Merhaba, buraya yazdığım ilk mektuptan sonra bir daha yazmak istedim. Bu sefer her şeyi daha net anlatacağım. İlk mektubu yazdığımda gece ağlamaktan şişmiş gözlerim ile telefonu zar zor elime almıştım. Bu sefer ise sandalyede oturmuş, bilgisayarın başında ailemin konuşmalarını dinlerken yazının devamını düşünüyorum. Muhtemelen bu sefer çocukluğumdan söz edeceğim. Sahi, ne çocukluk ama… Kaç yaşımda ne olduğumu bile hatırlamıyorum. Hatıralarımda sadece şiddet ve ezilmeye yer var. Sanki güzel anıların hepsi bir anda yok olmuş gibi.
Babam cehalet seline kapılmış gidiyor. Okumayı ve sorgulamayı bilmez, saçma sapan insanları izler. Sessiz biridir; çay yap, yeter. Kavga etmedin mi hiç sorun çıkmaz. Annem ise tam tersi, konuşmayı çok sever ve el âlem takıntısı vardır. Kavga çıkarmaya çok meyillidir. Çocukluğunda ailesinden gelen bastırılma ve şiddet, onun bu halinin temellerini attı. Evlendiğinde ise hayat daha farklıydı. Kocasından şiddet gördü, bir çocuğunu düşürdü, bir sürü ameliyat oldu. Bunlara rağmen hiç psikolojik tedavi almadı.
Üç kardeşiz, iki abim var. Biri parlamaya çok müsait ama normal sayılabilecek derecede bir insan. Diğeri çok sessiz, soru sormazsan çıt çıkarmaz. Yine de gözlemlerim ve mantığım bu evde herkesin psikolojik tedaviye ihtiyacı olduğunu kanıtlıyor. Kedimizin bile. Evet, kedinin bile sorunu var.
Çocukken tam 9 yaşımda kapandım. O zamanlar hayat bana kötü gelmiyordu. 16 yaşına geldiğimde dinden çıkmama rağmen nedense açılmayı hiç düşünmedim. Bunun sebebi olarak içimde yatan korkuyu öne sürüyorum. Ailemin benden hiç haberi olmamasına rağmen onlardan gizli hiçbir şey yapmadım. Buna rağmen içimde hep bir korku oldu. Gizli iş yapsam çok kolay yapardım, ruhları duymazdı. Buna rağmen bir şey yapmama sebebim bence psikolojik olarak bastırılmamdı. Tahtaya kalkarken ellerimin titremesi, sorunun cevabını bilmeme rağmen parmak kaldıramamam, derslere çalışmamam… Ve daha çok şey.
Şu an son sınıftayım ve 5 yıldır (8. sınıftan beri) aynı okula gidiyorum. Artık alışmış olduğum için parmak kaldırıp konuşmaktan veya tahtaya kalkmaktan korkmuyorum. Karantinada dışarı çıkıp gezmediğim halde artık eskisi gibi bir sorunum yok. Derslere de çalışıyorum, YKS’ye hâlâ ayak uyduramadım ama çok inat ettim. Onlara inat her şeyi yapacağım, artık sessiz halimi unutsunlar. Babama güvendiğim yıllar bana söylediği o sözü unutmuyorum, 10. sınıfta alan tercihi zamanı sırasında “Sen zaten tıp okuyamazsın” deyip 9 yıllık hayalimden beni vazgeçirmiş ve soğutmuştu. Çok kolay manipüle edilebilecek biriyim. Bunu yenmek için ekstra çalışıyorum. Zaten son zamanlarda yaşanan olayları göze alırsak bu halka doktor olarak hizmet etme hayalim iyice tükenmişti. O yüzden yorumlarda “Sen yaparsın” gibi şeyler söylemeyin, istemiyorum. Alan tercihimi 12. sınıfın ikinci günü değiştirdim, şu an eşit ağırlıktan psikoloji hedefliyorum. İstediğim üniversite öyle boş bir yer değil, bu yüzden işim çok zor. Arada çok fazla ümitsizliğe düşüyorum ama sonra bütün bunları çocukluğum için yapmam gerektiğini hatırlıyorum. Gözlerimi kapattığımda çocukluk hayalimi görüyorum, eğer başarısız olursam onun yüzüne nasıl bakacağım? Bana doğru koştuğunda “Başardık!” diyebilmek istiyorum.
