Yaklaşık 1 yıldır süren, harika bir ilişkim vardı. Bu ilişkimden öncesinde erkekler tarafında değersiz hissettiriliyordum, kendimi bir cinsel objeymiş gibi görmeye başlamıştım. Ancak yeni ilişkimde böyle hissettirilmeyerek güven içinde ilişkime devam ettim. Hayatımın aşkını bulmuştum. Çalışan, yalnız yaşayan bir kadınım, artık partnerin ile bir yuva kurma düşüncesine girmiştim. Ancak partnerim her ne kadar özverili olsa da gelecek planları konusunda hiçbir şey konuşmuyordu. Bu durum beni rahatsız etti ve onunla konuşmaya karar verdim.
Aklını karıştıran bir soru vardı: “şimdiye kadar kaç kişiyle birlikte oldun”. Bu soruyu duyduğumda beynimden vurulmuşa döndüm çünkü bu hem onu ilgilendirmeyen özel bir konuydu hem de benimle evlenme düşüncesinin önünde duran bir sorundu. Cevaplamak istemesem de baskıyla cevaplamak zorunda kaldım. Partnerim duyduğu karşısında çok tepki gösterdi ve beni tam olarak cümleyi kurmasa da “cinselliği rastgele ve kolayca yaşayabilen” birisi gibi hissettirdi eylemleriyle.
Partnerim Türkiye’deki iyi üniversitelerden birinde okumuştu. Arkadaş çevresi açık görüşlü denebilecek kişilerdi. Kendisi muhafazakar bir aileden geliyordu. Alkol kullanıyor, benimle cinsel ilişkiye giriyor ve ailesine bunlardan bahsetmiyordu. İşine geldiği gibi davranan, toplumun hücrelerine işlemiş olan “namus” kavramına göre kadınları yargılayabilen birisi olduğunu o gün fark ettim. Size sorarım, bu iki yüzlülük değil midir? Kendimi onun karşısında aklamaya çalışırken buldum ve fark ettim ki “benim hayatım kimseyi ilgilendirmez ve kimseye hesap vermek zorunda değilim!”. Bağımsız, güçlü bir kadın olarak ayrılma kararı aldım ve pişman da değilim. Bu toplumdaki çoğu erkek her ne kadar iyi eğitim alırsa alsın veya yaşam biçimi rahat ve açık görüşlü gibi olsun, yine de bu toplumun zihniyetinin bir parçası olmaktan kurtulamıyorlar. Kadınlar olarak daha çok mücadelemiz var.