Merhaba, mektubumda babamdan ve yaşadıklarımdan bahsetmek istiyorum. Benim hayatımda yaşadığım tüm zorlukların sebebi babamdı. O sadece kendini düşünür ve sadece onun istediklerini yapanları severdi. Onun egosunu okşuyorsan en iyi sensin, hayır dersen en kötüsün. Abimi çok sever, o her yere gidebilir her şeyi alabilir, herkesle görüşebilir ama kız çocukları yapamaz. Mesela ben biriktirdiğim paramla istediğim bir şey alamazdım önce babamdan izin almam gerekirdi. Genelde izin vermezdi ya da günlerce ağlayıp yalvarmam gerekirdi. Bu yüzden tam 7 sene gizli telefon kullandım telefonum olduğunu bilmiyordu yok sanıyordu. Babama “Ben şuraya gideceğim haberin olsun” veya “Şuraya gitmek istiyorum” dersem “Ne işin var orada”, “Otur evde”, “Hayır!” der bağırır, çağırırdı ama yalvarır bir şekilde “Baba ben şuraya gitmek istiyorum müsaaden olursa gidebilir miyim?” dersem izin verirdi. Hele ki başkalarının yanında ondan yalvarırcasına bir şey istememiz çok hoşuna giderdi. Kendini bu şekilde yüceltiyordu sanırım. Ona göre benim bir hayatım yoktu, onun istediklerini yapmak için vardım ben. Her yaz kendine bir hobi bulurdu. Köydeki tarlaya bir şeyler ekerdi. Bizi okul kapanır kapanmaz köye zorla götürüyordu ve hobisinin pisliklerini bize temizletip o sadece sefasını sürerdi. Mesela bir şey ekeceği zaman tarladakileri bana toplattırır, bana temizlettirir, ayıklaktırır, kendisi fotoğrafını çeker, “Ben yaptım” yazar paylaşırdı. İnsanlar ona “Ooo çok marifetlisin”, “Elinden her iş geliyor maşallah” diye yorumlar yazdığında egosu tatmin oluyordu. O yorumları okurkenki yüz ifadesini bir görseniz… Öyle kibirli, öyle egoist…
Benim bir arkadaşımla kafeye gidip kahve içmem mümkün olmayan bir şeydi. Ya da bi sahile gidip hava almaya hakkım yoktu. Yaz tatilimi evimde arkadaşlarımla geçirme hakkım yoktu. Bana “Ne işin var ya orda?” diye seslenmelerini hatırlamak bile tüylerimi ürpertiyor. Hep yalan söyledim hep. Arka sokakta bir arkadaşım vardı, onun evine gitmeme kızmazdı nedense. Hep oraya gidiyorum diyip gezmeye giderdim. Okuldan kaçar, gezerdim. Haftasonu stajım var der, gezerdim. Ama hep içimde bir korkuyla yaşadım. Ya görüntülü ararsa, ya okulu ararsa, ya iş yerini ararsa, ya beni çıkışta almaya gelirse diye düşünerek korkuyla. Liseyi Alsancak’ta okumak istiyorum dedim. Ondan müsade istemediğim için kızdı tabii, “Kendi kendine ne karar veriyorsun sen, Alsancak tekin değil, Buca’da okuyacaksın” dedi ve ben liseyi Buca’nın en tehlikeli, her gün polislerin olduğu bir semtinde okudum. Konu benim güvenliğim değildi, konu babamın egosuydu.
