Güzellik, neşe, enerji, cıvıltı, ışıltı… Bu okuduğunuz kelimeler hayat dolu bir genç kızı betimlemek için seçilmiş doğru kelimeler… Peki ya Müslüman bir genç kızı?
Ben Sahra. 19 yaşındayım. 3 aydır süregelen ve dinmek bilmeyen ruhsal buhranlarım beni buralara kadar getirdi. Şimdi, okumayı isteyenler için tezatlarla dolu “özümü arayış” serüvenimi anlatacağım sizlere. Kararından hallice muhafazakar olan, ancak içindeki zıtlıkları yüzünden her geçen gün çatlayan bir ailede dünyaya geldim. Hatimle namaz kılan da vardı bizde, ezan sesi duyunca kulağını kapatan da…
12 yaşına kadar bu konulara kafa patlatmaktansa, ağaca bağlı dev salıncağıma binip uzun saçlarım ve erkek kuzenlerimle birlikte yukarı aşağı sallanmayı seçiyordum. Fakat ağacın dalları artık beni tartmıyor olacak ki, erkek kuzenlerimle birlikte yaptığımız salıncak sefalarına annemden sert bir tepki geldi; “Artık onlarla oynaman uygun değil, salıncağa binmeyeceksin, bizimle içeride oturman daha uygun olur kızım.” dedi bana. Bu uyarının başka ne sebebi olabilirdi ki? İlk tepkimi küserek vermiştim, konuşmuyordum annemle. Fakat beni ciddiye bile almadı. Her şey çok basitti aslında, erkek kuzenlerimle oynamak yasaktı! Ben anlamamak için direniyordum sadece. 3 tane eniştem var ve bir gelenek gibi biz çocukları her hafta sonu toplayıp AVM’ye, sinemaya, lunaparka götürürlerdi. Ne güzel günlerdi, hiç utanmadan yüksek sesle kahkaha attığım günlerdi… Bir gün yine kuzenlerim ve akrabalarımızla akşam yemeği yiyorduk, halalarım her fırsatta; “Canın mı sıkkın Sahracığım?” diye soruyorlardı; “Yoo” diyordum. Son günlerde suratım çok asıktı çünkü annemin uyarısı anlam veremediğim bir şekilde utandırmıştı beni. Sanki büyük bir günah işledim de şimdi kuzenlerimden uzak tutularak cezasını çekiyorum. Onlar da benim gibi uyarı almışlar mıydı acaba? Kimin umurunda, hayat onlara güzeldi; erkeklere!
O akşam küçük eniştem Jeep’ine doldurdu kuzenlerimi. 8 kuzenim var; 4 kız, 4 erkek. Diğer kız kuzenlerimin aileleri onları geri çekilmeleri konusunda uyarmamıştı herhalde çünkü yetişkin kadınlarla oturan yalnızca bendim. 8 kuzenim beraber oynamaya devam ediyorlardı. Neden ben etmiyordum? Her neyse Jeep’e doldular, lunaparka gideceklerdi. Annem ve babam gitmeme asla razı değildi. Eniştem; “Hadi Sahra sen de geliyorsun.” dediğinde babam; “Sahra gelmiyor, gerek yok.” demişti. Eniştem zor edince, babam da zor etti. Herkes o gece babama yüklendi; “Abartıyorsun, o daha çocuk.” diye… Babam, annemi ve beni alıp eve götürdü. Kuzenlerim de lunaparka gitti. Annem arabada; “Doğru olanı bu kızım.” dedi. O gece odama kapandım ve kendimden ilk kez bu kadar nefret ettim. Her şey bitti, Sahra artık yok.
