Çocukluğum sömürüldü. Çocukluğum, çocukluğun masumluğunu kullanan din tüccarları tarafından sömürüldü. Doğru yolda ilerleyeyim diye çeşitli yatılı Kur’an kurslarına gönderildim. Ben 7-8 yaşlarındayken 17-18 yaşlarında çarşaflı hocalarımız vardı. Çarşafın ağırlığından dolayı onlar bana o kadar büyük gelirdi ki ama aslında onlar da çocuktu. Çocuklukları, gençlikleri, çağdaş eğitim hakları, özgürlükleri çalınmıştı. Üstlerine geçirdikleri kara çarşaf gibi zihinlerin karanlıkları da hayatlarına geçirilmişti. Bu kurslarda başarılı oldum ve ortaokula geldiğimde bana empoze edilen, beynime ben farkında olmadan yerleştirilen algılar yüzünden kapanmaya karar verdim. Ortaokula geçmiş bir çocuğa bu kararı aldıran ve bunun tek doğru olduğunu düşündüren bütün inanç sistemlerini şu an reddediyorum.
Bu kararı almamın üzerinden 9 sene geçti ama bazı şeyleri hâlâ çok net hatırlıyorum. Bir gün okul çıkışında başımı kapattığımı gören bir sınıf arkadaşım “Babaanneme benziyorsun” diyerek benimle dalga geçti ve işte ben o günden beri ruhumu yaşlı hissediyorum. Çünkü özgüvenli değilim, değildim. Eğer siz dinlerin kendinizi kısıtlamasına izin verirseniz sonrasında farkında olmadan siz de kendinizi kısıtlarsınız. Özgürlük nedir bilmezsiniz, özgür olmanın bir hak olduğunu da bilmezsiniz. Bu kısıtlamaların yanında kendinize koyduğunuz sınırlar da sizi özgürlükten ve özgüvenli olmaktan uzaklaştırır. Sırf kapalıyım diye ortaokulda erkek arkadaşlarımla konuşmaktan çekiniyordum, ne kadar günah değil mi konuşmak! Birey olmamı, arkadaşlık kurmamı engelleyen şeylerdi bunlar ve içimde o kadar yalnızlaşmıştım ki bu yalnızlığı hâlâ yaşıyorum. Sınıf arkadaşlarım boş derslerde, beden derslerinde birlikte oynayıp gülerken ben bir köşede onları izlerdim. Benim hayatım buydu işte, başkalarının hayatını izlemek. O yüzden diyorum; çocukluğum sömürüldü.
Sonra liseye başladım, büyümüştüm ve lisenin de ortaokul gibi olmasını istemiyordum. Fakat ortaokuldan kalan travmaların etkisi ile kendime sosyal fobi oluşturmuştum. Kendini kısıtlamak sadece giyimini, hareketlerini, gülüşünü, davranışlarını kısıtlamak değildi. Kendi düşüncelerimi de paylaşmaktan çekiniyordum, kimseyle konuşamıyordum. Çünkü kendimi bir birey gibi hissedemiyordum ve insanların bana bakışının kafamdaki örtü ile değiştiğini hissedebiliyordum, bundan etiketleniyordum. Birey değildim, toplumdaki ötekileştirilmiş gruba aittim, siliktim.
Lisenin sonlarına doğru bu düşüncelere bürünmüştüm fakat sorunun ana kaynağı bendeydi. Kapalı ve bu şekilde mutlu olabilirsiniz. Fakat ben kendimi böyle kabul etmiyorum ve sevmiyorum. Çağa olan bütün nefretimin altında kendime karşı sevgisizlik ve kendim olamamak vardı. Çünkü 9 sene önce aldığım kapanma kararı ile bu duruma görünürde ben neden olmuştum. Ama tabii görünmeyen yönü; bana empoze edilen, tek doğru diye öğretilen din saçmalıklarının etkisi daha büyük. Sorunun ana kaynağını tespit edince yaşadığım aydınlanmalar da arttı. Dinlerin kadınfobik olduğunu fark ettim, kadın bedeninin erkekler için bu kadar çok tehlike(!) arz etmesi ve kadının bedenini kapatması gerektiği(!) bunu yeterince gösteriyor.
Ben, din sistemlerinin ve erk egemenliğinin istekleri doğrultusunda kendimi kısıtlamayı reddediyorum ve artık saçlarım rüzgârda dalgalansın istiyorum. Özgürlükçü olan ruhum, kısıtlayıcı bedenimi kabul etmiyor. Ama ben biliyorum, özgürlüğüme rüzgârda dalgalanan saçlarım da eşlik edecek. Lisede okuduğum kitapların etkisiyle ve Atatürk’ün, Cumhuriyet’le bana verdiği haklar ile olmak istediğim kişiye karar verdim. Özgür, laik, çağdaş, modern ve akılcı, aydınlıkçı bir Türk kadını olacağım. Haklarımı sonuna kadar alacağım. Kültürün, dinin dayatmalarını reddediyor ve kendim olma savaşında engelleri aşacağım günü bekliyorum.
Yalnız Yürümeyeceksin sitesindeki kadınların mektupları bana bu mektubu yazdırdı. Çünkü kadın dayanışması önünde toplumun kutsallaştırdıkları ya da dinlerde kutsal sayılan hiçbir şey duramaz. Kadın dayanışması toplumun kutsallık algısını yıkacak ve kadınlar özgür olacak! İnandığım bir şey varsa o da budur.
(Görsel: Yedidya Hershberg)