Küçük bir şehirde yaşıyorum. Ailem geniş, akrabalarımla yaşıyorum denebilir, aynı apartmanda yaşamanın laneti, hatırladığımdan beri ayrı geçirdiğimiz gün olmadı. Aile büyükleri de arada bizle kalırdı.
Çocukken yaşadıklarının tuhaflığını fark edemiyorsun sanırım, ben de uzun süre yanlış giden bir şeyler olduğunu fark edemedim o yüzden. Tüm çocukluğum belli bir partinin seçim şarkılarını dinleyerek, aşırı şiddet içerikli ve siyasi oyunlar oynayarak (ciddiyim bir çocuk neden 15 temmuzculuk oynar? neden tüm oyunların sonunda canavarlaştırdığı karşıt görüşlü biri tarafından vurulur ve ölür ve neden gezi olayları ve 28 Şubat bir çocuk oyunun parçası olur?) geçti. Erkek kuzenlerime dokunmam, onlarla el sıkışmam bile yasaktı, bunun yanlış şeylere yol açacağından korkuyorlardı çünkü. Oyunlarda birbirimizi öldürüyorduk ama dokunmuyorduk.
Okulda da durum pek değişmiyordu. Üçüncü, dördüncü sınıftayken sadece ailesinin siyasi görüşünü bildiğimiz kişilerle arkadaş oluyordum ve biz bu arkadaşlarla oyun oynamazdık, oturur sohbet yapardık (sohbet etmek anlamında değil, baya zikirli falan sohbet işte), namaz kılardık bilmem ne. Akrabalar ve okuldaki ‘bize’ benzeyen arkadaşlardan oluşan fanusun içinde uzun bir süre geçirdim, derneklere, sohbetlere gittim falan. Bu etrafımdaki yetişkinlerce onaylanma durumu bağımlılık yapıcıydı aslında, büyük dayım bir daha onun yanında kısa pantolon giyersem kötü olacağı konusunda beni uyardığında o kadar da garipsemedim o yüzden başta.
Yaş aldıkça, başkalarının bizim gibi yaşamadığını ve başka kız çocuklarının aslında hâlâ kısa kollu giyebildiklerini gördükçe anlamaya başladım. Bana kısa kollu yasaktı, tıpkı açık giyinen bebeklerle oynamak gibi. Kuran kursuna gidersin ayrı nefret (ojeli tırnaklarla ölünce böcekler önce o tırnakları yiyeceklerdi, çok acıyacaktı ama o bize yardım etmeyecekti), üstelik her yaz da gitmek zorundasın. Kız çocuğu olduğun için gördüğün muamele apayrı, kadını insan sayan yok zaten. İzlemen için zorladıkları şeyler, okuman için zorladıkları kitaplar, okumandan rahatsız olup atmanı talep ettikleri kitaplar, sana biçilen rolü benimsemen için yaptıkları baskı hepsi ayrı yerden gelmeye başlayınca bunaldım. Onların istediklerini okumak, izlemek istemiyordum, başka şeyleri seviyordum, bundan da utandım bir süre, ergenlikten dolayıydı çünkü, asi olmak için yaptığım saçmalıklardı, yoksa kim neden o daracık, aman dışarıyı görmeyelim diye yüzeyi sıvanmış renksiz fanustan çıkmak istesin ki?
Gizlice okuduklarımla, izlediklerimle tanıştım feminizm ve bir sürü başka şeyle, yanlış giden şeyi seçmeye, rahatsız olmaya başladım, rahatsız oldukça daha fazla okudum, başka kadınlarla konuştum, benzer şeyler yaşayanlar vardı, deneyimi bambaşka bir açıdan berbat olanlar vardı. Fanustan ayrılmaya çabaladıkça sivrildim, daha fazla derneğe, daha fazla sohbete gönderildim, o yerlerde de sirk ucubesi muamelesi gördüm, onlardan farklı yaptığın bir şeyler varsa parmakla gösterilip taşa tutulmaya müstahaktın çünkü. Kendilerine benzemeyen her şeyden nefret ediyorlardı, liste o kadar uzundu ki hepsinden nefret edebilmek için hepsini aklında tutman gerekiyordu ki bana mümkün gelmiyordu bu.
İlgi duyduğum cinsin karşı cins olmadığını fark edince işler daha da sarpa sardı, nefret ettiğimiz en büyük grup, günah keçimiz buydu çünkü. Lut kavmini anmadan günümüz geçmiyor gibi bir şeydi o yerlerde, kendimden nefret ettim. Utanç çok ağırdı, yüzüm kızarıyordu, onlar lanetli kavimden bahsederken başımı kaldıramıyordum. İçim çürümüş gibi, çürük kokusu yayılacak da anlayacaklar gibi geliyordu, çok korkuyordum.
Şimdi hâlâ bu fanusun içinden çıkabilmiş değilim, zihnen çıksam da fiziksel olarak orada, yanarak ölmemi dileyecek bir yığın kişinin ortasındayım, çok zorlanıyorum, çıkmak istiyorum.