Üniversite zamanım geldi, akrabalarım kızlarını üniversiteye gönderdiler. O da geri kalmak istemedi tabii. Benim mesleğimin bölümü sadece birkaç şehirde vardı, başka şehre göndermek zorunda kaldı. İstanbul’da çok akrabamız olduğu için “İstanbul’da oku” dedi. İstanbul’da özel bir üniversiteyi burslu kazandım. 2 sene gittiği her yerde beni öne sürerek egosunu tatmin etti. “Ben de kızımı okutuyorum”, “Kızım burslu kazandı”, “Kızımın dersleri çok iyidir, ben okutuyorum çünkü” gibi şeyler söyleyerek… Üniversite için İstanbul’a geldim. Babam bana bir telefon aldı, görüntülü arayabilmek için, ama ben kendi telefonumu kullanmaya devam ettim. Babamın aldığı telefonu sadece ailemle iletişime geçmek için kullanıyordum, çünkü her fırsatta kurcalardı telefonu. İstanbul’a geldiğim o ilk sabahı hiç unutamıyorum. Sabah 7’ydi, otobüsten indim ve derin bir “Oh” çektim. Artık hiçbir sokaktan babam çıkamaz, hiçbir arabanın içimde babam olamazdı. O özgürlüğe kavuşma hissinin tarifi yok… Sürekli babamı akşamları arıyordum ve öyle dışarı çıkıyordum, beni bir daha aramasın, gezdiğimi görürse kızar diye. Babama sürekli, “Hiç yurttan dışarı çıkmıyorum, çok fazla kişiyle konuşmuyorum, sadece ders çalışıyorum vesaire” diyordum ve o inanıyordu. Çünkü beni sindirebildiğine, hakimiyet kurduğuna inanıyordu. Beni tanımıyordu ki. Babam beni hiç tanımadı. Neyi severim, neye kızarım, arkadaşlarım kim, hayallerim ne, hiç bilmedi. O beni hep babasının sözünden hiç çıkmayan, bir dediğini iki etmeyen/edemeyen ve 1-2 mahalle arkadaşı dışında hiç kimsenin evine gitmeyen, dışarı çıkmayan biri olarak tanıdı. Ben hayatımı yalanlar söyleyerek geçirdim hep. Notlarım çok iyiydi, sınav sonuçlarımı ona gönderiyordum, o yüzden üniversitedeyken hiçbir şeyime kızmadı.
Sonra pandemi çıktı, evlere gönderildik. Benim için kâbus tekrar başladı. Tek başıma 6 ay yaşadıktan sonra aile evine dönmek öyle zor geldi ki. Pandemi zamanı tek eğlencem markete bakkala gitmekti. Hiç unutmuyorum, bir gün akşam 6-7 civarı mahalledeki arkadaşım dedi ki, “Gel Bim’e gidelim.” Bim evimizin tam karşısındaydı. Babam da balkonda sigara içiyordu, içeri girdi beni kapıdan çıkarken gördü ve bir anda “Nereye?” diye bağırdı. “Bim’e gidiyorum” dedim ve “Ne işin var şimdi markette, canımı sıkma. Evde her şey var, geç içeri otur” diye öyle bir bağırdı ki. Arkadaşıma babam göndermedi diyemedim, utandım. Telefonumu kapattım, odama geçtim, başladım ağlamaya. Babamın göndermediğini tahmin edip evime geldi, ailemi tanıyordu çünkü. O gün akşam saatlerce onunla konuşup dertleşip ağladım. Ruhum öyle daralmıştı ki. Ve yarım saat sonra hiçbir şey yapmamış gibi gelip “Bana bi kahve yapsana” diyip kahve yaptırmıştı. İğrenç huylarından biri de bu. Saatlerce bağırsın ortalığı yıksın, 10 dakika sonra hiçbir şey yapmamış, hiç kalp kırmamış, hiç seni yerin dibine sokmamış gibi “Çay koyun” derdi. Çünkü biz onun köleleriyiz ya, kırılma alınma gibi lüksümüz yok.
Haziran ayı geldi, pandemi yasakları biraz kalktı ve benim staj yapmam gerekiyordu. İstanbul dışında bir yerde yapamam, okul izin vermiyor diyerek İstanbul’a döndüm. Öyle bir yalan söyledim ki inandı. Ben başka insanlara yalan söylerken çok kızarırım, hemen anlaşılır. Ama aileme karşı yalan söylemekte öyle bir ustalaşmıştım ki. Bu bile canımı çok yakıyor. Böyle bir şeyde ustalaşacak kadar kötü duruma sokulmak…
Stajımı İstanbul’da yaptım, ama babam her şeye koyduğu gibi buna da bir şart koydu. “Yazın kurban bayramında en az 2 hafta köyde olacaksın, izin vermeyecek bir yerde sakın çalışma.” dedi. Aynısını lisede de yapmıştı ve ben bu yüzden yazın çalışmaya başladığım çok lüks ve birçok şey öğrenebileceğim işyerimden çıkıp mahalle kuaföründe staj yapmak zorunda kalmıştım. Lüks yerler bayram gibi zamanlarda asla 2 hafta izin vermez.
