Merhaba. Yazımı okuyan olur mu, bilmiyorum ama ben de içimden gelenleri yazmak istiyorum. Çünkü yazdıkça özgürleşeceğime inanıyorum.
Muhafazakâr bir ailede büyüdüm. 18 yaşındayım. Sessiz, içe dönük, dertlerini içine atmaktan kendini hasta eden bir insanım. Ailem beni ilkokuldan itibaren 4 sene boyunca dini eğitim veren yerlere gönderdi. Cami, Kur’an kursu, yatılı okul; bunların hiçbirine gitmek istemedim. O zamanlar spor kursuna da gitmek istemezdim. Fakat keşke beni zorla spor kursuna yazdırsalarmış, çok daha mantıklı olurmuş. Bu dini kurumlara gitmek hayatımda çok şey değiştirdi. Öncelikle hayatı sorgulamayı öğrendim. Yaşıtlarım gezip tozarken ben evde asosyal bir şekilde oturup sürekli bir şeyler sorgulardım. Bir ayet mi duydum, sorgulardım. Fakat sorguladıkça kendimden korkmaya başlamış ve bırakmıştım. Çünkü ben yalnızdım ve din benim sığınağımdı. Eğer inandığım din bile doğru değilse ben ne yapardım? Bir ara dini kitaplara takmıştım; dini videolar izler, dini kitaplar okurdum. Verdiğim paralara yazık… Keşke direkt inandığım dinin kitabini okusaymışım. Şu an hâlâ kutsal kitapları okumadım. Bunu yapmaya cesaretim mi yok, istemiyor muyum; emin değilim. Çünkü kitap okumayı çok severim ve hayatımı değiştiren tek şeyin kitaplar olduğuna inanıyorum. Kendimi tanımlama ve adlandırma konusunda kitapların çok yardımı oldu. Bir kitap okurken inançlı veya inançsız, genç ya da yaşlı, kadın veya erkek; herhangi bir insanla empati kurabilmek bana çok şey kattı. En önemlisi de ailemin değişmeyeceğine artık eminim.
Geçen gün bir arkadaşımın paylaştığı story yüzünden ağladım. Evet, çok saçma geliyor kulağa. Fakat bana öyle gelmiyor. Ne özgürce giyinebiliyorum ne de özgürce dışarı çıkabiliyorum. Hiçbir zaman sırlarımı paylaşabileceğim bir annem ve mutlulukla kollarına atılıp sarılabileceğim bir babam olmadı. Babam hep kendi fikirlerini başkalarına dikte etmek isteyen bir adam oldu. Hep istedim, biliyor musunuz? Babam keşke kendini tanımaya çalışsa, ilgi alanlarını keşfetse. Bunu o kadar istedim ki… Bir gün bizlere bağırmasa, yaptığı şeyleri başımıza kakmasa. O kadar çok istedim ki… Ben ortaokulda yalnızlığımdan kaçmak için namaz kılardım. O seneler Allah’a çok yakınlaştığımı hissederdim. Fakat babam namaz kıldığımı görsün istemezdim. O zamanlar bile istemezdim. Çünkü eğer babam görürse o istedi diye yapmış olacaktım. Babam yüzünden böyleyim sanırlardı. O kadar korkuyorum ki bir gün babama veya anneme benzemekten… O kadar korkuyorum ki ya çocuğum olursa ve ben de böyle olursam diye. Kaç kere sırf bu yüzden sinir krizi geçirip ağladım. Stres, dert, içine atmak insanı hasta yapıyor. Bunun yüzünden bir hastalığım var. Şimdi babam beni psikoloğa götürüyor. Keşke kendisi de gitse, o kadar isterim ki bunu… Babam arada hâlâ baş örtmekten, namaz kılmaktan bahsediyor.
Çok şükür, yanımda benimle beraber aynı derde ortak bir kardeşim var. Kendimizi beraber savunabiliyoruz, birbirimizi beraber teselli ediyoruz. Çünkü biliyorum ki başka kimse anlamayacak. Ne arkadaşların ne de ailen. Her zaman yalnız kalmaya devam edeceksin. O kadar istiyorum ki özgürce dışarı çıkabilmeyi… Evdeki güvensiz ve nefret dolu ortamdan o kadar sıkıldım ki… Çok fazla hayal kuruyorum. Dileğim gerçekleşmesi yönünde. Kendime söz veriyorum. Çalışacağım ve asla yılmayacağım. Her şeyi kendim için yapacağım. Keşke çocukların dertlerini dinleyen ve ailelere zorunlu eğitim veren kurumlar olsaydı. Kimse böyle ailelere sahip olmak zorunda değil. Kendini adaletli sanan fakat baskıcı bir insandan farkı olmadığını keşke anlasa. Bazen kendime çok kızıyorum, onun ölmesini istediğim oluyor. Hitap bile edemiyorum. Bunu söylemek çok kötü, biliyorum. Fakat ne yapabilirim? Sevmiyorum, sevemiyorum, sevdirtmiyor. İleride sevgisini gösterebilen ebeveynler olmanız dileğiyle. Kendinize iyi bakın arkadaşlar.
(Görsel: Friedrich Frotzel)