Evet çocukluğum, biz kazandık.
Umarım bu cümleyi hayatımın her yerinde kurabilirim. Kendimi daha fazla kötü hissetmek istemiyorum, bu hayatı asla istemiyorum, bu iğrenç hayat bana layık değil.
Ek olarak yazmak istediğim bir şey var, belki yorum yaparken size fikir olur. Babam geçenlerde bana “Beni arkadaşın olarak gör, çekinme, bir şey gizlemene gerek yok” dedi ama yine de ona güvenmiyorum. Sizce babama güvenmeli miyim? Anlayacağı dil çok açık, din. Eğer onunla konuşacaksam toz pembe bir din kaynağı ile açılmak istediğimi söylemem lazım. Aslında önce ihtiyacım olan her şeyi aldırıp sonra aramı düzeltmeyi ve en son açıklamayı düşündüm. Bir nevi savaşa hazırlanmak gibi bir şeydi. Açılırsam bana destek olmazlar diye önden eksik eşyalarımı aldırmak hiç fena bir fikir değil aslında… Neyse, önce anneme söylemek bana daha zor geliyor çünkü direk el âlem konusuna girmesini istemiyorum. Yine de o hemen anlar, zaten açılma konusunu durduk yere açıp bu fikri aklıma ilk o sokmuştu. Bir ara ağladığımda durduk yere “Açılmak mı istiyorsun?” demişti ama evet demeye cesaret edememiştim. İşte bu kadar, sizce önce kime söylemeliyim?
(Görsel: Karl Hofer)
“Açılırsam bana destek olmazlar diye önden eksik eşyalarımı aldırmak fena bir fikir değil.” için bir yanıt
Naçizane tavsiyem sınava bu kadar az zaman kalmışken biraz daha sabırlı olman yönünde. Aklını karıştıracak, seni çok ciddi tartışmalara sokacak, yoracak konuları ailenle görüşmeyi biraz ertele. Sınavına yazık edersen çok daha büyük sıkıntı olur. Arıca bahsettiğin okula girmeyi başardığında şaşırtıcı şekilde bazı şeylerin daha kolay konuşulabilir hale geldiğini de göreceksin. Sadece sabır. Son paragrafta yazdığın şey çok hoşuma gitti. İhtiyacın olan şeyleri aldırmak konusu. Son derece akıllı ve kendi çıkarlarını korumayı bilen biri gibi duruyorsun. O yüzden nihai çıkarın ve özgürlüğün için savaşını taktiklerle yürütmen daha kesin bir zafer getirir. Sınav zaten bir risk, başka alanlarda da risk alarak olayları büyütmek yerine sessiz ve sakince ama emin adımlarla hedefine ilerle. Ve babalar bana her şeyini anlatabilirsin hep diyorlar zaten. Ben de anlatıyorum keza ama kocaman bir kadın oldum artık ve maddi özgürlüğüm elimde. Anlatmak şimdi kolay ama göbekten bağlı olduğum hiç kimseye içimden geçenleri en çıplak haliyle anlatmazdım ben olsam. (yani elbette anlatıyoruz önemli şeyleri, başımıza ,ş açabilecek konuları falan ama başörtüsü çıkarma mesleği son derece kişisel bir konu. Yeterince özgürleşmeden bunu kimsenin bilmesine, önüne olası engeller çıkarmalarına ve seni psikolojik olarak yıpratmalarına izin vermeye gerek yok. ) Çıkar çatışması olduğunda herkes anne baba bile olsa önce kendisini seçiyor çünkü. Bol şans.