Üniversitede babam yüzünden mahalle arası bir yer seçmek zorunda kaldım. 1 ve 2. yıl hep saçma yerlerde staj yaptım, hiçbir şey öğrenemedim. Ve babam benden ultra iyi bir kuaför olmamı falan bekledi. Mesleğimdeki yıllarım babam yüzünden boşa gitti. Üniversitede bir dönem, dizi setinde işe girdim ve eşimle tanıştım. Bu benim en büyük şansım oldu. İstanbul’daki son 1 senemi beraber geçirdik, sonra mezun oldum. Babamı arayıp “İstanbul’da dizi setinde çok güzel bir iş buldum, kendimi geliştirmek istiyorum.” dedim, ama nafile. “Ben seni oraya okumaya gönderdim, ne işin varmış sette mette.” diyip beni İzmir’e dönmeye zorladı. Böylece kendimi kuaför salonlarında geliştiremediğim gibi dizi setinde de geliştiremeden İzmir’e ailemin yanına döndüm.
Döndüğümde her şey o kadar kötüydü ki… Daha geldiğim ilk gün bankada iş buldum, babama söyledim ve ondan izin almadan iş bulduğum için kuzenimin ve arkadaşımın yanında bana bas bas bağırdı. Saatlerce ağladım. İlk 1 ayım sadece ağlamakla geçti, alışamadım asla. Sürekli burnumun dibinde olmasına, sürekli sesini duymaya, sürekli bir şeylere izin vermemesine, sürekli bir şeyleri eleştirip beğenmemesine hiç alışamadım.
Bu süreçte en büyük destekçim gene eşim oldu, tabii ki hep beni motive etmeye çalıştı ama nafile. Bankada çalışmama “Sen kuaförsün, ne işin var lan bankada? Boşuna mı okuttum seni?” diyerek izin vermedi, ama asıl sebep tabii ki bu değildi. Asıl sebep ona “Babacım, bankada çalışabilir miyim, nolur?” demememdi. Aradan birkaç ay geçti ve mağazada iş buldum, babama gidip “Mağazada iş buldum, saatleri düzenli çalışabilir miyim?” dedim ve ne hikmetse babam olur dedi. Ona yalvarır gibi sorunca bir anda kuaför olduğumu unuttu ve onayladı.
Ben ve eşim kazandığımız paraları hep biriktirdik. Aradan aylar geçti ve artık evlenmek istediğim için anneme eşimi babama söylemesini söyledim. Annem aylarca söyleyemedi korkusundan. Haklıymış da… Haziran’da babama söyledik ve babamın nevri döndü. O zamanlar yaşadıklarımı düşündükçe hala ağlıyorum. Öyle kötüydü ki. Babama söylediğimiz gün babam beni yanına çağırdı, yüzü bembeyazdı, elleri titriyordu. “Unutacaksın onu, gençsin, bir hata yapmışsın, ama bu iş asla olmayacak, asla” dedi. Bana aldığı telefonu elimden aldı, “Asla hiçbir yerden iletişime geçmeyeceksin, bu iş bitti, konusunu bile geçirmeyeceksiniz” dedi. Ağlayarak neden dedim. “İstemiyorum, daha ne kısmetlerin çıkar” dedi. O açıklamadı, ama ben sebebini biliyorum tabii. İnsanlara “Kendi istediği kişiyle evlendi diyemez o.” Ben buldum, ben görüştürdüm, ben karar verdim, ben evlendirdim demek istedi. Benim köylümle, benim rızamla evlendi demek istedi.
Ben o dönem artık taşmak üzereydim, hiçbir şeye tahammülüm kalmamıştı. Odama gittim, sabaha kadar ağladım. Ertesi gün oldu, odama girdi, “O çocuğun numarasını ver bana” dedi. Neden dedim, “Ver arayacağım, bir daha seninle görüşmemesini söyleyeceğim” dedi. Verdim numarasını ve “Böyle yaparak hiçbir yere varamazsın” dedim. Üzerime yürüdü, “Nedenmiş o ne gelir ki elinden, görüştürmeyeceğim sizi, ne yapabilirsin ki, bu evden dışarı adım atmayacaksın, hiçbir arkadaşın, hiç kimse de gelmeyecek” dedi. Annem araya girdi, ayırdı vesaire ve ben gene ağlayarak geçirdim günü. O günün gecesi babamın “Ben bu kızı öldüreceğim, bu kız elimde kalacak” diye sayıkladığını duydum.
Ertesi gün oldu, babam sabah hiçbir şey yokmuş gibi anneme ve kardeşime kahvaltı hazırlatmış, şarkılar falan söylüyordu. Beni uyandırdı, kalk kahvaltı yapacağız dedi, istemiyorum dedim, kalk dedi, beni zorla sofraya oturttu. Şizofren gibi davranıyordu, hiçbir şey yaşanmamış gibi. Gezmeye gideceğiz, hazırlanın dedi, hayır dedim, gideceğiz dedi. Bizi zorla sahile götürdü, öyle saçmaydı ki, kimse kimseyle konuşmuyor, benim yüzüm gözüm ağlamaktan şiş, kız kardeşim korkmuş, annem üzgün ama geziyoruz, saçmalıktı.
