor. Herkes birbiriyle iletişim kurmak konusunda daha rahat oluyor, fakat ben bu rahatlığı asla yaşayamadım. Erkeklerin sesimi bile duyması haramdı, müzik dinlerken kendimi çok rahatsız hissederdim, beden eğitimi dersleri kabustu. Hayatımın en başından beri doğru olarak öğrendiğim her şey, içinde bulunduğum ortamla çelişiyordu. Ve çelişmesi bana inanılmaz saçma geliyordu. Yani neden bir erkekle tenim temas etmemeliydi veya neden sesim haramdı ya da neden okula giderken etek giyemiyordum. Bunları bilinçli olarak sorgulamadım ama beynimi hep meşgul ediyorlardı.
İzmir’de üniversite kazandım. Kazandığımı öğrenince herkes yıkıldı çünkü orası dinsiz bir yer olarak görülüyor. Hatta halamın şey dediğini hatırlıyorum: “İzmir’de bir tane camii varmış. Minaresi yıkık imamı da körmüş.” Bu bile beni dehşete düşürmeye yetmişti. Tabii anlatılanlarla yaşananlar aynı değildi. İzmir rahat bir şehir. Herkes istediğini yapıyor orada. Namazını kılan kılar, mini eteğiyle dolaşan dolaşır. Bu bir sorun değil orası için. Ama benim için problem olmalıymış gibi geliyordu. Sonra samimi bir şekilde etrafıma bakınca insanların önyargısızca birlikte olabildiklerini gördüm. Eşcinsel sınıf arkadaşlarım vardı. Onlarla diyalog kurmayı öğrendim. Hatta başörtüsü ve aile meselelerim yüzünden sürekli üzgün olduğum için birisi bana bir keresinde şunu demişti: “Seni ne zaman mutlu göreceğim? Artık mutlu ol lütfen.” O zamanlar bu kadar kötü göründüğümün bile farkında değildim.
Zamanla insanlara bakış açım değişti. Birisi iyi olmak için dine ihtiyaç duymak zorunda değildi. Sürekli ağzından din lafını düşürmemesine gerek yoktu. Belki kendi akraba çevremden görmeyeceğim iyilikleri yedi kat yabancılardan gördüm. Dolayısıyla bu beni değiştirdi. Dine bakış açım değişti, başörtüye, kendi aileme, çocukluktan itibaren öğrendiğim her şeye karşı…
Başımı açmaya karar verdim fakat bunu aileme nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Sadece bunu istiyordum ve zamanını kolluyordum. Çalışmaya başlayana kadar herhangi bir hamle yapmamaya karar verdim. Bu sırada da ara ara kendimi denedim. Ve bunu istediğime kanaat getirdim.
İş bulduktan sonra açılmak istediğimi ilk anneme söyledim fakat ilk başlarda ciddiye almadı. Sonra ciddi olduğumu fark edince beni babama söylemekle tehdit etti. Ben de söyleyebileceğini söyledim. Hatta ben itiraf ettim. Babam çok büyük tepkiler verdi, hatta “İntihar et o zaman.” dedi. Elime bir kutu ilaç alıp yutmaya çalıştım çünkü ciddi olduğumu kanıtlamalıydım. Eşyalarımı toplayıp abimin evine gittim, fakat o da beni bir gün sonunda evden kovdu ve anneme, babama ve kardeşlerime ateist olduğumu söyledi. Bunu ona ben itiraf etmiştim, evet ama aileme asla söyleyeceğini düşünmemiştim. Bana en ılımlı kişi abim olacak gibi gelirdi. Beni eve kapatmakla, işten almakla vb. şeylerle tehdit ettikleri bir akşam onları polise şikayet edeceğimi, beni hiçbir şekilde eve kapatamayacaklarını söyledim. Hepsi üstüme gelmeye başladı. Ben de korktuğum için açık olan camdan “İmdat, yardım edin, polis!” diye bağırdım. Bağırdığımı görünce beni koltuğa sıkıştırıp ağzımı kapatmaya çalıştılar. Döveceklerini de düşündüm aslında, ama sanırım polisten korktukları için yapmadılar. Sonra bütün akşam süren bir tartışmanın ardından psikiyatriste gitmemi ve eğer bir sorunum yoksa buna izin vereceklerini söylediler. Kabul ettim.
