Bazen ‘Keşke 16 yaşında kapansaydım, en azından saçlarımın rüzgârdaki hissini hatırlardım’ diyorum. Ben 8 yaşında kapandım. Tabii o zamanlar kendi isteğimle olduğunu söylesem de ailemden gelen bir aşılamaydı bu. Şu an 21 yaşındayım ve rüzgârda saçımı savurmak istesem de o hissi artık hatırlamıyorum. Eninde sonunda kapatmaya zorlayacaklardı ama en azından biraz da olsa özgür olurdum diye düşünüyorum.
Almanya’da yaşıyorum. Ailem çok dindar insanlar ve tanınan bir tarikata mensuplar. Önceden ben de onları çok sever, oradaki mürşitlere bolca dua ederdim. Din ve dergâh, ailem için her zaman en ön sıradaydı. Dergâhlarda büyüyenler bilir. Eve erkek misafir gelince beni görmesinler diye en az üç saat odamdan çıkamıyorum. Dışarı çıkınca ise ‘Kız evde oturur diye’ bin bir türlü laf yerim. “Ne yaparsan yap, eğer namaz kılmıyorsan hiçbir değerin yok” demişti babam; “Senin imanın çok zayıf; o kadar üniversite okuyorsun, biraz da imanını geliştir.”.
Agnostik olduğumu öğrense ne yapardı? Eğer gerçek ben’i tanısa acaba ne kadar değerim kalırdı onun gözünde?
17 yaşında dini sorgulamaya başladım ama dinden çıkmaktan çok korkuyordum. Hep dua ederdim, ‘Allah’ım beni imansız yapma’ diye. Demek Allah duamı kabul etmek istememiş. Ben de araştırdım. Belki dinime inanmak için bir delil bulurum diye. Araştırdıkça uzaklaştım. Her gece ağlıyordum, benim imtihanım bu muydu? Artık kaçamıyordum ve agnostik oldum. Neyse. Seneye lisansım bitiyor, ondan sonra açılmak istiyorum. Bu örtü bana bir hapishane gibi geliyor. Feracenin altına pantolon giyiyor ve dışarıda feracemi gizlice çıkarıyorum. Pantolonları da gizlice aldım. Em azından özgürlüğüme daha yakın hissediyorum.
(Görsel: François Martel)