Zifiri karanlıkların aydınlığa dönüşeceği güne bekliyorum. Herkese merhabalar. Çoğu mektubu okudum ve özgürlük için çabalayanlarla gurur duydum. Bir köleyi azat etmek zordur, ben de bir köleyim. Çocukluğumdan beri şiddet gördüm. Babam sureleri yanlış okuyunca bile bizi oklavayla bizi döverdi. Çocukken hiç namaz kılmadım ama hep kıldığım sanıldı. Babam bizi dövdükten sonra namaz kılardı, hatta namaz vakti geçmesin diye ara bile verirdi. Şaka gibi, değil mi?
Anneme açılmak istediğimi söyledim. Tam 8 senedir kapalıyım, dile kolay. Annem, benim orospu olacağımı ve ancak evlenirsem tekrar kapanabileceğimi söyledi, hiç şaşırmadım. Bu, buraya yazdığım 2. mektup. İlk mektupta kendimi iyi hissediyordum ama bu sefer babam beni çok kötü dövdü, yerlere attı, boğdu. Ona salata yapmak yerine kavun doğradığım için. İçler acısı halimi düşünün. Bu bedendeyim ama değilim. Yaşamak benim için hâlâ bir lütuf gibi. Dışarı çıktığımda aynaya bakmıyorum, kendimi istediğim gibi giyinmiş gibi hayal ediyorum. Bir hayal çok mu bana?
18 yaşımdayım ve YKS’ye hazırlanıyorum. Annem eğer açılırsam artık evlatları olmayacağım için bana kıyafet bile almayacağını söylüyor. Özgürlük bir sukutuhayal mi? Artık prangaları eskittim, acı veriyor bana, paslandı bileklerim, özgürlüğü anıyorum. Sadece içimde bir çığlık, ‘Ne zaman?’ diyor ve bana ‘Artık bir ailem olmayınca’ demekten başka bir çare bırakmıyor. Ben bu yükle üniversiteye gitmek istemiyorum. Çalışma isteğim gelmediğinden değil, ayrıca ben bir hizmetçiyim ve tek istediğim bu tasmadan kurtulmak.
(Görsel: Vojtěch Kovařík)