Merhabalar. Bu sayfayı bir erkek olarak takip ediyor ve yazılan tüm mektupları okuyorum. Şu ana kadar okuduğum herhangi bir mektubu bir erkeğin yazdığını görmedim ya da belki ben denk gelmedim. Bu, erkekler el bebek gül bebek yaşıyorlar demek değil; en azından ben öyle değilim. Tabii ki insanımızın kızlara bakış açısı daha farklı ama bizim ailemizde bana da aynı şekilde davranılıyor. Kot pantolon ve tişört giymem yasak, şayet giyersem psikolojik şiddet görürüm ve bundan çok korkuyorum. Psikolojimin yerinde olduğu söylenemez, berbat bir haldeyim. Kim sebep oldu derseniz; çok değerli annem ve babam sağ olsunlar… Söylemesi dile kolay gelse de meşakkatli bir ortamdır aile.
Gelgelelim neler çektiğime… Her şey 11 yaşında annemin bana “Falanın oğlu namaz kılıyor, sen niye kılmıyorsun?” demesiyle başladı. Namaz kılmak kötüdür gibi bir şey demiyorum ama keşke annem bana namazı, önemini anlatarak tavsiye etseydi. Neyse, o günden sonra namazlarımı hiç aksatmadan kıldım. Camiye de gitmeye başladım. Hatta koskoca köyde ve 90 kişilik camide sadece imam ve 12 yaşındaki ben namaz kılıyorduk. Camiye gittiğim sırada imamdan Kur’an dersi alıyordum. Köyümüzde okul olmadığı için ortaöğretimimi yatılı bir okulda okudum. 8. sınıf bitmek üzereyken babam “Oğlum seni medreseye göndereyim mi? İmam senin çok zeki olduğunu söylüyor” deyince, o zamanki baba aşkıyla “Sen nasıl istersen baba, sen bilirsin” dedim. Ne kadar belirgin bir tesadüf değil mi, herkesin doğduğu evdeki ebeveynlerinin dinine inanması… Ve bu dinin en doğru din olduğunu sanması. Daha karneleri almadan ben, babam ve imam atladık arabaya; imamın arkadaşının medresesine yol aldık. Şimdi dua ediyorum da keşke o gün arabaya bir kamyon çarpsaydı, ben orada parça pincik olsaydım.
Medresede geçirdiğim 1 yıldan sonra pişman oldum, eve dönüp okul okumak istedim ama ailemden korktuğum için gidemedim. Okulda derslerim çok iyiydi bu arada. Hatta babamın anlattığına göre öğretmenim babamı arayıp “Oğlunuzu hangi liseye gönderdiniz?” diye sormuş, babamın “Onu medreseye yolladım” demesiyle de telefonun babamın suratına kapanması bir olmuş. Medreseye istemeyerek de olsa alıştım. Bu arada bizim hoca beni pek sevmezdi, sebebi ona bazı sorular sormamdı. Sorularıma hem cevap vermezdi hem de “Sen nasıl sorular soruyorsun, senin imanın zayıf, sen ateistlerle mi takılıyorsun?” derdi. Sorularıma cevap vermeyip bir de üstüne kendisini haklı çıkarmanın en iyi yoluydu bu.
En iyi arkadaşım, ona “Keşke okul okusaydım, Türkçe Arapçadan iyidir.” dediğim için beni hocaya şikâyet etti ve böylece medreseden kovuldum. Aynı arkadaşım sarık ve cübbe ile sinemadayken çarşaflı sevgilisiyle seviştiği için sinemadan çıkarılmış birisi; bunu kendi ağzıyla söyledi, belki inanmayanınız olabilir. Neyse, bu beni ilgilendirmez, isteyen istediğini yapar.
Günde 2 saatten fazla derste kalıyorduk diz üstü oturarak; bu dersimizin 1 saat 45 dakikası siyaset aşılama, 25 dakikası Arapça grameriydi. “Hey be insafsız, sen rahat oturuyorsun, sana hava hoş; ya biz ne yapalım!” O kadar ki derste ayağıma kramp girmişliği var. Çok fena oldum, acı çekiyorum; hoca “Ne oldu Emrullah, sıkıldın mı?” diyor. “Yok, vahiy geldi de o yüzden böyle yerimde duramıyorum” diyesim geldi de diyemedim. Hoca; Atatürk’e, AKP hariç bütün siyasi partilere, okullara düşmandı. “Okullar zina yuvasıdır.” derdi. Ama ne yaptı, kızını bir öğretmene verdi. Çünkü onun kızının iyi yaşaması lazımdı, ekonomik sıkıntı çekmemesi lazımdı. Çünkü onlar din tüccarlığından servetler elde eden insanlardı. Biz ne yapıyorduk; ‘Hocadır; yanlış yapmaz, peygamberlerin varisleridir, ne diyorsa doğrudur’ diyorduk. “Çünkü biz körü körüne aileden gelme bir inançla yaşıyorduk.”
