Devletin eğitim ve öğretim sürecine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dahil olması, manevi danışmanların atanması, eğitim hakkının istismar edilmesidir. Bireylerin herhangi bir ayrıma maruz kalmadan, bilimsel, hiçbir dini inancın veya görüşün dışlanmadığı ve özellikle dahil edilmediği eğitim hakkı, devlet tarafından bazı tarikat ve grupların çıkarına kullanılmaktadır.
Eğitimin bilimselleşmesi, çocukların hak ve özgürlüklerinin devlet, aile, tarikat veya toplum tarafından ihlal edilmemesi gereken bir dönemde, manevi danışmanlar eğitim kurumlarına atanmaya devam ediyor. Manevi danışmanların, diyanet eliyle belli bir ajanda takip edilerek okullara atanması; alanın “iddia edilen” standartlarının bir örtü olarak kullanılıp eğitim hakkının alenen istismar edilmesidir.
Eğitim sürecinde psikolojik danışmanların yer alması, çocukların düşünce özgürlüğüne, evrensel insan haklarına ve çocuk haklarına saygılı bir şekilde sağlanmalıdır. Bunun için bilimsel yöntemlere dayalı, tarafsız ve eğitim konusunda yetkin profesyonellerin atanması gerekmektedir. Bu atanmaların, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın etkisi altında ve işbirliği halinde değil, uluslararası standartlara uygun bir şekilde eğitimlerini tamamlamış ve alanında deneyimli kişiler tarafından yapılması önemlidir.
AKP hükümetinin 2021 senesinde imzaladığı “ÇEDES” (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) projesi gibi inisiyatiflerle MEB ve DİB işbirliğinin yaygınlaştırılması endişe vericidir. Protokolün amacı; akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim bireyler yetiştirmek olarak geçmektedir. Protokolde kültürel, milli, manevi ve ahlaki değerler sıklıkla tekrar ediliyor. Ancak bu değerlerin içi doldurulmamış durumda. Manevi değerler nedir? Evrensel midir? Temel hak ve özgürlüklerle çelişir mi? İnsan Hakları Bildirgesi’nde yer alan temel haklara vurgu yapmakta mıdır? BM’nin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki maddeler benimsenmiş midir?
Daha çok dini eğitim almış kişilerin görevlendirileceği bir istihdam alanı olan manevi danışmanlardan “hoca” şeklinde bahsetmeyi daha uygun görüyoruz. Okullarda görevlendirilecek olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı “hocaların” ne yapacakları, hangi bilimsel yöntemlerle çocuklarla iletişim kuracakları ve hangi alanlarda eğitim aldıkları tamamen belirsizdir. Protokolde bu “hocaların” değerler eğitimini teşvik etmek ve motivasyon sağlamak amacıyla görevlendirilecekleri ifade ediliyor. Ancak bu durumda şunu sormak gerekmektedir: Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir “hocayı” mı görevlendirmek daha bilimseldir, yoksa çocuk gelişimi ve çocuk psikoloji alanında eğitimlerini tamamlamış öğretmenleri mi?
Diyeceğimiz odur ki; hoca camide olur, eğitim kurumlarında danışmanlık yapacak olan kişiler çocuğun üstün yararını ve evrensel değerleri gözeten psikoloji ve PDR mezunları olmalıdır. Okullarda yer alan kimi din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin dahi çocukları cehennem ile korkutarak bireysel dini ve kültürel değerlerini çocuklara dayattığını biliyoruz. Her gün daha büyük baskı ve şiddet mekanizmalarıyla savaşmaya çalışan çocukları kendi renklerinizle boyamaya çalışmayın.