Sabah kalkıp başörtüyü saklamıştım

Herkese merhaba, ben de sizler gibiyim. Dinine düşkün bir ailede büyüyen, yazları Kur’an kurslarından ayrılmayan, ortaokul ve lisesini imam-hatip’te okutturulan bir kızım. Hiçbir zaman kendi başıma karar aldığımı hatırlamıyorum. Tüm okullarımı (üniversitem dahil) annem ve onun etkisiyle seçtim ya da zorunda bırakıldım. 6. sınıfa giderken başörtü takmaya başladım. Anlamını bilmeden hem de. Belki söyleselerdi istemezdim, belki de bu yüzden o yaştayken yaptılar bunu.

Annem “Yarın kapalı git,” dediğinde sabah kalkıp başörtüyü saklamıştım. Anlamını bilmesem de istemiyordum. Ama annem bulmuştu yerini. Her neyse, tüm yıllarım böyle geçti. Lise zamanlarımda açılmayı deli gibi arzuluyordum. Kendimi mutlu hissetmiyordum. Tesettüre uygun giyinen biri de değildim bu arada. Galiba küçük diye laf etmiyorlardı. Ne zaman ki üniversiteye geçtim; “Makyaj yapma, düzgün ört, düzgün şeyler giyin artık, etek giy.” gibi söylemler başladı. Hep kulakardı ettim.

Enerjisi aşırı yüksek bir insanımdır. Çoğu zaman mutlu görürler beni. Halbuki sırf bu sebepten günlerce okula gidemedim. Kusmalar yaşadım. Hastalandım. Ama sormadılar. Bekledim “Sorun ne?” diye sormalarını, sormadılar. Ah şimdi böyle bahsediyorum diye ailemle aramın inanılmaz kötü olduğunu düşünmeyin. Aramız çok iyi, bana güvenleri sonsuz. Mutlu (!) bir aileyiz.

İki sene önce annem kansere yakalandı ve ben tam o sıralar artık söyleyip açılacağımı, ne kıyafetleri alacağımı vs. planlıyordum hem de. Fakat olmadı, bu durum bizi yıktı ailecek. Tedavi süreci vs. derken çok yıprandık. Aradan bir sene geçti. Çok şükür annem iyileşti, artık son iki koruma ilacı kalmıştı ve kısa bir tatil için teyzemin yanına gitmişti. Ben de onun gelmesine bir gün kala babamla konuştum. Hala daha nasıl cesaret edebildim bilmiyorum. Anlattım, ağladım. “Bunun seni bu kadar yıprattığını bilmiyordum.” dedi. Sarıldı. Üzüldü. Ama yanımda olduğunu söyledi.

Sevinçten gece uyuyamamıştım. O gün okula yine kapalı gittim, anneme de söyleyip o şekilde açılacaktım. Gizli iş yapmaktan hiç hoşlanmazdım çünkü. Anneme söyledim geldiğinde, ağladı, sadece ağladı. “Ben sana öğretemedim, tüm suç benim.” gibi söylemlerle ağladı ve ben daha önce onu hiç böyle görmemiştim. Ki ben açık bir şekilde, saçlarım yapılı bir halde evden çıkmaya hazırken tekrar bunu yaptı. Dayanamadım, ya kanseri nüksederse, ya daha kötü olursa? Tüm suç benim olurdu. Bu vicdan azabıyla yaşayamazdım.

Başaramadım. Bütün dünyam yıkıldı. Evlenene kadar kurtuluş yok dedim ama bir adama bağlı kalma düşüncesi berbat bir his. Asla istemedim. Daha sonra bir fikir geldi aklıma. Yurtdışında okuma fikri! Evet bunu onlara kabullendirmek zor. Şu anda lisans 4. sınıfım, bu sene okulum bitiyor. Kendime süre verdim. 2027 yılında ben bu ülkede olmayacağım. İstediğim ülkede yüksek lisans yapıp hayatımı orda şekillendireceğim. Şu an bunun için çabalıyorum. Oraya gittiğimde direkt açılmayı planlıyorum. Her gün bunun hayali ile uyuyorum. Onlara da bahsettim. Destek vermediler ama benim kararlı olduğumu gördüler.

Şu an babam “2 sene de yüksek yaparsan, ohoo…” falan diye şakasına vuruyor. Annem oranının yemekleri bana dokunur mu (sağlıksal bir sebep yüzünden) diye doktoruma soruyor. Yani kabulleniyorlar. Ve ben bunu başaracağım. Buraya gelip artık ben istediğim ülkede istediğim şekilde yaşıyorum diye yazacağım. Şunu unutmayın, hiçbir zaman yalnız değilsiniz. En değerli kişi sizsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir