Merhaba, bu siteye girip yazılanları okumak dahi çoğu zaman bana acı veriyor. Hikayelerimiz farklı başlasa, sürse de ortak amacımız bizi birbirimize yakın kılıyor ve birimizin acısı hepimizi etkileyebiliyor.
Birkaç ay önce yazsaydım eğer, hikayemi tarif ederken bol miktarda hayal kırıklığı, bir kaşık dolusu duyulan acı sözler ve bir tutam da ölme isteği olurdu. Yazımda bunlardan bahsetmek istemememin sebebi ise mutlu sona kavuşmuş bir hikayem olduğundan acılarımı hiçe saymam değil, yorgunluktan. Hikayelerde gördüğüm kadarıyla birçoğumuzun umudu, mesleğini eline alıp kendi ayakları üzerinde durmak iken kimimizinki üniversiteyi başka şehirde okumak, daha da genç olan arkadaşlarımızın ise ailelerinin onları anlamaya çalışmaması. Oysa bizi neden anlamaya çalışsınlar ki? Bir düşünün; biz kafamızı açmak isterken namussuzluk yapmış oluyoruz, kendimizden küçüklere kötü örnek olup kötü ortamlardan etkilenerek kimsenin onaylamayacağı yollara sapıyoruz, onları utandırıyor ve çok kıymetli elalemin diline laf veriyoruz. Aa ne kadar ayıp bize. Tüh vah bize. Hatta biz tehditler ve hakaretler, hatta dayak hak ediyoruz değil mi?
Hayır sevgili ailem, akrabalarım, arkadaşlarım ve saygımı hak etmeyen elalem. Ben, biz bu iğrenc ve nefret dolu cümlelerin hiçbirini hak etmiyoruz. 11 yaşındayken ailem tarafından daha çok sevilmek ve onay görmek için kapandığımda; “Daha erken değil mi?” diye sesinizi çıkarmadıysanız, 20 yaşıma gelip açıldığımda da; “Bu yaştan sonra!” demeyi aklınızdan bile geçirmeyin. Biliyorsunuz ki hiçbiriniz beni ve ben gibileri yargılayacak kadar masum değilsiniz. Şimdi de diyeceksiniz ki; “Sen apartman köşelerinde saçını açıp eve gelirken geri kapatınca utanmıyor musun?” Evet, utanıyorum doğrusu ama beni buna zorlayan toplum ve aile baskısı adına utanıyorum. Yoksa bundan zevk alıp iki kişilikle yaşamaya çalışacak kadar delirmedim. Ya da belki de delirmişimdir, delirmişizdir. Yaşıtları bambaşka dünyalardayken kendileri her gece ağlayarak uyuyan, şu bu ne der, korkusunu her dakika içinde büyüten, yargılanma korkusuyla hayatını dilediğince yaşayamayan, koca dünyada sırf açılmak istedi diye yapayalnız hissetmeye layık görülmüş bizler. Evet bizler belki de delirmişizdir, düşünebilen, sorgulayan, boyun eğmeyen insanların sonu da bu değil midir zaten?
Sanki bir çemberin içerisine hapsolmuş, o çemberi kırmaya çalışıyoruz biz. Aramızda kıranlar var veya kırmak için cesaretini toplamaya çalışanlar. O çemberi kırdığımızda önümüze bir de duvar örecekler, o duvarı yalnız başımıza yıkamayacağımızı, onların istediği gibi biri olmaya boyun eğeceğimizi sanacaklar. Belki yalnızken o duvarı kırmak güç gelecek ama hepimiz bir arada olduğumuz ve birbirimize destek olduğumuz sürece bunu yapabileceğimizi biliyorum. Belki çok iyi anlatıcı olamadım bu yazımda, hikayemden bahsetmek yerine o hikayeden köşe bucak kaçma gereği duydum fakat bilmelisiniz ki çok iyi dinleyen bir çift kulağım var, dinlemek için hep burada olacağım.
(Görsel: Alan Feltus)
“Biz tehditler ve hakaretler, hatta dayak hak ediyoruz, değil mi?” için bir yanıt
küçücük yazın bile içimde bir şeylerin kıpırdamasına sebep oldu.Teşekkür ederim??