16 yaşındayım. Beş buçuk senedir yaşamıyorum. İmam Hatip’te okuyorum. Annem din öğretmeni, babam ise aşırı dindar. Babamın dindarlığı ailesinden geliyor aslında. Buna dindarlık değil yobazlık desek daha doğru olur çünkü amcamlar kendi kızlarının evde bile açık dolaşmalarına izin vermiyor. Evde bile etek giymek zorundalar. Bana da karıştıkları oluyor. Aslında şehir dışında yaşıyorlar ama oradan buraya yetiyorlar işte. Ailem o kadar dindar ki şimdi anlatacağım zaten ve size şunu söyleyeyim, ben 5 Eylül’de başardım. İnanın ben başardıysam herkes başarabilir.
Anlatmaya başlıyorum. Ben 5. sınıfın ilk günü kapandım. Kesinlikle ailem zorlamadı. Hatta annem dedi ki “Kızım daha çok erken hevesini al.” ama hiçbir zaman söz dinleyen bir tip olmadım. Hep kafamın dikine gittim ve kapandım. Çocuktum daha. Fazla sorgulamıyordum. 8. sınıfta sorgulamalarım başladı. Hep bunu İmam Hatip’e gitmeye bağladım ama sonrasında bundan daha büyük problemimin olduğunu fark ettim. Kapalı olmak…
O zamanlar kafam çok karışıktı, bu yüzden aileme açılamadım. 9. sınıfta her şey daha ağır daha zor gelmeye başladı. 9. sınıfın yaz tatilinde köye gittik. Köyden eve dönünce söyleyecektim artık sonucu ne olursa olsun çünkü dayanamıyordum artık. 10 gün kaldık ama 10 yıl gibi geçti. Eve geldik nihayet. Babamın evde olmadığı bir vakit aldım annemi karşıma ve konuştum. Bana demediğini bırakmadı. Az çok tahmin edersiniz. Bağırdı çağırdı ve ağladı. Sanki adam öldürmüştüm ya da büyük bir suç işlemiştim. Annemin üzüldüğünü görünce bunun bir anlık heves olduğunu söyleyip konuyu kapatmıştım. Ve fark ettim ki ben daha çok üzülüyorum. Kendime şey demeye başladım “O sadece birkaç ay üzülecek ben ise ömrümün sonuna kadar böyle yaşayacağım.”
Kuzenim bu sene İstanbul’a taşınacaktı ve onunla birlikte yapacaktık bu işi. Artık öyle bir raddeye gelmiştim ki keşke kafamda başörtü takmama engel olacak bir hastalığım çıksa da takmak zorunda kalmasam diye dua ediyordum. Her başörtü taktığımda sanki intihar ipimi boynuma doluyormuşum gibi hissediyordum.
10. sınıfın yaz tatili. Her şey o kadar zorlaşmıştı ki benim için. Bir gece şapkayla dışarı çıktım ve eve girmeden önce binada başımı açtım tepkilerini ölçmek için. Kardeşim ispiyonladı hemen. Babam beni içeri çağırdı. Geldim yanına ve bana açık çıkıp çıkmadığımı sordu. Ben de dalga geçer bir tavırla “Yoo.” dedim. Odama gelip beni dövdü. Daha sonra içeriye tekrar gidip kardeşime dedi ki “Bir daha açık çıktığını görürsen al sopayı vur.” İnanabiliyor musunuz? Başardım ben… Başardım. Ben başardım…
Beynimden çıkmıyor bu sözler. Bir ay sonra babam köye gitti. Evde annem ve kardeşim kaldı. Ben zaten yaşamıyorum. Evden kapalı çıkıp dışarıda başımı açmaya başladım. Hiç garip hissetmedim… İlk gün bile. Çünkü olmak istediğim gibiydim. Kapalıyken daha garip hissediyordum. Ama bu iki kişi olmak da beni yormaya başlamıştı. Annem anlamış açık çıktığımı. Geldi yanıma, dedi ki “Seni takip mi edeyim?” beni psikoloğa götürmeyi bile teklif etti.
En sonunda dedim ki “Hümeyra hazır baban yokken bitir şu işi.” mektup yazdım. Tam iki sayfa. Tüm içimden geçenleri yazdım. Mektubu tezgahın üzerine bırakıp evden çıktım. Kapalı bir şekilde çıktım ama açık bir şekilde döndüm… Eve asla tek başıma dönemezdim bu yüzden kuzenimle birlikte döndük. Annemin bana dediği tek şey “Çok güzel planlamışsın aferin sana.” sonra da “Bu başörtüyü takmak için zamanında ne savaşlar verdi kadınlar.” dedi. Yüzüme bile bakmadı o gün daha. Ve aynı gün tekrar açık çıktım dışarı alıştırmak için. Sadece ağladı. Onu ağlarken görmeye dayanamıyordum ama hep kendime şunu dedim “Eğer böyle devam ederse sen ondan daha çok ağlayacaksın.” Ertesi gün giyimime karışmaya başladı. Alışması için sesimi çıkartmadım. Daha babamın haberi yoktu. Tayt giydiğim için taytlarımı çöpe attığını söyledi ama bugün sakladığını gördüm ve sakladığı yerden birini aldım. Akşam babama söyledi. Babam demiş ki “Telefonunu elinden al okula gönderme ölseydi daha iyiydi.” ve numaramı silmiş. İnanın hiç korkmuyorum. Öldürse bile bir şey hissetmem. Çünkü ölmenin nasıl bir şey olduğunu gördüm. Babam hala gelmedi. Gelince de istediği kadar fiziksel ya da psikolojik baskı uygulasın boyun eğmeyeceğim.
Arkadaşlar tekrar söylüyorum, ben başardıysam herkes başarabilir. Sen bile. Saçlarınızın rüzgarda uçması o kadar güzel bir şey ki… Kelimelerle anlatamam inanın bana. Sanki yıllarca suçsuz yere hapiste yatmışsınız da yıllar sonra serbest bırakılıyor gibi. Ertelemeyin güzel kızlarım. Erteledikçe inanın daha zor oluyor. Özgürlüğünüz için herkesi karşınıza alın. Kimseye boyun eğmeyin. Mutluluğunuzu istemeyen her insanı çıkartın hayatınızdan. Dışarı çıkarken ilk defa isteyerek çıkıyorum. Çok isterim sizin de böyle olmanızı. Şimdi üşenmeyin ve gelin yorumlarda buluşalım. Yüzümdeki gülümsemeyi ve mutluluktan ağlamayı asla durduramıyorum. Çünkü başardım… Ve inanın siz de başaracaksınız. Saçlarınızın rüzgarda savrulması dileklerimle…
(Görsel: Yang Cao)
“Sanki yıllarca suçsuz yere hapiste yatmışsınız da yıllar sonra serbest bırakılıyor gibi.” için 6 yanıt
@mortelle_666 instagram hesabım bana yazar mısın lütfen
Ben de başarsım. Tebrik ederim. Çok sevindim senin için. Açık çıktığım ilk gün ayaklarım yere basmıyordu heyecandan. Bu duygu herşeye değiyor.
Bana da yazmanı ve hislerini dinlemeyi çok isterim. @sum.victor
tam olarak aynı yaşta kapanmışız aynı şekilde sırf inat ettiğim için. umarım bende başarabilirim, umarım ailem güzel karşılar.
Ya ne güzel insansın sen. Tebrikler
Seni seviyorum hümeyram