Eve döndük, babam ikindi namazını kılmaya gitti, ben de odama girip kapıyı kitledim, telefonla oynuyordum. 10 dakika sonra babam kapımı açmaya çalıştı, kilitli olduğunu görünce gözü döndü, kapımı kırarcasına yumruklamaya başladı. Telefonu saklayıp kapıyı açtım. Üstüm müsait değildi ondan kitledim dedim, çıldırmış gibi bağırarak “Bu kapı kitlenmeyecek! Kapanmayacak bile! Kapın hep açık olacak, ne yaptığını göreceğim!” diyerek kapıya vurmaya başladı. Ben de o an patladım. 21 senelik ömrümde ilk defa babama bağırarak cevap verdim. “Ne yapmaya çalışıyorsun? Neden tanışmıyorsun? Neden bir kere olsun arkamda durmuyorsun? Neden hep karşımdasın? Bıktım artık, bıktım senden!” diyerek bağırdım. Üzerime yürüdü ve gözlerimin içine bakarak “Seni öldüreceğim, seni mezara sokacağım, ben seni orospuluk yap diye mi gönderdim İstanbul’a? Seni öldüreceğim” dedi ve arkasını dönüp gitti.
Gözlerinde beni gerçekten öldürmek istediğini gördüm. Saniyeler içerisinde üzerime bir elbise, başıma bir eşarp atıp telefonumu ve kredi kartımı alıp evin kapısına koştum. Annem koştuğumu görüp “Kızım nolur gitme” dedi ağlayarak. Ben o kelimelerin annemin ağzından çıkışını, sesini ömrüm boyunca unutmayacağım. O ses o cümle hiç gitmeyecek kulaklarımdan. Aynadan babamın “Nereye lan” diyip önce mutfağa gittiğini gördüm. Bıçak alacağını anladım.
6. katta oturuyorduk, asansörü beklemeden ayakkabılarımın arkasına basıp yarım yamalak giyerek merdivenlere koştum ve 6 katı o şekilde koşarak indim. Boşluğa basıyor gibiydim, bacaklarımı hissetmiyordum, yukarıdan annemin “Dur yapma” diyerek çığlık atışlarını duyuyordum. Annemi öldürdü sandım. Ama o anın korkusu ve şokuyla geri dönemedim. Koşarak çıktım, taksi durağı vardı apartmanın önünde, taksiye bindim, nefes alamıyordum, bacaklarım, ellerim, tüm vücudum titriyordu. Taksiciye “Düz git abi” dedim ve bana dönüp “Bir şeyden kaçıyorsun belli, kapıları kitledim korkma” dedi.
Unutmayacağım, hiçbirini unutmayacağım… Amcamın evine gittim, kuzenim kapıyı açtı, ayakta duramıyordum, “Abimi annemi arayın, babam annemi öldürmüş olabilir” dedim. Aradılar, anneme bir şey yapmamış, bıçakla beni kovalamış ama yetişememiş. Akşam oldu, amcam ve yengem geldiler, “Korkma buraya gelemez” dediler. Babam otogara gittiğimi sanıp elinde bıçakla otogara gitmiş, beni aramış, öldürmek için… 5 gün amcamda kaldım. Bir lokma yemek yemedim stresten, sadece ağzım kuruyordu, sürekli su içiyordum.
Babam 2. gün amcamlarda olduğumu öğrendi ve sonraki 3 gün boyunca her akşam geleceğim, onu alacağım dedi. Yengem beni sürekli arkadaşlarının evlerine sakladı, bulamasın diye. Tanımadığım bir sürü insanın evine girdim, çıktım, öyle çaresizdim ki. Yengem evime gidip bana valiz yaptı, kıyafetlerimi biriktirdiğimiz paraları koydu, gizlice bana getirdi. 5 gün boyunca tüm akrabalar, babamı sakinleştirmeye çalıştılar, ama babam “Ya defolsun gitsin ya da dönsün unutsun o çocuğu” dedi. Ben sabırla bir onun bir bunun evine kaçarak bekledim, belki düzelir diye… Herkese “Yaklasaydım öldürecektim” demiş… Ve herkes bana “Amaannn baban o senin, ne öldürmesi korkutmak için yapmıştır” dedi, biliyor musunuz. Ben gözlerinde o nefreti gördüm, babam ağzıyla itiraf etti ama gene de kimse beni gerçekten öldüreceğini kabul etmedi.
