6 yaşında anaokulunda kendi cinsiyetimde birine ilgi duyuyordum. Bunu anneme söylemiştim ama küçüğüm ya, tepkisiz kalmıştı. Olurmuş öyle şeyler…
12 yaşındayken kandırıldım, tecavüze uğradım. Çocukluğumun geçtiği o parkta. O zaman erkeklerden nefret ettim ama bu bir yönelim değildi. Büyüdüm, liseye başladım. Kız lisesi. Benden başka bireyler ve hatta destekçiler de olduğunu görmek beni çok şaşırttı. O zaman âşık oldum; benliğimi benden alan, alıp da bir hiç uğruna yerlere vuran bir kıza. O zaman yanımda olan diğer bireyler ve destekçilerle durumu kabullendim. Ama o okul ve o öğretmenler, bu bireyleri okuldan atıyordu. Kimi atıldı o dostların, kimi de mezun oldu. Bir baktım ki tamamen yalnız kalmışım. Âşık olduğum insan da atılmıştı. Bu yalnızlık fazla geldi, psikolojik destek almaya başladım. Hastaneye gittiğimiz bir gün dayanamayıp anneme açıldım, dedim ki: “Anne, ben biseksüelim. Kızlara da ilgim var”. Sadece bana bakıp “Hastalığının geçeceğine inanıyorum” dedi. Öyle içime oturdu ki sırf bu yüzden nefret ettiğim erkeklerle birlikte oldum. Kendime ‘Ben hastayım, bu yüzden böyle’ diyordum. Bedenime geçmeyecek izlerle zarar verdim. Benliğimden hep kaçtım. Ta ki şimdi yaşadığım ilişkime kadar. Şu an aşığım ve ona bağlandım. Ömrümü onunla geçirmek istiyorum ama bu ülkede değil. Çünkü sadece çantamdaki gökkuşağı rozeti yüzünden bile linç edildim…
(Görsel: Cecile Walton)