Aynı acıları yaşadığım kardeşlerime ve bunu okuyacak olan diğer insanlara merhaba diyerek başlamak istiyorum. Ben 20 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Açılma isteğim başlayalı bir yıl oluyor, bunu kabul etmek biraz zor oldu ama sonunda gerçekten kabul ettim. Kim olduğumu biraz geç olsa da anladım ve kendimi böyle kabul etmeye başladım. Fakat gelgelelim ki ailemin beni asla kabul etmeyeceğini biliyorum. Çok küçük yaşlardan beri üzerimde ‘Artık kapan!’ baskıları vardı. Hatırlıyorum, ilkokula yeni başladığımda o zamanlar mavi önlüklerden alınıyordu, babam bana bileğimi de örtecek şekilde bir önlük seçmişti. Önlüğüm olduğu için çok mutluydum tabii ki ama bu önlük gerçekten benden 3-4 yaş büyük öğrencilerin giyeceği büyüklük ve uzunluktaydı. Babam sürekli giydiğim şeylere laf ediyordu. Bayramlarda arkadaşlarım rahat elbiseler, pantolonlar giyip gezerken ben bacağı açılmayan, rahatsız ve uzun eteklerden giyiyordum. Haliyle koşmak istediğimde ayağımı fazla açtığım için yere düşüyordum. İçime kapanık olmamın sebebi daha o zamanlardan çocukluğumun, özgürlüğümün kısıtlanmış olmasıydı. Sonra biraz daha büyüdüm. 11-12 yaşlarımda iyice kötü bir durumdaydım. Uyurken eteklerimle uyuyordum, hiçbir yerimin gözükmesini istemiyordum, göğüslerim yeni çıkmaya başladığı için sürekli bol şeyler giyip belli olmaması için çaba harcıyordum. Tabii ki bunları isteyerek yapmıyordum, babam yüzünden yapıyordum. Bana bunu dikte ettiği için yapıyordum. Giydiğim elbiselerle aynen yatağa girdiğim için ablalarım benimle dalga geçiyorlardı; “Düzgün bir şey giy de öyle yat, nasıl rahat ediyorsun!” gibi şeyler söylüyorlardı.
Sokakta oynamayı çok seven bir insandım, yazları akşam ezanına kadar dışarıda oynardım. O eteklerle, evet. Ama oyun oynuyordum sonuçta, kendimi ne kadar rahatsız hissetsem de oynamak benim için müthiş bir şeydi. 16-17 yaşımda bile sokakta benden küçük çocuklarla voleybol gibi top oyunları oynuyordum. Tabii içim yine rahat değildi, gözüm sürekli yoldaydı, babam gelince bir bahane uydurup hemen eve koşuyordum. Görünce başlıyordu, “Kocaman kız oldun, hala sokakta oynuyorsun” gibi sözlere. Baba, ben senin gözünde hep kocaman kızdım zaten; 5 yaşındayken de aynı şeyleri söyledin 15 yaşındayken de. Sonra yavaş yavaş mahallede oyun oynayamamaya başladım. Neyse ki okul vardı da enerjimi orada atabiliyordum.
Bu sırada ‘kapan!’ baskıları iyice arttı ve babam artık çok ciddi konuşmaya başladı. Ben her ne kadar uzun etekler, uzun kollu badiler giysem de asla ama asla kapanmak istemiyordum. İçimden başımı kapatmak gelmiyordu. Lise 3’e kadar gördüğüm baskılardan yoruldum ve bir şeker bayramı sabahı kapanmaya karar verdim. Çocukluğumu da o sırada ve tamamen o sabahta bırakmış oldum.
İğrenç bir şal bağlayışı ve bir tunik ile çıktım herkesin karşısına. Tutumlarında hiçbir fark yoktu, kimse “Kapandın mı artık?” demedi. Normaldi herkesin tepkisi, babam hiçbir şey söylememişti. Babam beni o kadar baskılamıştı ki ödül falan verecek, beni baş tacı yapacak diye düşünmüştüm. Sandığım gibi değilmiş, sadece özgürlüğümü elimden almıştı. Çevremdeki herkese isteyerek kapandığımı söylüyordum. Onları kandırdığımı sanıyordum ama kendimi kandırıyordum. İlk yıllarda hiç düzgün bir kapalı değildim, ne olduğunu bilmiyordum çünkü. Farkında olmadan dar pantolonlar giyip oje falan sürüyordum. Kimse de uyarmıyordu. Sonra anladım ki ‘başın kapalı olsun da ne yaparsan yap’ kafasındaydılar.
