Şu an bu sitede bunları yazma noktasına geldiysem, içimden hala atamadığım kırgınlıklar olduğundan eminim aileme karşı. Ben bebekliğimden beri dindar bir aile ve çevrede büyüdüm. Ailem -özellikle babam- fazlasıyla “muhafazakar” diyerek aklamaya çalıştığımız sınıfa ait. Anaokul-ilkokul-ortaokul yıllarımı Kur’an kursları ve malum cemaate ait insanların yönettiği dindar bir okulda geçirdim, -ki aslında bir çocuğun kişiliğini en çok şekillendiren zaman ve mekanlar bunlar. Henüz anaokulunda Kur’an öğrendim ve hatim indirdim. Hatim indirenler için kursta kesilen pastaları ve verilen hediyeleri bilenler vardır.
Okulda yaşımızın sorumluluğunda olmamasına rağmen İslamiyet’e, tesettüre, namaza ve her türlü ibadete özendiriliyor, bazen hayatımıza haddinden fazla karışılmasına maruz kalıyorduk. Namaz çizelgesi diye bir şey bile vardı. Tabii küçük yaşlarda bu ortama girdiğimde tüm dünyamın böyle olduğunu düşündüm, doğru olan buydu ve asla sorgulanamazdı, çünkü öğretmenler ve ailem benden çok büyük ve bilgeydi. Benim konuşmaya hakkım yoktu. Sırf bu algıyı yıkmak için küçük yaşta bilgisayara “Hristiyan kitabı” yazıp incili okumaya çalıştığımı bile hatırlarım.
Zaman geçti ve maruz kaldığım pasif manipülasyonun 12. yılında tesettüre girmeye karar kıldım. Aslında bu bir pazar gecesi ansızın, hiç düşünmeden verdiğim bir karardı. Sadece öğretmenlerime özendiğim için vermiştim bu kararı, ama ailem asla sorgulamadan onaylamıştı ve içimde dinden bağımsız sadece giyim değişimin verdiği heyecanı yaşarken okulda bana pastalar kesildi. Evde sürekli sevgi ve ilgiye boğuldum. Hayatımın en mutlu kararını vermiştim.
Ben 6 yıl boyunca o pazar gecesi verdiğim kararı düşündüm. Tüm bir lise zamanımda her gece yatmadan başıma taktığım şalı taşıyıp taşımadığımı ve içimdeki düşüncelerle ne kadar uyuştuğunu düşündüm. Dünyayı tanıdıkça kendime katmam gereken daha öncelikli şeyleri fark ettim. annemle babamın benim özgürlüğüme ne kadar çok müdahale ettiğini ve bütün bunları beni “koruma” adına yaptığını, babamın beni kızı rolünden çok kendisinin yönettiği küçük, yürüyen bir ideoloji taneciği olarak gördüğünü. içimde kızgınlıkla karışık bir pişmanlık bulutu büyüyordu. bunu geçirmek için atmam gereken ilk adımın tesettürden ayrılmak olduğunu da biliyordum.
Tüm bir 4 yıl buna uğraştım, ama asla cesaret edemedim. 4 yıl dile kolay geliyor, ama ergenliği ve çevredeki hareketli sosyal yaşamı da katınca sanki ömrümü buna adamış gibi hissettirmişti. Kendimi çirkin hissediyordum, üzerime yöneltilen bakışların hepsinde, insanların beni “Başında şal var, bu da yobaz, eğitimsiz kesin.” diye yargıladığını düşünüyordum. Sırf bu yüzden sürekli okudum ve kültürümü, seviyemi asla aşağıya çekmelerine izin vermeyeceğim kadar geliştirdim. Bir süre sonra aslında bu bir takıntı haline gelmişti. İnsanlarda ilk izlenimimi çok önemsemeye başlamıştım. Sürekli aşırı seviyeli konuşmalar, bilgimi ispatlamak için dolu dolu cümleler kurmaya zorluyordum kendimi. Tabii o zaman sorsan “İnsanların benim hakkımda ne düşündüğü umrumda değil.” derdim. Çok komik.
