Merhaba. Sitenizi ziyaret ettiğimde gördüğüm şey yalnız, çaresiz ve baskı altında olan birçok kadın olduğuydu. Dünyanın her yerinde olsa da bu topraklarda baskıyı daha fazla hissediyoruz. Ben de kendi yalnızlığımı paylaşmak istedim. Belki kuruluş politikanıza zıt görünüyor olabilir ancak bence ortak problemleri paylaşıyoruz.
Dindar bir aileden geliyor olsam da babam yaptığımız her şeyin temeli olmasını öneren bir adamdı. Kendisi dini geç öğrenmiş ve yaşamaya karar vermişti. Bize ise herhangi bir şey konusunda baskı kurduğunu hatırlamam. İstediğim şeyleri yapmamda en büyük destekçimdir. Erkek arkadaşlarımla buluşmaya gider, gelince ona anlatırdım. “Kendin nerede duracağını bilmezsen benim telkinlerim işe yaramaz” derdi. Annem ve babam ilkokul mezunu, belki şimdi cahil görülen insanlardan ama çevreme baktıkça cahilliğin ya da yobazlığın okumakla olmadığını fark ediyorum. Maalesef, ne acı… Biz babam ve annemle kitap okurduk, hikayeler anlatırdık, sohbet ederdik. Bazen o kadar derin sohbetler olurdu ki saati unutur giderdik. Birçok klasiği daha ortaokuldayken okumuştum. Lisede birçok fikir adamının yazdıklarını takip eder olmuştum ama üniversitede okuduğum kitaba “Sen bunu nasıl okuyorsun?” diye bakılıyordu; Marx okuyamazmışım, Freud bana ağır gelirmiş, senin kafana düşerse belki… Tabii benzer tepkiyi dindar tayfadan da görüyordum, o kitaplar zihnimi bulandırırdı, Gazali okumasam daha iyiydi… Galiba bu insanlar her kitabı kutsal kitap niyetine okuyorlar. Neyse. Anlatmak istediğim, geldiğim üniversitenin anlayışının evimdeki ilkokul mezunlarının anlayışından daha katı ve bağnaz oluşuydu. Şok geçirmiştim, nasıl olabilirdi? Tüm hayallerim yıkılmıştı. Ben Aristo’nun okulunda okumayı beklerken resmen Agora’da katledilmiştim. Neler olduğunu anlatayım… İçim titriyor, hâlâ üzgünüm, oysa mezun olalı 2 yıl olmuş.
Liseden itibaren tesettür kullanıyorum. 2011’de mezun oldum, o zamana kadar okula başörtü ile giremiyoruz. Çok dert etmiyordum ama zorla yaptırımda bulunulması sinirime dokunurdu. Anadolu lisesinde okuyorum çünkü ailem İmam Hatip okursam yolumun açık olmayacağını düşünüyor. Haklılar, zaten bana katacağı bir şey yoktu.
Ben pek Kur’an kursuna gitmedim çünkü bağımsız din öğreten Kur’an kursu yok, buna diyanet de dahil. İşte ben hayattan golü burada yedim; herkes tarikat, cemaat vesaire sarmalında bir din yaşıyordu, şeyhinin doğru dediği doğru kabul ediliyordu. Hâlâ öyle, adama Kur’an ve tefsir edenin görüşü arasındaki farkı anlatamıyorsun. Lisedeki arkadaşlarım mucize gibiydiler. O kadar farklı görüşten arkadaşlarım vardı ki… Bir o kadar da açık görüşlüydüler aynı zamanda. Büyük şanstık birbirimiz için.
Sonra ortalama bir üniversitede tıp fakültesi kazandım, hazırlık sınıfına başladım. İlk şok ne dediğinin, ne düşündüğünün bile farkında olmayan bir dolu insan… İnsanlık için çok üzücü bir tabloydu ama bu daha başlangıçtı. Fakülteye başladım. Hocalar ilk başta şaşkındı, fikir beyan ettiğimde “Bunu nasıl söyleyebildin?” tarzında bakışlar geliyordu. ‘Bu senin örümcek kafandan nasıl çıktı?’ hissiyatını güzel geçiriyorlardı. Derslerim iyiydi, ilginç bir şekilde inanamıyorlardı. Sunum yapmaya çıkıyorum, ağızları açık seyrediyorlar… Bu şaşkınlıkları çabuk geçti. Son yıllarda baskılar, not kırmalar, aşağılamalar, yeri gelince hakaretler giderek artmaya başladı. Mobbing’in dibini yaşıyordum. Ben ne yapmıştım ki? İnandığım ve yaşamayı seçtiğim hayat yüzünden bu baskıları görüyordum.
Mezun olalı 2 sene oldu. 2 senedir kendimi bunları hak etmediğime ikna etmeye çalışıyorum. Kıyafetim niye böyleydi, neden bunu giyiyordum, bir yere mi üyeydim, hangi tarikat mensubuydum, böyle kendi kendime giyinemezmişim, illa bir bağlantım olmalıymış… Böyle doktor olmazmış! Oldu hocam, hem de çatır çatır oldu, en güzelinden oldu. Siz poliklinik aralarında beni sıkıştırıp üzerime yürürken ben güçlendim, heybemi doldurdum, tüm eksiklerimi tamamladım. Bir ilahiyatçıdan daha çok okudum ve sayenizde okudukça güçlendim. Siz o küçük dünyanıza kabullenmeyin, istemiyorum, yeni bir dünya kurup size kenardan baktıracağım.
Kadın olarak ben bu dünyanın en güçlülerindenim. Zayıfmış! Ben size rağmen büyüdüm, size rağmen insanlara şifa dağıtıyorum. Öğretmek istemediğiniz o çok kıymetli bilgileriniz size kalsın, ben daha güzellerini buldum.
Bir ara yurtdışına gitmeyi ve uzmanlığı orada yapmayı düşündüm ama hayır… Biliyorum, orada daha başarılı olacağım, daha iyi kazanacağım, daha rahat olacağım. Hayır, size öğreteceğim şeyler var. Başörtülü doktor, feraceli doktor, çarşaflı doktor olur. Sadece kadın doğumcu olmaz; kardiyolog olur, cerrah olur, anestezist de olur… Biz istersek her şey oluruz, olacağız da… Sizi de çukurunuzda boğulmaya davet ediyoruz.
(Görsel: Alexander Tinei)
“Böyle doktor olmazmış!” için bir yanıt
Çok çok çok güzel yazmışsın, bayıldım.
Hiçbir kalıba girmek zorunda değiliz. İstediğimizi yapacağız, istediğimiz gibi yaşayacağız! Birbirimizden farklı değiliz.
Bu sitedeki yazılara bakınca aynaya bakıyormuşum gibi hissediyorum.