Olayı takip eden günlerde, annem artık işin aslını anlatıp beni bilgilendirmek için baş başa kaldığımızda; “Gel konuşalım Sahra.” diye çağırdı beni. “Bak kızım, artık 13 olmak üzeresin, göğüslerin belirdi, bacakların irileşti. Erkek kuzenlerinle, eniştelerinle artık mesafeni koruman gerekiyor. Oyun zamanı bitti. Her an adet de olabilirsin zaten, ergenliğe girdiğinde namahrem erkeklere gösterdiğin her bir saç teli için cehennemde azap var, erkenden alışmaya bak kızım, sonradan zor olur bu işler.” dedi ve sırtımı sıvazlayıp gitti. O günü hiç unutmam, annem gittikten sonra kafamı yatağa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladım, hem de dikkat çekmemeye çalışarak. Bunların başıma geleceğini biliyordum aslında, ancak duyunca bu kadar canımı yakacağını tahmin etmemiştim.
Sabahları kedi gibi esneyerek uyanan, oradan da banyoya geçip uzun saçlarını mor tarağıyla aynanın karşısında gerile gerile tarayan Sahra, faili meçhul olmuştu. Bu kız yataktan kalkmak bile istemiyordu artık. Ailesinin yüzünü görmek istemiyordu çünkü! Çünkü her göz göze geliş bir ima barındırıyor, her lafın altında benim tesettüre girmem gerektiğini söyleyen iğneler orama burama batıyordu. Üstüne üstlük göğüslerim ve saçlarımdan nefret ediyordum!
Nihayet o kara gün geldi, tüm gençliğimi karanlık kuyuların dibinde geçirmeme neden olacak o leke, iki bacağımın arasındaki beyaz çamaşırımın tam ortasında duruyordu. Adet olmuştum! Vakit gelmişti! Artık çocuk değil, ergindim! Kendimden o kadar utandım ki, ne yapacaktım şimdi, yarın başörtüsü almaya mı gidecektik? Belki hemen bu akşam gideriz? Silmeye çalıştım ama geçmiyordu. Önce saklamayı düşündüm ama tuvalette neredeyse 1 saattir sessizce ağladığımın farkında bile değilmişim ki annem kapıyı çalmadan içeri girdi; “Sahra 1 saattir ne yapıyorsun?” diyerek. Ve malum manzara, yüzünde hafif bir tebessüm oluşturdu. Eğer bir günü hafızamdan silme şansım olsaydı kesinlikle o günü hafızamdan silmek isterdim.
Bazı dönemleri hızlı geçeceğim, adetimden 1 hafta sonra kapandım. Bonemi kaşlarımın hemen üstünden bağladığım için ilk zamanlarda nenemden bile yaşlı görünüyordum. Baş örtme tarzım zamanla değişecekti. Zamanla değişen tek şey başörtüm değildi, arkadaş çevremdeki köklü ve sancılı değişimler pusuya yatmış beni bekliyordu. Okul artık severek gittiğim bir yer değil, önünden bile geçmek istemediğim bir cehennem olmuştu.