5. gün, babam benim telefonumun numarasını bi şekilde bulup bana mesaj attı: “Geç olmadan dön, bir şey yapmayacağım, söz, unut onu dön, bizi perişan etme.” yazdı. Ben “Hayır, sen beni bugün değilse yarın öldüreceksin” dedim. Ve bana “Dön kızım, dönmezsen belki 2 ay, belki 2 sene sonra seni bulacağım ve son bir kez görüşeceğiz” dedi. Bu tehdit mesajından sonra benim için her şey bitti. Aradan günler geçmesine rağmen hala beni öldürmekle tehdit eden bir babayı ne için bekleyecektim ki? Uçak biletimi aldım ve arkama sağıma soluma baka baka havalimanına gittim.
Havalimanındaki güvenlikleri görünce ve 2. kapıdan geçtikten sonra, babamın artık beni bulamayacağı için öyle rahatladım ki. İnsan babası onu öldürmesin diye kaçar mı hiç? Ben kaçtım… İstanbul’a geldim ve hemen arkasından hastalandım, birkaç gün tedavi gördüm. Kendimi toparladıktan sonra işe başlayacaktım, ama psikolojim hiç iyi değildi, sürekli durup durup ağlıyordum. Hemen evlenmeyip biraz daha para biriktirip evlenecektim, ama babam kuzenimle bana bir haber gönderdi: “Hemen evlenmezse onu orada rahat bırakmam. 15 gün içerisinde ev tutup, evimizi kurup, nikah tarihi alıp evlendik.”
Sonrasında babam beni rahat bıraktı, ama yaptıklarının etkisi geçmedi tabii. 2 ay uyuyamadım. Her gözümü kapattığımda babamın beni kovalayışını görüyordum, o merdivenlerden koşuşumu tekrar yaşıyordum. Antidepresana başladım. 2 ay ilaçlarla uyudum, günlerimi geçirdim. Sonrasında kendimi iyi hissedip işe başladım. İşim uzun saatler sürdüğü için yorucu oluyordu, kendi kendime uyuyabilmeye başladım ve özel hayatım dışında başka stresler edinmek bana iyi geldi. İşe başladıktan sonra antidepresanı azaltarak bıraktım. Şu an kullanmıyorum, daha iyi hissediyorum.
Evden gittikten ve evlendikten 8 ay sonra açılmaya karar verdim. Zaten çok küçük yaşta bilinçsiz kapanmış ve uzun zamandır açılmak istiyordum. Uzun süre düşündükten sonra açıldım. Eşim saygı duydu.
2 hafta sonra akrabalardan biri babama açıldığımı söyleyip fotoğrafımı göstermiş. Babam o akşam defalarca kayınbabamı aradı. Kayınbabam telefonu açtığında babam “Siz şerefsiz misiniz, namussuz musunuz? Ben kızımı başı kapalı gönderdim, siz nasıl açmasına izin verirsiniz? Eğer başını geri kapattırmazsanız gerekeni yaparım” dedi. Arkasından kuzenim babamı “Sana ne!” demek için aradı ve babam ona şu cevabı verdi: “Ben onun oturduğu evin adresini biliyorum, eğer başını kapatmazsa o başörtüsünü ona kefen yapar giydiririm.”
Ve bir kez daha iliklerime kadar nefret ettim ondan. Aylarca neredeyim, nasılım, ne yaptım merak etmeyen babam, aylar sonra namus bekçiliğim için ayaklandı. Ben “Kime ne?” dedim ve hayatıma devam ettim. Dediğini yaparsa diye birkaç gün şaşkındım, korktum doğal olarak ama sonra kendime geldim. Dediğini yapacaksa bile, onun dediklerini yapıp baskısıyla kurallarıyla yaşayacağıma, kendi kararlarım ve özgürlüğüm ile ölürüm daha iyi. Et tırnaktan ayrılmaz olayına inanmıyorum artık. Babaymış, anneymiş, aileymiş hiç fark etmez, bana zararı olan herkesten ayrılır, koparım.
Bana yaşatılan hiçbir şeyi unutmayacağım, affetmeyeceğim. Ve bundan sonraki yaşamımda özgür yaşayıp, kararlarımı kimsenin sorgulamasına izin vermeyeceğim. Çünkü bu benim hayatım!