Bu mektubun başarı mektubu olmasını çok isterdim ama maalesef ki değil.
Bugün, aldığım pantolonu anneme gösterdiğimde dar olduğunu söyleyerek (bol bir pantolondu, dar giyinmekten hoşlanmam) bana bağırıp çağırdı. Biraz karşılık verdiğimde ise daha da yükseldi ve şu an bu saçma sapan sebepten dolayı konuşmuyoruz. Ben bir de bu insanlara açılacağımı söyleyecektim, ne komik.
Artık dayanamıyorum. 18 yaşındayım. Bu sene iyi bir sıralamayla üniversite kazandım fakat aşı karşıtı babama, okula gitmek için aşı olmak istediğimi söylediğimde “Banane, okuma o zaman” diyor. Eskiden hep hayal kurardım, umutlanırdım. Üzülsem de bu hayaller beni dimdik ayakta tutardı. Kendime de başkalarına da elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırdım. Artık ne hayallerim kaldı ne de umutlarım. Yaşamaktan çok yoruldum. Böyle olsun hiç istemezdim, annemin sohbetten başka bir şey dinlemediği ve her konuşmamızda bana sohbetlerinden saçma şeyler anlattığı bir hayat yaşamak istemezdim. Babam konusunda yazmaya bile utanıyorum, yazmak istemiyorum. Yazmazsam, onun hakkındaki düşüncelerim kalıcı olmazsa belki onu unutabilirim.
Yanımda olan bir kişi bile yok. Gerçek benliğimi bilen kimse yok bu hayatta. Arkadaşlarıma bile rol yapmak zorunda kalıyorum. Gerçekten artık dayanamıyorum. O kadar az gücüm kaldı ki yetemiyorum kendime. Ufukta hiç ışık görünmüyor. Ya gideceğim artık bu dünyadan ya da bu evde kader denilen şeyle baş başa kalacağım. Bilmiyorum. Keşke bir yol olsaydı; benim için, ezilen, yok sayılan ve bir derdi olan tüm kadınlar için bazı şeyler daha kolay olsaydı. Yaşamak gibi.
Bunları bana o kadar acı veren bir anımda yazdım ki dönüp tekrar okumak istemedim. Ne yazdığımı bilmiyorum ve mektubu öylece gönderiyorum. Umarım çok karışık olmamıştır.
Umarım görebileceğimiz güzel günlere.
(Görsel: William Brickel)