Merhabalar,
21 yaşında bir psikoloji öğrencisiyim. Çok erken konuşmaya ve yürümeye başlayan ben, 2,5 yaşındayken erkek kardeşimin olmasıyla aniden çok durgun bir çocuk oldum ve bedenimin verdiği anlayamadığım tepkiler yüzünden 7 yaşında psikoloğa gittim. O gün o insanlardan çok etkilendim ve ileride -o zaman onları hemşire zannediyordum- hemşire olmaya karar verdim. Büyüyüp üniversite sınavı zamanı gelene dek aklımdan hiç silinmediler çünkü onlar etrafımda ilk kez ihmal edildiğime dair çıkarımlarda bulunan ve beni anlayan insanlar olmuşlardı. İlerleyen yıllarda aramda neredeyse yarım asır yaş farkı bulunan annem ve babamın, çevremin, abi ve ablalarımın değişen ben’e rağmen beni hala anlamıyor oluşları da benim o psikologları hiç unutmamamı sağladı. Yıllarca verdiğim tüm çabaya rağmen beni kabul ettiklerini düşünmedim hiç, başörtüsü de çabalarımdan biriydi.
Daha dokuz yaşındayken bana karşı hep daha ılımlı olan babam tarafından kapanma önerisine sık sık maruz kalır oldum, öyle ki bu öneriyi geçti benim için. Duyduğum an ortamdan kaçar olmuştum. 12 yaşına bastığımda artık bir 6. sınıf öğrencisiydim ve ergenlik ya da onların deyişiyle ‘buluğ’ -hala nefret ederim bu tabirden- dönemine yaklaşmış biri olarak kapanmam gerekiyordu. Okulum evimizin hemen karşısındaydı, kıştı. Sabah tekrar kapanmamı söylediklerinde balkona koştum okuluma baktım önce, daha sonra okula gitmek için hazırlanmaya koyuldum, rahattım, orada saçlarımı tararken baharda bu saçları boneyle örteceğim aklıma gelince gözlerim doldu. Hâlâ nedendir bilmem, bu anı hatırladıkça tekrar yaşıyormuşçasına hissederim o üzerime basılıyormuş hissini. O zamanki en yakın arkadaşım o kış kapandı, çalışkan bir öğrenciydim, ailem beni dershaneye kaydetsin istedim, “Biz de senden bir şey istiyoruz.” dediler ve bu konu tekrar açıldı. Arkadaşımın da kapanmasıyla daha çok gündeme gelir olmuştu zaten, zamanla başka arkadaşlarım da kapanınca ben de o bahar kapandım. Sözde kendi isteğimle kapandım zannediyordum ama şu an dönüp bakınca bu sadece beni kabul etmeleri ve ilgilenmeleri için küçücük yaşta attığım kocaman bir zorunda bırakılmış adımmış. Daha sonra onlar da sözlerinde durup beni bir dershaneye kaydettiler ama oradaki arkadaşlarım bana çok büyükmüşüm gibi davranıyorlardı çünkü aralarında tek kapalı bendim. Evden çıkıp dershaneye giderken, okula giderken hep hızlı hızlı gideyim diyordum, utanıyordum galiba ama tabii o zaman sorulsa başörtüden olduğunun ben bile farkında değildim. Hala da onun etkisi sanırım, kendimi yoracak kadar hızlı yürürüm. Pantolon giyerdim değişik bakarlardı, zamanla giyemez oldum. Gözlerime sürdüğüm bir tek siyah kalem en ağır sözleri duymama sebep oldu, yapmadım zamanla. Evin içinde hatta balkonda dahi başımı örttürmeye çalıştılar ki bu, yaz ayları dayanılmaz bir işkenceden öte bir şey olmadı. Tenim güneşe ve sıcağa karşı hassastı, bu aynı zamanda ruh halimi de etkiliyordu ama bunu anlatmama rağmen baskılarından taviz vermediler. Zihinsel olarak hiçbir zaman uyuşmamıştık zaten, aramızda duygusal bir bağlılık olduğunu da düşünmüyordum, bir de ergenliğin verdiği depresif ruh haliyle bunları düşüne düşüne çok ağladığım ve yıprandığım oldu. Git gide bir şeylere çözüm buluyordum ama konu kendime geldi mi sanki bir şeyler engelliyordu ışığımın bana ulaşmasını.