Artık lise sona geldim, üniversite sınavına hazırlanmam gerekiyordu fakat ben Meslek lisesi çıkışlı olduğum için dersler konusunda yeterli değildim. 2018‘de girdiğim sınavı kazanamadım. Ailem her şeyde bilgisiz olduğu için bana okul konusunda da yol gösteremiyordu. Araştırıp mezuna kalmak diye bir kavram olduğunu öğrendim. Ne kadar gülünç, değil mi? Sınav öğrencisisin ve sınav sistemine dair en ufak bilgin yok. Neyse, araştırdım ve bir sene hazırlanıp üniversiteye gitmeye karar verdim. Çünkü ben evde iş yapıp, babamın, annemin, abilerimin dırdırını çekip koca bekleyecek bir insan değildim. Mutlaka bir şeyler yapmam lazımdı. Babamdan beni dershaneye göndermesini rica ettim fakat paramız olmadığı için gidemedim. Ben hırslıydım, evden çalışmaya karar verdim ama internete ihtiyacım vardı. En azından bunu yapması için babama yalvardım, eve internet bağlattık. Ve ben bir şekilde çalışmaya başladım. Haliyle test kitabı falan da alamıyordum. Online test çözerek konuları pekiştiriyordum. Bu sınav dönemimde kendimi başörtülü olarak sevmeye başlamıştım ve dine biraz daha sıcak bakıyordum. Zorda kalmış olmanın bir getirisiydi bu, o dönemde sığınılacak bir limandan başka bir şey değildi.
Sonra sınav dönemi geldi ve sınavdan 10.000 gibi güzel bir sıralama yaptım. Her ne kadar o dönem aklımda açılmak gibi bir şey yoktuysa da ailemden uzağa gitmek istedim. Çünkü onların yüzünden hiç arkadaşım yoktu, sürekli kısıtlandığım ve hiçbir yere gönderilmediğim için arkadaşlarımla iletişimim kopmuştu. Yalnız olmak istemiyordum artık. Ben de ne derlerse desinler farklı şehir yazdım. Dediğim gibi, eğitimle ilgili hiçbir bilgileri yoktu; nasıl tercih yapılır, neye göre yapılır bilmedikleri için en üste uzak şehirleri yazdım. Fakat onlara yaşadığım şehri de tercih listeme koyduğumu fakat Ankara’da bir üniversiteyi kazandığımı söyledim. Tercih yaparken ilahiyat bölümünü yazmayı bile düşünmüştüm. Şu an aklıma geldikçe iyi ki öyle bir hataya düşmemişim diye şükrediyorum.
1. sınıfa kadar her şey normaldi, kendimle ilgili bir şikâyetim yoktu. Sonra pandemi patlak verdi ve evlere dönmek zorunda kaldık. Bu dönemde bazılarınız gibi ben de içime dönüp kendini dinlemenin ne demek olduğunu öğrendim. Dini araştırmalara girdim. Önce dini reddettim, daha sonra başımdaki örtüyü artık takmak istemediğimi fark ettim. Ama bunu kendime yakıştıramıyordum. Ailede ve sülalede herkes kapalıydı. Böyle bir şeyle ne ben ne de ailem karşılaşmıştık. Sonra Youtube aramaları yaparken bir yorumda buranın ismini gördüm, heyecanla baktım ve gerçekten yalnız olmadığımı gördüm. Ben de onlardan biriydim. Bir yıl önce keşfettim burayı. Bir yıllık bir düşünmenin ardından artık durumumu yavaş yavaş aile üyelerime açıklamaya girişmem gerektiğini düşündüm. İlk olarak ablam ve annemden başladım. Ablam bana şeytan gibi baktı. Bazıları ablamın beni nasıl anlamadığını düşünüyor. O 90’ların insanı, ben 2000’lerin. Bu yüzden biraz kuşak farkıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Beni anlamadı. Ona “Ne doğru düzgün kapalıyım ne de açık, bir tek başım örtülü. Bu mu kapalı olmak, artık takmak istemiyorum” dedim. O da açılmak yerine daha da kapanıp arafta olduğumu düşündüğüm halimden bu yolla kurtulmamı önerdi. Kabul etmedim, kendimi başka yollarla ifade etmeye çalıştım, bir türlü kafasına girmedi, “Cinayet çıkar, biz böyle bir aile değiliz, babamın kalbine iner” deyip durdu. Haklıydı, biz böyle bir aile değildik ve cinayet de çıkabilirdi. “Başörtüye bu kadar anlam yüklemezseniz hiçbiri olmaz” dediysem de “Sen Allah’ın emrine nasıl böyle dersin!” diyerek kendini haklı gördü.
Babam ve geri kalan aile üyelerim bilmiyor. Ama en azından ablama açıklamak beni rahatlattı. İnsanın içinde tutması kadar kötü bir şey yok. O kadar cesaretsizken ve ağzımın ucuna geldikçe kendimi kötü hissediyorken bir anda söyleyiverdim. Sanırım bunun raconu bir anda söyleyivermek. Öbür türlü olmuyor çünkü. Okul açıldığında açık gitmek istiyorum. O zamana kadar babam öğrenir mi? Öğrendiği zaman da okula gidebilecek bir ben olur mu, bilmiyorum.
Şu hayattan tek isteğim kendi paramı kazanıp bir bisiklet almak. Hep içimde kalmıştır bisikletimin olmaması. Bir de saçlarımı istediğim şekle sokup herkesin içine o şekilde rahatça çıkabilmek. Buraya kadar okuduysanız hepinizi çok sevdiğimi de söylemiş olayım. İyi varsınız…
(Görsel: Deedee Cheriel)
““Cinayet çıkar, biz böyle bir aile değiliz, babamın kalbine iner.”” için 2 yanıt
Asıl sen iyi ki varsın canım benim ya, seni o kadar iyi anlıyorum ki.
Ben de ablasından hiç beklemediği tepkileri alan biriyim :’) Hiç üzülme bir gün sen, ben, hepimiz başaracağız! <333