Çocukluğum içimde bir yara olarak kalacak ama kimse kardeşlerime dokunamayacak.

Merhabalar.

Ben 17 yaşında bir lise 3. sınıf öğrencisiyim. Yaşadıklarımı yazmak istiyorum çünkü ne olursa olsun hiçbir zaman hiçbir şekilde umutlarınızı kaybetmemenizi istiyorum. Unutmayın ki her şeye, herkese rağmen her karanlığın içinden bir aydınlık çıkabilir, mühim olan ona tutunabilmektir. Ve kendi kendinize bile ‘umut’ yaratabiliyor olmanızdır.


Bana yapılan baskılar çok küçükken başladı. Önce çocukluğumu daha sonra da umutlarımı öldürmeye çalıştılar. Her şey 7-8 yaşlarındayken başladı. Önce “Büyüdün artık, çocuk değilsin, oyun oynama artık.” söylemleri ile beni büyütmeye, olgunlaştırmaya çalıştılar. Belli bir süre sonra artık dayanamayıp onların istedikleri şekilde davranmaya başladım. Ama bitmek bilmedi. Sonra “Ne zaman kapanacaksın? ” demeye başladılar. Ben ise 11 yaşında kapandım. Ortaokulu hiç istemememe rağmen 4 sene İmam Hatip’te ve kapalı bir şekilde okudum. Sonrasında psikolojik olarak baya çöküntüye girdim. Kendime bir uğraş arıyordum, bu süreçte yanımda da kimse yoktu ve çok zor atlattım.


İnsanın kendini yalnız hissetmesi kadar kötü bir duygunun olmadığını düşünüyorum. Keşke sadece ailemle sınırlı kalsaydı. Okulda da baskılar başladı, müdür zorunlu başörtüsü takma kuralı getirdi, öğretmenler zorla namaz kıldırmaya çalıştı. Tahmin edersiniz ki İmam Hatip okullarında din dersleri çok ağırlıklı ve sıkıydı. Sistematik bir şekilde alttan alttan öğrenciler, din dışındaki her şeyin kötü olduğuna inandırılıyor gözlemlediğim kadarıyla.


Sonra bir kitapla tanıştım, hani demiştim ya umudunuzu kaybetmeyin, kendi kendinize de olsa ‘umut’ var edin diye. Benim umudum ise “kitaplar” oldu, bir kitap okuduktan sonra dünyam değişti. Bir kitaptan sonra hep okudum, okudum, daha çok okudum. Sonunda bazı şeylerin farkına vardım, iyi ki de varmışım. Hep okudum. Farklı farklı kitapları okudum. Artık içgüdüsel olarak neler yapmam gerektiğimi düşünmeye başladım. “Neden kendim dışımda herkes benim hayatımla, geleceğimle ilgili kararlar alıyor?” dedim. Ve en önemlisi “Ben neden hiçbir şey yapmıyorum?” dedim. Bu iki soruyu çok düşündüm. En son “Artık her şeye, herkese dur demenin vakti geldi, hayatının iplerini eline almanın vakti geldi.” dedim.


Önce düşüncelerimi dile getirmeye başladım, saklamadım. Yanlışa yanlış, doğruya doğru dedim. Tabii annem -bu arada anneme çok teşekkür ederim belli bir süre sonra annem hep yanımda arkamda dimdik durdu- ergenlik çağı diyerek geçti ama babam anladı, “Sen bize inanmıyor musun?” gibi söylemlerle her fırsatta iğnelemeye ve psikolojik şiddete başvurdu. Ki hala da devam ediyor. Neyden kaynaklı bilmiyorum ama öyle bir cesaret doğmuştu ki içime, kendime “Tek çıkış yolu bu” dedim.


Ortaokulun 7. sınıfında başörtüyü çıkardım. Hep uzun giymeye zorlandım ve ben bundan hiç hoşlanmazdım, yavaş yavaş kendi istediğim gibi giyinmeye başladım. Tanrı’yı çok sorguladım, çok isyan ettim, “Neden ben?” diye de çok sordum. Sonra bir gün evde bir tartışma çıktı din ile alakalı, ben kendimi tutamadım, “Din insanları köleleştirmekten başka hiçbir şey yapmıyor.” dedim. Baya sağlam bir dayak yedim babamdan, 1-2 gün kendime gelemedim, okula gitmedim. Annem işte burada yanımda olmaya, beni karşısına alıp konuşmaya başladı ama annem de babamın gölgesi altındaydı bu yüzden de pek bir şey yapamadı.


Daha sonra liseye geçtim, geçtiğim gibi bir yere gitmem kısıtlandı. Evden okula, başka hiçbir yere gidemiyordum. 10. sınıfta biriyle tanıştım, kendisi benim kitaplardan sonra gelen ikinci umudum ve hayalim. Konuştuk, şimdi ise sevgiliyiz ve bu konuda her zaman arkamda ve hep yoldaşımdır. Annem biliyor, babam ise bilmiyor. Ben insanları çok çabuk affeden bir insanımdır ama aynı zamanda da kin tuttum mu ömür boyu sönmez kinim. Babamı hayatımdan sildim, 1 yıldır küsüz, aynı evde iki yabancıyız. Babama olan sevgim içimdeki kız çocuğuna aittir, bana değil. Ben hayatımda bana bu kadar çok şey yaşatan bir adamı hiçbir zaman affetmeyeceğim, ne olursa olsun.


Anlatmak isteyip de anlatmadığım çok şey var ama benim burada bunu yazma sebebim, umudunuzu kaybetmeyin kadınlar ve erkekler. Ne olursa olsun her kötü şeye inat pozitif olun, bir umuda tutunun, o bitti mi başka bir şeye tutunun ama umut etmekten vazgeçmeyin. Ben çok umut ettim, kimisi söndü ve içimde mazide saklı kaldı, kimileri de hala sönük de olsa yanıyor, ben yakıyorum çünkü ben vazgeçmedim ve vazgeçmeyeceğim de. Benim vazgeçtiğim gün kalbimin atmayı bıraktığı gündür.


Şimdi hayatımın iplerini büyük çoğunlukla elime almayı başardım ve tümünü de alacağımı biliyorum. Beni bu süreçte en çok yıkan hayatımın en güzel çağlarında ve yaşlarında sürekli bir çatışma ve savaş içerisinde olmak. Ama yıpranmama değiyor mu, evet değiyor. Şimdi daha mutlu, daha özgür ve daha aktif bir insanım. Hala okumaya devam ediyorum, her daim de okuyacağım. Şimdiki umudum ise okuyup annemi ve kardeşlerimi o adamdan kurtarmak ve çok az kaldı. Belki benim çocukluğum içimde bir yara olarak kalacak ama kardeşlerimin arkasında ablaları var olduğu sürece kimse benim kardeşlerime dokunamayacak ve ben onlar için de umut ediyorum, çabalıyorum, çabalamaya da devam edeceğim. Hayat kimine çok güzel, kimine ise sürekli bir zorluk. Dünyanızı ve yaşantınızı değiştirmek sizin elinizde, ne olursunuz umut edin, çabalayın ve bırakmayın, istediğiniz şey olana kadar bırakmayın. Sizleri belki tanımıyorum ama sağlıcakla, umutla ve sevgiyle kalın. Hoşça kalın.

(Görsel: Lidia Tomashevskaya)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir