Merhabalar, ben muhafazakar bir ailede doğmuş 17 yaşında bir kızım. Bugün içimi dökmek istiyorum çünkü kendimi çok daralmış hissediyorum.
Babam şiddete eğilimli ve çok sinirli biri. Evde bile şort giymemize izin vermeyen, bacak bacak üstüne attığımızda inanılmaz büyük tepkiler verip kızan biri. Annem ise babam namaz kılmadığı için onunla kavga eden bir insandır. O da fazlasıyla yobaz ve sinirli. Öyle sinirli bir insan ki bir keresinde attığı tokattan yere düştüğümü hatırlarım. Çocukları için çabalayan ama bunu para ve ahlak vermekten ibaret sanan ebeveynler ikisi de.
Ben 6. sınıftayken namaz kılardım, anneme ve babama liseye kapalı gitme sözü vermiştim. Bunun en büyük nedeni; ablamın gizlice yırtık pantolon alıp giymesi üzerine ona psikolojik şiddet uygulayan annemin, abimin ve ablama fiziksel şiddet uygulayan babamın sevgisini kazanmak ve kendimi korumaya çalışmaktı.
Ortaokulda yalnızdım. Kendimi hep diğerlerinden aşağıda görüyordum. 8. sınıfa geldiğimde liseye kapalı gitme fikri kafamda büyümeye başladı. Bunu asla istemiyordum. Kapalı olmayan ablamdan dolayı benim kapanıp ona örnek olmam doğrultusunda da bir baskı vardı. 8. sınıfın ortalarına doğru söyledim anneme bunu. Bana acıyarak bakmıştı. Ama zorlamamıştı “Kapan kapan” diye. Beni asıl rahatsız eden babamdı. Kapanma konusunda -arada laf soksa da- durumu kabullenmişti ama tişört boylarıma, pantolonlarımın bolluğuna hala karışıyordu. Bir yerlere giderken veya dönerken kıyafetime bakıp tartardı. Bunu yaşayanlar bilir, kendini tacize uğruyormuş gibi hissedersin. Babamın yanına eşofmanla giderken “Kalçam çok mu ortada, buna kızar mı” diye düşündüğümü bile hatırlıyorum çünkü babam çok dengesiz biri. Bir gün pantolona bir şey demez ama öteki gün gayet bol olan bir pijamayla bakkala gittim diye bağırırdı. Bununla beraber din bana çok saçma gelmeye başlamıştı.
8. sınıfın yaz tatilinde, artık dine olan inancım epey azalmıştı. Hiç arkadaşım yoktu. Her gün ama her gün bir parkta oturuyordum. Önümden geçen arkadaş gruplarına bakıyordum. Aynı zamanda o yaz tatilinde ablam, annemle olan kavgası sırasında kırılan aynadan bir cam parçası alıp kendini odaya kilitlemişti. Annem zar zor ikna etmişti kendisine bir şey yapmamaya. Ben ablamın ailede konuşabildiği tek kişiydim. Çoğu zaman kendini öldürmek istediğinden bahsederdi bana. Bu duygular bana da yapışmıştı. Ona asla kızmıyorum. O zamanlar kimseyle paylaşamıyordu bunu, terapisti dışında. Üzüntü ve sıkıntıdan gözlerini açamayan, hep uykulu ve hüzünlü biri olmuştum. Sonunda terapiye gitmeye karar verdim. Ablam, eskiden nasıl ikna ettiyse annem şimdi benim terapiye gitme isteğimi de normalleştirmişti.
8. sınıfın yaz tatilinden şu ana, 11. sınıfın yaz tatiline, kadar terapiye gittim. Kardeşimin psikolojisini bozmam ve abimi benden daha çok sevdiğini söyleyen annem hakkında konuştuk. Asansörde şort giymiş kızları görünce sessizce “Oros*u” diyen, ablam düğüne giderken giydiği elbiseye “O ne öyle lan, açmışsın memeleri” diyen babam hakkında konuştuk. Konuştuk ve konuştuk. Uzun zamandır bana en iyi gelen şeydi bu. Hep terapiyle kendimi iyileştirmek için uğraştım. Unuttuğum anıları hatırladım. 3. sınıfa giden kız torunlarını dizine oturtup “Büyümüş mü” diyerek memelerine bakan dedemi hatırladım mesela. Gelelim şu ana…
Şu an önümde üniversite sınavı var ve ben hayatımla ilgili ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Ne okumak istediğimi, kim olduğumu bilmiyorum. Çünkü bu ana kadar bunun üzerine hiç düşünmedim, düşünemedim. Son 3 yılımı, hep ailem ve kendim üzerine analizler yaparak ve hatırladığım anılarla boğuşarak geçirdim zaten. O kadar yalnız ve kaybolmuş hissediyorum ki… Keşke beni hayata bağlayacak, çok tutkuyla sevdiğim bir şey olsaydı. Ama yok. Kendimi çok kötü hissediyorum. Ailemle yaşamak zorunda kalmaktan çok korkuyorum. Umarım daha iyi olurum. Sizleri seviyorum.
(Görsel: Nikoleta Sekulovic)