Bunları açılmak için ümidi kalmamış kadınlar için yazıyorum. Benim rahmetli dedemin hafızlık kursları vardı. Medrese de denebilir. Buralarda yatılı hafızlık öğrencileri yetiştirilir ve ilim verilir. Gece yatarken bile bone takıp başınızı örtmeniz ve etekle uyumanız zorunludur. Kursun içinde ise yalnızca robalı elbiseler giymenize izin verilir. Vücut hatlarınızı belli edecek dar kıyafetler giymeniz yasaktır. Üstelik bu bahsettiğim yer, sadece kızların olduğu yatılı bir Kur’an kursu. Kadın hocaların önünde bile boynunuz açık duramazsınız, yasaktır. Dini derslerin dışında daha doğrusu Kur’an dersi dışında hiçbir şey çalışamazsınız, yasaktır. Roman okuyamazsınız, yasaktır. Birçok kez gizlice roman okurken yakalandım ve hocalarım kitaplarımı çöpe attı. Bunu, orası dedemin kursu olmasına rağmen yaşadım. Üstelik her hareketimde “Sen nasıl bu adamın torunu olursun?” diye yargılandım. Benden her zaman daha fazlası istendi, zorla kapandığım yetmezmiş gibi “Sen niye çarşafa girmiyorsun, deden sana bir şey demiyor mu?” dediler. Anadolu lisesini kazanmama rağmen okumama izin vermediler. 4 yıl böyle bir ortamda yatılı kalarak açık öğretim lisesinden mezun oldum.
Artık intihar edecek hale geldim. Ya üniversiteyi kazanacaktım ya da gerçekten intihar edecektim. Ama dediğim gibi, bu kursta Kur’an dışında bir şey okumak yasaktı. Bu yüzden hiç ders çalışamadım hatta ders çalışmak istediğimde hocanın “Açık öğretimden İmam Hatip okuyup ülkeye cumhurbaşkanı mı olacaksın?” diyerek benimle alay ettiği bile oldu. “Bu kursta herkesin tek şansı hafız olup hoca olmak” derdi. Neyse ki anneannem ve dedem bana sahip çıktı, beni yanlarına aldılar ve İstanbul’a getirdiler.
Orada 1 yıl dershaneye gittim; çok değil, sadece 1 yıl sınava hazırlandım ve annemler hafızlığı dershaneye bırakıp gittiğim için bana çok kızdı. “Sen üniversite barajını bile geçemezsin, tek şansın hoca olmak” dediler ve ben iç mimarlık bölümünü kazandım. Başta beni bu bölüme göndermek istemediler, “Seni ilahiyat dışında hiçbir şeyde okutmayız, kuruş para vermeyiz” dediler. Dinlemedim ve iç mimarlık bölümünü yazdım. Kısa bir süre sonra da başımı açtım, çok kızdılar; “Bu eve gelemezsin, yüzümüzü göremezsin, evlen, kocanın evinde ne yaparsan yap” dediler, tehditler… “Başımı açacağım ve bu eve geleceğim, sizi de göreceğim” dedim.
Zamanla alıştılar çünkü artık önümde duramazlar, kendi ayaklarımın üzerinde duracağım bir mesleğim var. İstediğim hayatı yaşayabilirim. Artık bana karşı koyarlarsa beni kaybederler, bunu biliyorlar. Hiçbir anne-baba evladını kaybetmeyi göze alamaz, bu yüzden açılmanızı zamanla kabullenecekler. Nasıl bir ortamda yıllarca kaldığımı ve nasıl bir çevreye, aileye sahip olduğumu kısaca anlatmaya çalıştım. Gerçekten açılmak size imkânsız gibi gelebilir ama inanın ki değil. Sadece kendinizi kurtarmaya bakın. Çok güçlü bir kadın olduğunuzda size karşı gelemeyecekler ve kabullenecekler. Dediğim gibi, hiçbir aile evladını kaybetmek istemez; zamanla yumuşayacaklardır…
(Görsel: Willem van Hasselt)