13 yaşındasın, başının örtüsündeki iğne yutkundukça çenene batıyor, babanın ayak bileklerine kadar uzun diktirdiği pileli eteği, evden çıkarken gizlice katlamışsın ve o da yol boyunca yürüdükçe belini kesmiş, göğüslerin belli olmasın diye kambur durmaktan sırtın ağrımış… Karşındaki okul bahçesinde ise, güneş ışığıyla kavuşup gözleri kamaştıran uzunlu kısalı, dalgalı veya düz, çeşit çeşit, renk renk, pırıl pırıl saçlar ahenkle dans ediyor. Yeşil pembe mavi tokalar, kırmızı turuncu taçlar, kurdeleler… Demek ki 13 yaşında bir kızın, aslında böyle görünmesi gerekiyormuş fakat ben bu manzaraya sadece imrenerek bakabilirim. Asla o peri kızlarından biri olamam artık. Ben bir kadınım çünkü! Şehvetli ve baştan çıkarıcı bir kadınım! Fındık büyüklüğündeki göğüslerimin, kahverengi saçlarımın, düzgün bacaklarımın, masum bir erkeği baştan çıkarmamaları için saklanmaları gerekiyordu! 13 yaşında bir kız çocuğu 30 yaşında bir adamı baştan çıkarabilir, saklanması lazım! Tipimi beğenmeyip beni terk eden arkadaşlarımın sayısı, beni tanımak isteyenlerden hep daha fazla oldu… Derslere katılımım azaldı ve arka sıralarda oturmaya başladım. Ders hemen bitsin diye yelkovanı kovalamakla meşgul oldum yıllarca, ha bir de saçları açık kızlara imrenerek baktım, uzun uzun hem de…
Ailede işler daha karışıktı. Halalarım, benim 13 yaşında kapanmamı hiç sıcak karşılamadı. Babama laf çakıyorlardı sürekli; “Neneye çevirdiniz kızcağızı” diyorlardı. Ama onların fikri bizi alakadar etmiyordu. Sonuçta benim saçımın telinin cezasını onlar çekmeyecekti, aynen böyle diyordu annem. Annem; bir kadını kadın yapan tüm duyguların, insan bedenine kullanılmamak üzere hapsedilmiş ve bastırılmış halidir. Ona benzemekten hep korktum. Yeri geldi ona ben annelik yaptım. Liseye geçme zamanı yaklaşınca şimdi bir de okulum dert oldu bunlara, neymiş efendim İmam Hatip’e gitmem gerekirmiş, orada kız kıza ilim irfan sahibi olurmuşuz. Ölürüm de İmam Hatip’e gitmezdim. O kadar da uzun boylu değildi. Ben avukat olmak istiyordum, her şeye rağmen. Din kültürü öğretmeni olup, imamın biriyle evlenmeye hiç mi hiç niyetim yoktu!
8. sınıf, son sene… Ne yapıp edip iyi bir liseye girmem gerekiyordu. Ama o sene çok talihsiz bir olay yaşadım. Sınıftaki pislik bir erkek beni takip ediyor gibi hissediyordum son zamanlarda. Ama üstüne düşmedim pek. Bir gün Türkçe dersinde arka sırama oturdu ve o lanet olası kirli elleriyle kalçama dokunmaya cüret etti. Birden irkildim, elini çekti. Ders devam ediyordu, kimse bir şeyden haberdar değildi. Hem öfke hem utanç hem de isyanı aynı anda orada hissettim. Hem arkamı dönüp çığlığı basarak yüzüne tükürmek istedim, hem de sesimi kesip kaçmayı. Buna bir daha yeltendiğinde yüksek sesle; “Hocam!” diye bağırdım, pislik oğlan korkudan pat diye elini sıraya vurdu çekmek isterken, işim bitti dediğine eminim içinden. Ama ben yapmam gerekenin aksine; “Tuvalete gidebilir miyim?” diye sordum. Tuvalete gittim ve yalnız olduğumdan emin olunca başladım hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Tir tir titredim. Tacize uğramıştım ve zaten korkunç şekilde seyreden hayatımın tuzu biberi olmuştu bu. Asosyal, mutsuz, çirkin sıfatların yanı başına şimdi de “tacize uğramış” eklenmişti.. Ama bunu sadece ben ve o şeref yoksunu sapık biliyordu. Kimseye diyemedim, dilim varmadı. Uzun zaman önce ebediyen unutmak