Bunları ne kadar anlatsam bitmez; kimseyi de sıkmak istemediğimden ablamdan ve eski kız arkadaşımdan da biraz bahsedip konuyu kapatayım, belki ara sıra yazarım devamını. Kız arkadaşım da medrese okumuş birisi, şimdi onun ağzından anlatayım yaşadıklarını:
“Telefon yasak olduğundan kursa gittiğimiz zaman çantalarımız didik didik aranırdı, şüphelendikleri kişilerin çantaları da herkesin ortasında tüm kişisel eşyalarıyla birlikte yere boca edilirdi. İki hafta dayandım, ondan sonra kendi isteğimle gittiğim kurstan eve döndüm. Ailem karşı çıktığı halde kendi isteğimle çarşafa girdim. Sonra önce çarşaftan çıktım, ardından tamamıyla açıldım ve başörtüsünü çıkardım.”
Eğer onunla hala konuşuyor olsaydım ona bu sayfayı kesinlikle önerirdim, bir gün denk gelir umarım.
Ablam, bahtsız ablam; onun yaşadıklarını Allah taşa yaşatsaydı taş toz duman olurdu. Benden bir yaş büyük olan 23 yaşındaki ablam; komşumuzun 30 yaşındaki bir kez evlenmiş ve bir kez de nişan atmış, medrese okumuş ama işsiz olan oğluyla evlendi. Babam “Benim hatırım için evlen” dediği için evlendi. Ablamın eşinin önceki eşinden boşanma sebebi ise kadının çocuğu olmamasıymış. Kardeşlerim yanlış da olsa anne baba sözü dinler. Annem ve babam, kendi kızlarının da çocuk sahibi olamama ve bir sene sonra kapıya bırakılma ihtimaline sahip olduğunu akıl edemedi galiba. Ablam bir gün tek başına misafirliğe eve geldi; iki-üç gün kaldı, ne arayan var ne soran. Sorduğumuzda “Kaynanam ile tartıştım” dedi. Babam, o üstün zekâlı babam, her şeyi bilen babam, körü körüne bağlandığı dini uğruna her şeyi yapan babam damadını arayıp özür diledikten sonra “Gelip eşini al” dedi. Bahtsız ablam, o bahtsız ablam dövülerek gönderildi kocasının evine. Kocası geldi, “Sen annemin her dediğini yapmak zorundasın, nasıl ona karşı çıkarsın? Öyle bir şey yaparsan gelme evime” sözleriyle kocasının evine abim tarafından dövülerek gönderildi. Çünkü bizim ailede boşanmak şerefsizliktir… Şimdi ‘Sen ne yapıyordun aptal herif?’ diyeceksiniz. Ben de başka bir odada elimden bir şey gelmediği için ağlıyordum. Eğer gidip karşı çıksaydım beni evden kovarlardı. Abim akıllanmış olacak ki döverek gönderdiği ablam için babama “Niye verdin o zaman?” diye sordu. Babam ise dinin vermiş olduğu cahillikten olacak ki “Kader” dedi. Kader, yani bunu ablama babamın Allah’ı yapıyor. Çünkü benim bildiğim Allah bize irade vermiş, akıl vermiş, ne yapacağımızı bize bırakmış. O gün sabaha kadar babamın yanlış bildiği Allah’ına küfür ettim. Benim Allah’ım ablama sabır versin.
Şimdi 23 yaşındayım ve İlahiyat okuyorum, sizi şaşırtmasın. Medrese okuduğum yıllarda Twitter’da ‘medreseli ateist’ diye bir kullanıcı adı görmüştüm. Çok şaşırmış ve böyle bir şey mümkün olabilir mi diye düşünmüştüm. Yanlış düşünmüşüm, olabiliyormuş. Nisan ayında askere gideceğim, uzman olmak için başvuru yapacağım. Ailem buna karşı ama onları dinlememek belki bu sefer benim için iyi olacak çünkü gerçekten ölmek istiyorum. Ölmek istiyorum ama bunu intiharla yapamam çünkü intihar etmekten çok korkuyorum. O yüzden belki askerde şehit olurum ve vatan için can veririm düşüncesi var bende.
