Nereden başlayacağımı bilmiyorum ancak benim hikayem de maalesef diğerlerinden pek farklı değil.
5. sınıfın yazında yatılı bir Kuran kursuna kayıt oldum. Namaz kılmak, Kuran okumak gibi pek çok dini gerekliliği severek ve isteyerek yerine getiriyordum. Ancak kapanmak, tesettüre girmek her zaman uzağımdaydı. Ortaokuldayken giyimime laf ettiler, basit bir kot pantolonuma ya da tişörtüme bile. Özellikle annemin akrabaları sanki kendi kızlarıymışım gibi beni rastgele yolda gördüklerinde giyimimden rahatsız olup annemi ararlardı.
Velhasıl bu baskılarla 9. sınıfta kapandım. O dönem pandemiye denk geldiği için pek bir şey anlamadım. Çünkü zaten dışarı çıkmam gerekmiyordu, böylece kapanmam da… Ancak geçen sene yani 10. sınıftayken sınıfımdakilerden pek çok zorbalık gördüm -sebebini hâlâ bilmiyorum- ve tesettürün bana verdiği özgüvensizlikle önceden kendime laf ettirmeyen ben önce okuldakilerin, daha sonra da çevremdekilerin baskıları altında ezildim. Bu dönemde inancımı ve kendimi çok sorguladım. Zaten isteyerek kapanmamıştım. Ancak bunu aileme açtığımda asla kabul etmediler. Dine inanmadığımı ve bu gidişle “ateist bir kapalı” yetiştireceklerini söyledim. Ancak annem “İster Hıristiyan ister ateist ol. O kafan kapanacak” dedi. Dertleri İslam değildi, dertleri kafamı kapatmaktı ve bu durumu daha da kötüleştirdi. Sinir krizi geçirdim kendime epey zarar verdim ama umurlarında olmadı. Bu olay hiç yaşanmamış gibi devam ettiler. Sinir krizi esnasında yaptığım izleri soran olursa onlara “Kardeşimle tartıştım, o yaptı” dememi istediler.
Bu olaydan çok kısa bir süre sonra her durumda yanımda olan en yakın kız arkadaşımdan hoşlandığımı anladım ve ona açıldım. Ne olumlu ne de olumsuz cevap verdi ama iletişimi koparmadık. Daha sonra duygularımı kullanmaya başladı. Aile baskısıyla mücadele ederken kalbimin “günahkâr” seçiminin de bedelini ödüyordum. Bu durum hala devam ediyor. Arkadaşlarım ve çevrem homofobik oldukları için hiç kimseye hiçbir konuda derdimi anlatamıyorum. Yaşamak da istemiyorum.
(Görsel: Alexandra Levasseur)