Öncelikle merhaba. Yaklaşık 1 yıldan beri burada yazılanları okudum ama yazamadım hiç. Bu kez yazıyorum ve sizin gibi artık ben de içimdeki zehri kusmak istiyorum. Küçük yaşlarda ayıplarla ve günahlarla tanıştım. Benim bir önemimin olmadığı ve sadece kul olduğum fikri dikte edildi bana. Ne yaptıysam, ailem ve olmayan bir tanrı tarafından sevilmek için yaptım. Şimdi ise kendim olmak istediğim için ailemin nefretine maruz kalıyorum.
Benim kapanma hikayemin sizinkilerden pek bir farkı yok. 12 yaşımda kapandım. Kendi isteğimle demiyorum çünkü o yaşta bir çocuğun bu kadar büyük bir sorumluluğun altına sadece kendi istediği için girebileceğini düşünmüyorum. Hayatı boyunca taşıyacağı örtünün ve onun getirilerinin bilincinde olduğunu da sanmıyorum. Zaten daha regl olmadan bellidir bu tür ailelerde kızlara biçilen kader. Kapanmamak gibi bir seçenek yoktu önümde. Ortaokul ve liseyi türlü iknalarla berbat bir İmam Hatip’te okudum. Şu an 12. sınıf öğrencisiyim. Üniversite sınavına hazırlanıyorum. Evde ailem, okulda bazı öğretmenlerim tarafından aşağılanıyorum. Bu döngünün içinde sıkışıp kaldım. Ne denli yıpratıcı olduğunu anlatabilir miyim, bilmiyorum.
Açılmak istediğimi ailemin yüzüne söyleyecek cesaretim yoktu. Hatta bunu düşünmek ahlaksızlıktı. Ama kendime, açılsam da beni seveceklerini çünkü bir şeyin değişmeyeceğini, hala onların çocuğu kalacağımı söyleyip durdum. Cesaretimi toplayıp uzun bir mesajla ablama söyledim. Kimse anlamazsa o anlar, diye düşündüm. Sonra da anneme söyleyecektim. Elbette korktuğum başıma geldi. Ablam, “Bizimkilere söyleme. Ailemizin huzurunu kaçıramazsın” dedi. Onların huzuru kaçmasın diye ben kaç gece ağladım, kaç kere kendim olmak istediğim için suçlu hissettim, hatırlamıyorum. Bazen ölmeyi bile istedim. Şimdi farkındayım aptalca olduğunun ama o zaman bunu düşünemiyordum.
Huzur benim huzurumdu. Ben namus değildim. Ben sadece bir kız çocuğuydum. Her ne kadar birey olduğumu hissedemesem de bu evde. Hep yarım da kalsam. Sonunda annemle babama söyledim. Annem kendini yerlere atarak ağladı. “Başıma orospu mu olacaksın?” gibi çirkin ve daha fazlası sözlerle üzerime saldırdı. Babam “El aleme rezil mi edeceksin bizi?” dedi. Tabii ki el alem benden daha önemliydi. Yine de vazgeçmedim. Daha sonra okuldan alınmakla tehdit edilince direnmeyi bıraktım.
2 yıldır göründüğüm kişi değilim. Artık inanmadığım bir şeyi sürekli takmak zorunda olmak çok ağır geliyor. Sırf onu takmamak için dışarı çıkmamaya bile başlamıştım. Zaten dışarı çıktığımda da annem peşime birilerini takıyor ve güç gösterisi yaparcasına “İstediğim her an her şeyden haberdar olabilirim” diyordu. Ürkütücüydü çünkü yaptığım hiçbir kötü şey yoktu. Evde kaldığım süre boyunca ise araştırdım, çok fazla okudum. Anlamaya çalıştım, nasıl bir nedeni olabilirdi saç telinden tahrik olmanın. Olamazdı, her şey koca bir saçmalıktı. Bu saçmalık uğruna hayatım harcanıyordu. Bir kere sorgulamanın tadını aldığım, an aslında ne kadar bilgisiz olduğum gerçeği tokat gibi çarptı yüzüme. Daha fazla okumaya başladım, okudukça her şey değişti. Kendi varlığımı sorguladım. Tanrıyı sorguladım. İnsanı çocuğundan bile vazgeçiren tanrı, nasıl bir tanrıydı ki?
Ben kafamın içinde sorularla savaşırken annem de komşuları eve toplayıp benim ne kadar ahlaksız olduğumu konuşuyordu. Bana beynim yokmuşçasına davranıyordu herkes. O kadar garipti ki. Kabul ettiremedim bir türlü. Aile, bize ne olursa olsun sığınacağımız şey değil miydi? Peki ben şimdi kime sığınacaktım? Ailem benim kalbimde hiç kapanmayacak bir yara açtı. Belki ileride kendimi iyileştireceğim ama eskisi gibi olmayacağını biliyorum. Sadece her koşulda sevilmek istedim.
Ailemin gözünde başka, arkadaşlarımın gözünde bambaşka biriyim. Çok fazla ben var ve artık rol yapmaya gücüm kalmadı. Ben artık sevilmeyeceğimi biliyorum, istemiyorum da. Ben sadece anlaşılmak istiyorum. Kendimden yoruldum, düşünmekten, ailemden. Her gece, saçlarımı rüzgâra karşı savuracağım, beni anlamayan insanlardan uzakta bir hayatı hayal ediyorum. Elimde ne ekonomik özgürlüğüm var ne başka bir şey. Tek sahip olduğum umut. Uzun süre umut etmek ise sadece işkencemi uzatıyor. Umudumu da kaybediyorum. Umarım bir gün kendi hayatımın başrolü olurum ve buraya ‘Başardım’ yazabilirim.
(Görsel: Guim Tió Zarraluki)