Son olarak, bugün medrese okuyan bir arkadaşımı beni uzun zamandır aramadığı için aradım. “Ne oldu, niye aramıyorsun çoktandır?” dedim. Hocası benim için “Onun itikadı bozuk, onunla takılma.” demiş. İtikadım niye bozuk, onu da kısaca atlatayım. Arapçada erkekler için ‘huve’, kadınlar için de ‘hiye’ zamiri kullanılır. Kuran’da da Allah için zamir olarak erkek zamiri kullanılır. Ben de hocaya “Hocam niye böyle, Allah için niye erkek zamiri kullanılmış” dedim. Bana “Kur’an’da Allah ‘Biz erkeği kadından daha güçlü yarattık’ diyor ve o yüzden Allah kendisi için erkek zamiri kullanmış.” diyor. Ben de “Hocam Allah kendisini erkeğe mi benzetmiş o zaman?” deyince “Yok, o başka” diyor. Verdiği cevap bana çok saçma geldi, ben de inanmadım ve ona inanmadığımı söyledim. İtikadım bu nedenle bozukmuş…
Sizin dininiz size, benim dinim bana.
(Görsel: Francis Bacon)
“Bu sayfayı bir erkek olarak takip ediyor ve yazılan tüm mektupları okuyorum.” için 11 yanıt
Çok güzel ifade etmişsin gerçekten toplumun afyonu olan din erkeklere de dikte ediliyor.Kendi ayaklarınızın üstünde durabilirsiniz kendinize yeni bir hayat kurun ve ölme düşüncesinden vazgeçin.Yaşınız henüz küçük.Eğer kendi hayatınızı kurarsanız ki güçlü olduğunuza inanıyorum yazdıklarınızdan yaşam daha güzel olacaktır.Kendinize iyi bakın ve unutmayın hâlâ ümit var.
O kadar güzüldüm anlatmışsın ki cevap vermeden geçemiyecektim.
Lütfen şu şehit olup ölme düşüncesinden vazgeç başkalarının sacmaliklarini kendine mal etme..
Çok da geçsin yerinde olsam elime normal düzgün bir iş alır ablamı da o hayattan kurtarır ve babama da uzun sovmeli bir mesaj atardim.
Yapman gereken bu ama yanlış anlama ama sen ölmeyi seçerek bir şekilde kaçış arıyorsun.
Herşey senin elinde kendine güven ve bunu da bil ki herkesin Allah’ı kendi içinde kim Allah’ı nasıl görüyorsa ona o şekilde inanır.
Bende çok bu yobazlardan gördüm uzun sakaliyla sohbetlerden çıkmaz namazını kaçırmaz bua övünür edinir ama mesele kül hakkı oldu mu bana mı demez.
Asla pes etme ve sana bunu yapanları pişman ettir, ettir ki utansinlar…..
Umarım dediklerim seni bir nebze de olsun etkilemiştir.Umarim hersey gönlünce olur.
Kendine iyi bak :))
Hikayenize çok üzüldüm, lütfen karşınıza çıkan olumsuz vasıftaki insanları dinin temsilcisi gibi görmeyi bırakın. Bunu inancınıza mâl etmeyin. Kusursuz olan insanlar değildir, kusursuz olan İslam’dır. Buna inanın.
Öncelikle çok güzel yazmışsın. Ve lütfen asker olmaktan vazgeçip başka bir meslek seç ablanı yanına al ve hep ablanın yanında olabil çünkü bu ülkede olanları ve cezasız kalanları görüyoruz.
Lütfen kendi değerinizin farkına varın. Ülkemizin sizin gibi eleştirel düşünebilen insanlara ihtiyacı var. Lütfen vazgeçmeyin. Hem belki hem kendi hem de ablanızın ‘kaderini’ değiştirirsiniz. Hayatın size mutluluk borcu var. Umarım verdiğiniz mutluluğu katıyla geri alırsınız.
Bağnaz ve cahil bir toplumda insan olarak kalabilmek çok zordur. Sürekli seni sindirmeye çalışırlar. Bunun kadını erkeği yok maalesef. Bu sayfayı erkeklerin de takip etmeye başlaması çok hoşuma gitti. Bu sayede birbirimizi daha iyi anlayabiliriz.
Yaşadıkların çok ağır. Seni anlıyorum ama ne kadar zor olursa olsun yaşamaktan vazgeçme. Bugün ölürsen o acılara boşuna katlanmış olacaksın. Ben de defalarca intihara teşebbüs ettim. Beni durduran şey buydu. Umuttu yani. Güzel kardeşim lütfen ne olursa olsun umudunu kaybetme. Ben güzel günler göreceğimize inanıyorum. Beni hayatta tutan şey bu inanç.