için gömdüğüm sırlarımın yanına bunu da gömdüm ve şimdi ilk kez burada bahsediyorum bundan. O sapık erkek benimle uğraşmayı bırakana kadar çok dikkatli davrandım. Sonra lanet okul bitti zaten. Başörtümden sonra benle aralarına mesafe koyan kız arkadaşlarımdan biri bile yanımda olsaydı, belki onunla paylaşırdım bu acımı. Yapamadım. Ebediyete sustum ben, devasa bir çığlık atmam gerekirken… Sevabını öve öve göklere sığdıramadıkları, korkunç cehennem azabından beni koruyacağını söyledikleri başörtümün, beni 13 yaşında sapık bir erkekten koruyamadığını annemin yüzüne vurmayı çok isterdim ama ne yaparsın işte…
Her şeye rağmen orta halli bir lise kazanıp İmam Hatip batağından kurtuldum. Buradaki arkadaşlar daha iyiydi ve başörtülü kız sayısı daha fazlaydı. İnsan insanın şifasıdır, benim gibilerle konuştukça kabuk bağlayan yaralarım döküldü, dilimin bağı çözüldü, gri yüzüme hafif bir pembelik geldi. Ancak daha dün gibi yaşadığım çocukluk travmalarım beni bırakacak gibi gözükmüyordu. Yapacak tek bir şey vardı, alışmak ve sabretmek. Lise hayatım monoton ama daha sakin bir şekilde son buldu. Babam izcilik kamplarına katılmama izin vermedi. Tüm Ege’yi dolanan yatılı ve doğa ile iç içe kamplar vardı, katılmak istedim ancak gönderilmedim. Okul dışı aktivite ve kurslara katılmama izin vermiyorlardı. Arkadaşlarımla kafelere gitmeme de az izin verilirdi. Kızdım çünkü. Instagram’da takip ettiğim her bir erkek için ayrı ayrı hesap verdim anneme. Muhafazakarlık gereği, erkeklerden kaçan, yabani bir genç kız olarak sürdürdüm hayatımı. Pek arkadaşım olmadı bu sebeple. Donuk, depresif, sıkıcı yaşadım hayatı.
Güzellik, neşe, enerji, cıvıltı, ışıltı… İşte bunlar 8 yıldır hasret kaldığım, kaybettiğim masum dişiliğimde yok olan betimlemeler. Ben Sahra, umarım okuduğuna pişman olmadığın bir yazı olmuştur. Buradaki kırgınlığım, öfkem asla İslam’a değil, aslında dünyadaki en temiz din olan İslam’ı, hayatlarımıza bir zehir gibi enjekte edenlere benim öfkem. Gençliğimin yaşanamamış anılarını her hayal ettiğimde canım acır. Dişlerimi sıkarım. Çünkü geri dönmeyeceğim 13 yaşıma. 14, 16, 18 ve 19 derken yakında da 20 olacağım. Ailesinin yanlış kararları ile yanlış yollara sapan hayatlardan yalnızca biriyim ben. Özünü arayan Sahra. Yılların elinden aldığı yetilere tekrar kavuşmanın hayaliyle yaşayan Sahra. 12 yaşında kendine acımasızca dayatılan din bu mu? Kadının İslam’daki yeri gerçekten anlatıldığı gibi mi? Sorularına cevap arayan Sahra. Yanlış yolda mıyım diye düşünüyorum her gece, özellikle son 3 aydır.
Annemden karşılayamadığım duygusal sevgi ihtiyacımı, ilerideki hayali kızımdan karşılıyorum. Anne boşluğunu hissettikçe, kendim anne olup kızıma sevgi veriyorum hayalimde… İleride eğer yaralarımdan arınıp gerçek kızıma şifa verebilecek bir anne olursam, ona İslam’ı en iyi en olması gerektiği şekilde anlatacağım. Ve 18 yaşına kadar o sormadan tesettür konusunu açmayacağım. Canım kızım. Bu hayatta ne yaparsan yap, iyi bir insan ol ve çok mutlu bir kız ol, tamam mı? Seni seviyorum.
(Görsel: Prudence Flint)
“Annem; bir kadını kadın yapan tüm duyguların, insan bedenine kullanılmamak üzere hapsedilmiş ve bastırılmış halidir.” için bir yanıt
Çok etkilendim hikayenden. Benim hikayemde de benzer birkaç olay var, ama seninki kadar dramatik değil benimki… Vaktim olduğunda tekrar buraya yazacağım.