Psikiyatriste gittim ve tabii ki doktor benimle ilgili bir sorun olmadığını söyledi. Ben de tüm itirazlarına ve tehditlerine rağmen başımı açtım. Eğer bunu istemiyorlarsa evden gidebileceğimi de söyledim. Fakat buna da izin verilmedi. İzne ihtiyacım yoktu fakat savaşmaktan yorulmuştum.
İlk saçım açık dışarıya çıktığımda baya zor bir deneyim oldu. O kadar insanın arasında kendimi bildim bileli giydiğim bir şey olmadan duruyordum. Ellerim titriyordu ve kalbim delicesine atıyordu. Bu da zamanla geçti. Biraz uzun sürdü ve bu uzunluk bana istemiyor muyum acaba diye düşündürdü fakat şu an geldiğim noktada çok mutlu olduğumu belirtmeliyim.
Ailem tarafından gördüğüm baskı aylarca devam etti ve uzun bir süre kardeşlerimle görüşmedim. Şimdi hepsiyle görüşüyorum. Aramızda kesinlikle derin boşluklar var ve bunlar kapanmayacak. Annem ve babamla da öyle. Yaşanan onca olay da yanımıza kar kaldı. 🙂 Şu an sadece kendim için yaşıyorum.
Tüm bunların sonunda söyleyeceklerim var tabii ki. Kendimi keşfetmek ilk başlarda bana çok dehşetli geldi. Dine karşı görüşlerimin olması, bir olayı istemediğime karar verip bunu herkese söylemek gibi şeyler. Bu başkaldırıya teşebbüs edebilmek bile benim için çok korkunçtu. Ama bir şey olacaksa eğer oluyor. Su akıyor ve yolunu buluyor. Benim bu başkaldırıyı yapmamam imkansızdı. Umutsuz olmadım ve başarabilecek miyim acaba demedim. Bunu yapmak için evimi terk etmeyi, ölmeyi ve ailemi silmeyi göze aldım. Şu anda çok mutluyum. Tüm bunların üzerinden 10 ay geçti. Geride kalıyor demek isterdim, ama kalmıyor. Ailemle yaşadıklarım 10 aydır benimle yaşıyor ve hep yaşayacak sanırım. Fakat ben kendime kendimle destek çıkmayı öğrendim. Bir şeye karar verdiğimde önümde asla kimsenin duramayacağını öğrendim. Yeter ki bunu yapacak cesaretim olsun. Bu konuda bana destek veren arkadaşlarıma da minnettarlığımı belirtmeliyim.
Çocukluğumdan itibaren kişiliğim ve değer verdiğim şeyler hep aşağılandı. Bilinçli yapmıyorlardı bunu, fakat bu benim yaralanmama engel değildi. İnsan kendini her şeye rağmen kabul edince rahatlıyor. Bu dünya üzerinde hiçbir yere sığamıyorum gibi gelirdi, ama artık öyle değil kesinlikle. Bu yeryüzünde benim de olacağım, olabileceğim yerler var. Yerimi değiştirmem yeterli sadece.
Doktoruma kendimi kutba ait olmayan ekvator bitkisi gibi hissediyorum demişim bir keresinde. Terapimde bana bunu hatırlattı. Hala öyle hissediyorum fakat bu his çok azaldı. Kendi hayatımı tam manasıyla kurduğumda bütün bu sorunlarımın da çözüleceğini biliyorum. Sizin hayatınız üzerinde kimsenin söz sahibi olmayacağı kadar değerli. Bunu asla unutmayın ve kararınız kesinse bunu yapın. Bana sorarsanız çağın gereklilikleriyle baş edebilmek için bir zümreye ait olduğunu belirten bir giyim sıkıntılı zaten. Bir insan her yerin vatandaşı olabilmeli ve her yerde yaşayabilmeli. Dünya annelerimiz ve babalarımızınkinden çok farklı ve onların hızından çok çok daha hızlı bir şekilde değişiyor. Ve insanlar bir şeyi değiştiremiyorlarsa onu görmezden geliyorlar.
Bu platformu daha önce bilseydim eğer bana çok yardımcı olabileceğini düşünüyorum fakat yeni öğrendim. Öğrenir öğrenmez de kendi hikayemi paylaşmak istedim. Umutsuz olmak çok kötü bir yaşam şekli. Kendinizi umutsuzluk ve mutsuzluk canavarına kaptırmayın. Eğer demir parmaklıkları aşacak fırsatı yakaladıysanız bu fırsatı sonuna kadar değerlendirin.
Hepimiz için kendi iç huzurumuzu bulmayı diliyorum kardeşlerim. Kendinize çok iyi bakın!