Merhaba, kapandığım ve 11 sene sonra açıldığım dönemden bahsetmek istiyorum. 10 yaşında kapandım. Babam inanılmaz baskıcı, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, inanılmaz derecede egoist bir insandı. Çok dindar olduğu söylenemez, ama tüm ailemiz kapalı ve akrabalarımızın arasında çok dindar olanlar var. Babam bana gelip “Eninde sonunda kapanacaksın, şimdi kapan, ben de karşılığında sana kredi kartımı veriyim, limit yok, istediğini al” dedi. Ve ben tüm ailesi tesettürlü bir insan olarak kapanmayı ilk başta garipsemedim, belki de garipsemek gibi bir lüksüm olmadığı için kabullendim, bilmiyorum, çok küçüktüm ve o yaşta limitsiz bir kredi kartı fikri de cazip geldi.
Ertesi gün alışverişe gittik, bir sürü şey aldım, eğlendim, hiçbir şeyin farkında olmadan. Birkaç gün sonra sokakta arkadaşlarım beni gördükçe “Aa, kapandın mı?”, “Zorla mı kapattılar?”, “Neden kapandın, biz daha çocuğuz?” gibi şeyler söylemeye başladı. Arkadaşlarımın anneleri ya da öğretmenlerim “Sen daha çocuksun, baskı altında mısın?” demeye başladılar. Hepsine hayır dedim, ben istiyorum, seviyorum vesaire dedim, ama gün geçtikçe pişman olmaya başladım. Hatta bir dönem evden başörtülü çıkıp yolda çıkarttığım eve dönerken tekrar taktığım zamanlarım oldu. Yıllar geçti, tesettürlü kaldım çünkü babam açılmama asla izin vermezdi, akrabalar tepki gösterirdi ve babamın egosu zedelenirdi. İnsanlar “Aa, bir kızına söz geçirememiş” derdi. Tesettürlüydüm, ama asla tesettür insanı olamadım. Tırnaklarım hep uzun ojeliydi, ağır makyajlar yapar, dar pantolonlar giyerdim. Böyle tesettürlü olan tüm kadınlara elbette saygım sonsuz, ancak gerçek şu ki, tesettür bu değil. En azından gerçekten inananlar için tesettür böyle bir şey değil. Toplu taşımaya bindiğimde ya da bir kafeye oturduğumda insanlar hep önce tırnaklarıma, makyajıma sonra da başımdaki örtüye garip garip bakarlardı ve yıllarca kötü hissettim. Ancak açılmak gibi bir seçeneğim yoktu, bunu babama söylemezdim bile, alacağım tepkiyi biliyordum çünkü. Beni eve kapatır, hiçbir arkadaşımla görüşmeme izin vermez ve telefonumu elimden alırdı.
Aradan yıllar geçti ve evlendim, kaçarak. Bu 2. mektubum, bir önceki mektubumda babamdan ve evlilik hikayemden bahsetmiştim. Evlendikten sonra 5-6 ay açılmayı düşündüm, ama cesaret edemedim. Çünkü tam 11 senedir kapalıyım. Ben kapalı olmadan yaşamayı bilmiyorum ki. Kısa kollu tişörtle dışarı çıktığımı hayal etmek bile zor geliyordu. Sürekli aklımın bir köşesindeydi, ama bir türlü o adımı atamıyordum. Ailevi deformasyon herhalde, “İnsanlar ne der?” diye düşünüyordum bazen. Geçen hafta durup saatlerce düşündüm ve dedim ki, yaşadığın onca zorlukta eşin hariç kim yanındaydı? Hiç kimse. Şu an o laf söyleyecek insanlardan hangisiyle görüşüyorsun? Hiçbiriyle. “Ee, o zaman ne duruyorsun?” dedim kendi kendime. Hayatını istediğin gibi yaşa… Ve açıldım. Şimdi kulaklarımın üşümesi, saçlarıma rüzgarın değmesi öyle garip geliyor ki, ama çok mutluyum. İyi ki o adımı atmışım.
Tesettürlüyken arkadaş ortamında insanlar bel altı bir şaka yapacakken ya da küfür edecekken bana bakıp vazgeçiyorlardı, ben de insanları rahatsız ettiğimi düşünüp uzaklaşıyordum. Şu an hala ara sıra öyle hissediyorum. Sanki hala tesettürlüyüm ve insanlar yanımda rahat konuşamıyor gibi geliyor. Sonra açıldığımı ve çevremdeki herkes gibi olduğumu hatırlıyorum. Benim tesettürlü olan herkese saygım sonsuz, ama ben tesettürlü olamadım hiç. 11 sene aksesuar olarak taktım başörtüsünü. Bugün verdiğim karar için de, beni 11 sene ait olmadığım bir şeye mahkum edenleri hayatımdan çıkardığım için de asla pişman değilim.
Annem açıldığımı öğrendiği zaman aradı. Ne yediğimi, ne içtiğimi, nasıl hissettiğimi merak etmeyen, aramayan annem, açıldığım için aradı. Bana “Ahiretini hiç mi düşünmüyorsun, senin içine şeytan kaçmış, ne biçim bir insan olmuşsun, senin nasıl bir kocan var böyle, derhal kapan seni böyle görmek istemiyorum.” dedi. Ben de ona “Zaten görmüyorsun anne.” dedim. Ağladı, üzüldü ama umursamadım. Çünkü ben de yaşadığım her şey için çok üzüldüm ve kimse beni umursamadı, herkes kendi hayatına devam etti. Ben neden devam etmeyeyim, günlerce onun ağlamasını dert edeyim ki?
Yaşadıklarımdan aldığım en büyük ders, bu hayatta her zaman yalnız olduğun. Bu acı bir gerçek, seni kim ne kadar severse sevsin, sen her zaman teksin. Başını yastığa koyduğun zaman kendinle baş başa kalıyorsun ve kimsenin sana bir faydası kalmıyor. Umarım burada içini dökmüş olan herkes bir gün şu yaşadığım huzura kavuşur.