17 yaşındayken tekrar psikiyatriste gittim, antidepresanlar almaya başladım. Ama o dönem benim için en büyük antidepresan o psikiyatristi görüp kendi kendimi motive etmem oldu. Çok çalıştım, ilk senemde istediğim bölümü kazandım. O yıl ders çalıştığım odaya kapandım, ders çalışmadığım zaman kitap okudum. Zaten düşünce dünyamın oluşmasında ve başörtümü çıkarırkenki cesareti kazanmamda hep çok sevdiğim kitapların rolü olduğunu düşünüyorum. Tabii bunlar kolay oluşmadı çünkü başörtüsünü çıkarırken sorun yaşayan birçok kızın sahip olduğu gibi benim de sorunlu ve tutucu bir ailem vardı. Ve onlardan uzaklaştığımda yeni bir ortama uyum sağlamadan önce, üniversitenin ilk yılında ancak dinlenebildim.
Dini sorgulamalar başlamıştı fakat bunu henüz dile getirerek somutlaştıracak kadar hem emin hem de yeterince cesaretli değildim. Üniversitemi çok da gelişmiş olmayan bir şehirde okuyor olmama rağmen, üniversitenin daha çok insanla muhatap olmayı gerektiriyor oluşu, bölümüm üzerine okuduğum kitaplar, gözlemlerim, bana ait düşünceleri oluşturmaya başlamam, din adı altında asla mantıklı olduğunu düşünmeyeceğim eylemler; düşündüklerimi kendime açıklayacak ve başkalarına savunacak kadar cesaretli kıldı beni. Zaten açılmayı düşünen arkadaşlarıma; bunun zor bir süreç olduğunu, neden bu zorluğa katlandıklarını öncelikle kendilerine açıklayabilmelerini öneriyorum. Üniversite ikinci sınıfa doğru ben açılmak istediğimi aileme söyledim, gerçi annem çok önceden beri bana kızdığı her şeyde -heves ederek yaptığım şeyler- “Sen açılırsın bile” diyerek, belki de beni bu şekilde koşulluyordu, beni aşağılamaya çalışıyordu.
Yaklaşık iki yıllık bir tartışma sürecinden sonra -ki bu ara yavaş yavaş açılmaya başladım, kıyafetlerim kısaldı, makyajım arttı, şalımı farklı ve saçım görünecek şekilde bağlamaya başladım, hatta artık sadece bandana bağlıyordum- en son oturup ne derlerse desinler açılacağımı onlara söyledim. Başörtüyle yapamayacağımı, baskının insan üzerindeki etkilerini kendim dışındaki örnekler üzerinden anlatmaya çalıştım ve sonra konuyu başörtüye bağladım. Daha sonra kış tatili bitip ikinci dönem okula dönerken açıldım. Bu süreçte çok tartıştık, asla da razı olmadılar, hala ara ara dile getiriyorlar. Fakat onlara asla saygısızlık yapmadım -kendi değerlerime göre-, her zaman yanlarında olmaya ve onları olabildiğince incitmemeye çalıştım. Çünkü bence çok az şey bir insanın kalbini kırmaya sebep olabilir ve bu başörtü meselesi onları kırmama sebep olacak kadar da büyük bir şey değil.
Zamanla onlara karşı iyi olduğumu fark ettiler ve beni kırmamak adına artık çok az dile getirir oldular bu konuyu. Söyleyeceğim en önemli şey şu canlarım, özgüvenli olun ama öyle basit şeylere indirgemeyin özgüven dediğimiz şeyi. Mesela dik durmak, gülebilmek, güzel giyinmek değildir özgüven. Adı üzerinde, öz’de olabilir bu, kendinizi geliştirin, okuyun, düşünün, yaşadığınız şeylerin değil onlardan çıkardığınız sonuçların önemli olduğunu bilin ve en önemlisi kararlı olun, iyi bir insan olmak zorunda değilsiniz fakat insanlar hakkında farkındalık geliştirin, bunlar sizi zihnen tazelemiş olacak, ne kadar değiştiğinizi fark edebileceksiniz. Açılma kararını alabilecek düzeye gelmişseniz kendinizi de tanımaya başlamışsınızdır, bunu değerlendirin, kendinizi de sevin, kendiniz için geldiniz bu hayata, bunu da asla unutmayın. İyi olacağım diye kendinizden ödün vermeye çalışmayın, iyi olmayan kötüdür diye bir şey yok, nötr olabilirsiniz ve bu, hayatın getireceği olumsuz bir çok yaşantının etkisini en aza indirmenizi sağlayabilir. Özgüvenle saçlarınızı savurarak güzel bir hayata başlayabilme cesareti göstermeniz dileğimle, yolunuz açık olsun…
(Görsel: Kathrin Honesta)
“Başörtümü çıkarırkenki cesareti kazanmamda hep çok sevdiğim kitapların rolü olduğunu düşünüyorum.” için bir yanıt
abla o kitapların adlarını söyler misin rica etsem 16 yaşındayım ama aile baskısıyla kapandım o kadar boğucu oluyor ki anlatamam 18 yaşıma geldiğimde kendi kararlarımı verebilceğimden açılacağım