Lise bitti ve istediğim güzel bir üniversitede güzel bir bölüm kazandım, ama bundan daha çok mutlu eden şey o evden kurtulmanın getirdiği rahatlıktı. Artık kendi sesimi duyabilecektim ve aileme küçük bir çocuk olmadığımı, kendim bir şeyler başarabileceğimi ve kendi fikirlerimin olduğunu ispatlayacaktım. Şimdi ilk adımı atma vaktiydi. Ramazan’ın bittiği hafta aile evine ziyaretimde anneme bu konudan bahsettim. Ağladı ve üzüldü, ama kendi kararım olduğunu söyleyerek ve pek de vazgeçmeyeceğimi anlayarak-beklemediğim şekilde iyi karşıladı, ama asıl sorun şimdi başlıyordu: Babam. Annem tabii ki babama kendisinin önce söylemesi gerektiğini, benim henüz bir şey belli etmememi tembih etti. Klasik Türk ailesi: Vaba kızıyla asla konuşmaz, iletişim anne üzerinden sağlanır. Bunu da kabul ettikten sonra 3 gün boyunca diken üstünde yürür gibi herhangi bir durumda nasıl tepki vermem gerektiğini düşünerek annemin babamla konuşmasını bekledim. Sonunda bir akşam yemeğinde ben sofrada değilken konuşuldu ve annem babamın asla olumlu bakmadığını, “üzüldüğünü” söyledi. Annemin babamın “üzüldüğünü” söylemesinin ne demek olduğunu biliyordum, aptal değildim. Belli ki izin vermediğini söyleyip yine kavga dövüş bana en saygısızca muameleyi gösterip, annemin sonradan ağlayarak “Baba yüreği bu, yanlış düşünme.” öğütlerini dinleyecektim, ama asla geri adım atmayacaktım ve anneme kararımın değişmeyeceğini söyledim.
Babam o gün yüzüme bile bakmadı, kavga etmedik. Konuşmadık bile. Ertesi gün akşam misafirlerimiz olacaktı -ironiktir ki misafirliğe gelen kadın da zamanında tesettürlüyken kocasının baskısıyla korkak yetiştirilen, sonrasında kendinde güç bulup kendi kararlarını alan, tesettürü de yakın zamanda bırakan biriydi.- Doğal olarak uygun kıyafetleri giyecektim ve hamlemi yapıp şal bağlamadım. Babam misafirlerin geldiği dakikaya kadar bunu anlamadı, ben de kabullenip artık benimle iletişimi kökten keseceğini düşünerek sevindim.
Misafirler kapıyı çaldığında babam bana bakıp en sert ses tonuyla “Üstünü giy.” dedi. Ben de “Zaten giyiniğim.” dedim. Bir anda eliyle kolumdan tutup koridora fırlattı ve “Odandan çıkma.” diye bağırdı. Annem babamın bu yaptığını duyup birkaç dakika sonra yanıma geldi. İçimde veya yüzümde en ufak bir üzüntü zerresi bile yoktu. Sadece açıldığımı artık anladığını ve ne yaparsa yapsın vazgeçmeyeceğimi düşünüyordum. Bana bakıp “Halledeceğiz merak etme.” dedi.
Annemi bildim bileli otoriter, benim fikirlerime saygı duyan bir insandı. Onunla aramızı bozan tek etken babamın anneme benim hakkımda yaptığı eleştiriler ve şikayetlerdi. Annemi kötü etkiliyordu ve ben bunu fark edip anneme “İstediğini yüzüme söyleyebilir, sen aramızdan çekil.” diyordum. Ufak da olsa dediklerime dikkat edip babama gereken tavrı sergiliyordu.
Ne kadar yazarsam yazayım bitmeyecek kadar uzun serüvenimin kilit noktaları bunlardı. Devamını ve daha derin psikanalizlerimi belki yazarım. Şu an tesettürlü değilim ve aileme her fırsatta kendi fikirlerimi belirtip özgürlüğüme saygı duymalarını söylüyorum. Git gide rahatlayacağımı umarak hikayemin bir kısmını sizlere sundum. Unutmayın ki en yalnız anınızda, sizden kilometrelerce uzak olsa da sizi anlayan insanlar var.