Merhaba, ben yirmi yaşında üniversite öğrencisi genç bir kızım. İç Anadolu’nun bir köyünde yaşıyorum doğduğumdan beri. Ailemde başı açık insan yoktur, aşırı sıradan bir şekilde ergenliğe geçmiş her akrabam başını kapatmıştır ben büyürken. Bir ablam var, o da aynı şekilde daha ortaokuldayken kapanmıştı. Dolayısıyla büyürken bunun kişisel bir tercih olduğu bilinciyle değil de yaşamın doğal bir parçası görüşüyle büyüdüm. Doğal olarak daha ortaokul bitmeden kendimi başımı kapatmış buldum.
Lisenin ikinci yılında, ergenliğin getirdiği kimlik sorunları sonrası kendimi sorgularken buldum. Başımı neden örtüyordum? Bunu oturup ciddi ciddi düşündüm. Hayatımın hiçbir döneminde ibadet etmeye merakım, dini bir sevgim olmamıştı. Oruç tutmayı bile kolaylıkla savsaklayabiliyordum, ben neden başörtülüydüm? 11. Sınıfa geçtiğim yaz, bu konularda çok kafa yorduğum, psikolojik olarak bir çöküş yaşadığım ve psikolojik yardıma ihtiyaç duyduğum dönemlerdi. Sonunda, kendimi aileme açmayı başardım. Geçirdiğim psikolojik rahatsızlıklar da etki etmiş olacak ki hoşlarına gitmese de kabul ettiler. Ağustos ayında falandık, açık bir şekilde ailemle pikniğe de gittim, dışarı da çıktım, böyle bir ay geçirdikten sonra okul açıldı, arkadaşlarım çok şaşkındı. Övünmek gibi olmasın ama saçlarım çok güzeldir, sarışınım. “Sen çok güzelmişsin ya” lafını kaç kere duyduğumu hatırlamıyorum bir günde. Bu aslında iltifat gibi ama beni yine de üzmüştü. Başörtülüyken olan özgüvensizliğimi kamçılıyordu ama çok takmadım, sonuçta artık özgürdüm.
Bu özgürlük pek de uzun sürmedi. Okulun başlamasının üzerinden dört gün geçmişti ki bir gün eve döndüğümde, babam hasta gibi yatakta yatıyordu. Ne yemek yedi bizle, ne de yataktan kalktı. Annem benim açılmama babamın dayanamadığını söyledi, tayin isteyip gidecekmiş bizi bırakıp vs. Şu an bunun açık bir şekilde duygusal manipülasyon olduğunu anlayabiliyorum ama 15-16 yaşındaydım o zaman, pek bir fikrim yoktu. Ağlamalar sızlamalar da bir işe yaramadı. Anneme kıyamamışımdır çocukluğumdan beri ve kıyamadığım annemin bu zaafımı bana karşı kullandığını fark edemedim.
Neyse sonuç olarak, pazartesi okula tekrar kapalı gittim, arkadaşlarımın bakışları canımı sıksa da o an kendi derdimdeydim daha çok. İlk ders tarihti hiç unutmuyorum, hocayı da çok severim ama lise hayatımda ilk defa o gün bir tarih dersine katılmadım. Boş boş oturduğum yerden pencereyi izledim. Dersin sonlarına doğru içimdeki sıkıntı iyice büyüdü, kafamdaki örtüyü söküp parçalamak istiyordum, sırada kendi kendime ağladım, düşündüm… Sonra teneffüs zili çaldığında sınıftan ilk çıkan oldum, gittim tuvalete ve açtım başımı. Üzerimden kalkan yükü size anlatamam.
Neyse, asıl olay okuldan sonra ne yapacağımdı, bugün düşününce belki hayatımda yaptığım en büyük hataların başında geliyor, eve tekrar başı örtülü gitmek. Ama gittim, ailemin yanında kapalı, okulda ve arkadaşlarımın yanında açıktım. Çok sıkıntılı bir durum, yaşayan varsa beni anlayacaktır. İlk başta iki taraftan da saklamaktı amacım ama bu en azından benim gibi küçük bir şehirde yaşıyorsanız pek mümkün olmuyor. Başımı örtme yerim bile problemdi çünkü, okul çıkışı tuvalette yapsam hem hocalar hem de kursa kalan giden görüyordu, sokakta da okuldan çıkmış bir sürü arkadaşım vardı. Sonra artık saklanmayı bıraktım okuldakilerden, herkes biliyordu ailemin baskıcı olduğunu, belki acıyorlardı da içten içe bilmiyorum. Zamanla artık yer aramaksızın bu açma kapama işini yapacak raddeye gelmiş, o derece kimseyi umursamamaya başlamıştım. Ara sokağın birinde başına bone takmaya çalışan biri görüyorsanız o benimdir.
Açıkçası bu saklanma eyleminin verdiği psikolojik yorgunluğun yanında -çünkü her zaman etrafı kolaçan etmelisiniz tanıdık biri olma durumuna karşı, şapkasız sokakta yürüyemezsiniz, çok işlek yerlere gitmekten kaçınırsınız vs.- bir de yapacağınız her eylemde, işin bu tarafını düşünmek insanı yoruyordu.
Mesela okullar arası bir yarışmada birinci olmuştuk grupça, fotoğraflarımızı çektiler dolayısıyla, bu okulun sitesine atılırsa kim görür? E-okul fotoğrafı çekiliyor, babam e-okulumu kontrol ederse ne derim? İzmir’e gezi yapılıyor, geziden fotoğrafsız dönersem dikkat çeker, bir ara şal yapıp saat kulesinin yanında fotoğraf çekileyim. YKS sınavına gireceğim, fotoğraf okulda çekildiği için açığım ama sınava ailem de geleceği için kapalı gireceğim, görevliler acaba tanır mı ya da giriş belgemi ailemden bir gören olur mu? Bu örnekleri o kadar çok çoğaltabilirim ki. Neyse…
Üniversiteyi hiç istemesem de, yatay geçiş sebebiyle bir şekilde burada kazandım. Yani hâlâ aile evindeyim, hâlâ aynı tas aynı hamam… Pandemi nedeniyle liseyi mezuniyet yapmadan bitirdim ama üniversitede ne yapacağımı hâlâ bilmiyorum. Yirmi yaşına geldim ama 15 yaşındaki halimden daha cesaretsiz ve çaresiz hissediyorum ki, bu konuyu açmayı düşünemiyorum bile, en azından mezun olup iş bulana kadar. Buna da hâlâ üç yıl gibi bir süre var en az.
Benim hikayemin de çözüme kavuşmasını ve burada anlatmayı isterdim ama maalesef hâlâ bunlarla uğraştığım bir hayat yaşıyorum. Kendi paramı kazanıp tam anlamıyla özgür olduğumda tekrar yazarım belki, umuyorum.
(Görsel: mindaniels)