Merhaba yazdıklarını okumak hazmetmek hiç kolay olmadı gerçekten çok güçlü biri olmalısınız. Yaşamadan söylemek kolay diyeceksin belki de ama daha genceciksin asker olma meselesini de ölmeyi de çıkar aklından lütfen. Uzun güzel bir hayata sahip olabilirsin ablanla birlikte. Tek ihtiyacın olan biraz cesaret. Bir iş bulmayı gerekirse bambaşka bir şehre taşınmayı düşünmeli planlar yapmalısın kafanda. Git kendine yeni bir yaşam bir düzen kur ve ablanı da yanına al lütfen. Birlikte hem üniversite okur hem çalışır özgürce mutlu mesut yaşarsınız. Ablanla aynı yaştayım sonsuz sayıda hayalim var geleceğe dair lütfen onu da kendini de harcama, ayağa kalk. Bizler senin için elimizden geleni yapmaya hazır Kocaman bir aileyiz. Dilediğin gibi giyindiğin kendini özgürce ifade ettiğin bir yaşam inan ki hiç hiç uzak değil. Kolay değil ama zor da değil her şey sana bağlı. Yorum yapan bizlerle iletişime geç lütfen. Gerekirse el ele verip iş buluruz birlikte sana. Hangi şehirdesin? Sözlerimiz hakkında neler düşünüyorsun lütfen cevap yaz, sevgilerle
genelde herkesin “duygusuz” dediği ben gözlerim dolu dolu okudum yazınızı. yazacak bir şey bulamıyorum. çok şey yazmak istiyorum, yanınızda her daim birilerinin olduğunu bilin istiyorum ve geleceğin çocukları da sizin bizim gibi dayatmalarla, akli zayıflıkların dinle örtülmeye çalışıldığı bu zayıf toplumda büyümesin diye umuyorum.
Hikayen çok tanidik geldi, bunun plazada calisan ve ileri derecede paranoyak olan fakat kizlarina medrese hayati yasatmaya calisan versiyonu bizimki. Cok akıllıdir. Allaha inandigim halde adimi ateiste cikardi
Bence lütfen askere gitme, sonuçta başka ülkelerde de imam arayan ilahiyatçı arayan topluluklar vardır, ya da arapça çevirmen arayan mutlaka vardır, araştır bir yolunu bul ve hollanda gibi kozmopolit bir ülkeye git. Ya da elin yatkınsa işçi olarak gidebilirsin. Hatta işlerin iyi giderse kardeşini de yanına çekersin. Uzun yıllardır eğitimini görüyorsun bunu satabilirsin, senin kadar ayrıntılı bilen yoktur eminim çünkü soru sorup duruyormuşsun kendin dedin.
Ben de erkek bir okuyucu olarak , kendi düşüncelerimi paylaşmak istedim. İnanç kişisel bir alandır. Kimse kendi kişisel alanına müdahale edilmesini istemez. Ama bazıları, özellikle de ailede en yakınlarımız maalesef ki , bu müdahaleleri yapmaya hakları olduğunu düşünebiliyor. İyi insan veya kötü insan olmamız , prensiplerimize ve değer yargilarimiza, yani bize bağlıdır. Herhangi bir dine inanıp , inanmamak bizi kötü veya iyi bir insan yapmaz. Bunu dini inanca bağlamak, konuyu yuzeysellestirir; icsellestirmeyi ve benimsemeyi zorlaştırır. Daha da önemlisi iyi veya kötü insan olmayı , ahlak sahibi olmayı sadece dine indirger. Bunun sonucunda da , herhangi bir dine bağlı , fakat vicdanını kaybetmiş ve bu yüzden kendini sürekli haklı gören , algısı bozuk kişiler yetişebilir. Ayrıca ölçüyü yani dindarlığı ve güzel ahlak sahibi olmayı bir de kıyafetle koymaya kalktık mı sorun daha da büyür. Böylece , dini kıyafeti olan fakat karakteri bozuk kişiler görebiliriz. Öz mü önemli biçim mi sorusunu , biçim olarak cevaplarsak olacak olan budur. iyi insan olmak, ahlak sahibi ve erdemli olmak için din mensubu olmak gerektiğinin sanılması ,bu konudaki en büyük problemdir. İnsanların kendi ahlak felsefelerini , kendileri tarafından oluşturabildiklerinin farkına varması problemlerimizi çözecektir.